7. BÖLÜM-SUSTUKLARIN BÜYÜR İÇİNDE

134 16 15
                                    

Bölüm şarkısı medyada. İyi okumalar...

_______________

Yol boyunca hiç konuşmadan yürüdük. Damon kahve almaya gitti. Fakat elinde kahveler değil, beyaz-lacivert çiçekleri olan bir taçla döndü. Yanıma gelip tacı başıma taktı, sonra omzuma elini atıp beni göğsüne yasladı. Bu hareketini az önce yapmış olsaydı eminim öylece bakıp onu hayranlıkla seyrederdim. Ama şimdi neden böyle davrandığını sorguluyorum. Senin amacın ne Damon? Başka günlerde bile göstermediğin bu sevgiyi niye şimdi gösteriyorsun? Ah, bir anlasam keşke ne yapmak istediğini...


Okula girerken elimi tuttu. Bende, gören bir kaç kişide şaşırdı. Bazıları gülmeye başlayıp kendi aralarında konuştu. Bu durum beni çok rahatsız etti. Hızlıca aralarından geçip bahçedeki banklı bölüme ilerledik. Damon'ın elini bırakıp köşede oturan arkadaşlarımın yanına gittim. Ben daha masaya oturmadan sorulara boğdular beni. Bide aynı anda konuşmasalar.
"Ne oldu Sera?"
"Niye böyle giyindin Sera?"
"O herif senin yanına hangi yüzle geliyor?"
"Bide hangi fondeteni kullanıyorsun Sera?"

Fondeten mi? Ah hiç büyümeyeceksin değil mi Adele? Soruların en basidiyle başladım.
"Yüzümde fondeten yok ki Adele." Dedim gülerek. Adele yeni bir soru sormak için ağzını açtığında Ashley eliyle Adele'in ağzını kapatıp "Bırak şu fondoteni de sorularıma cevap ver." Diye emretti. Derin bir "Oh" çekip anlatmaya başladım. Kahve alıyormuş gibi bana çiçekten taç alması, okula girerken gülüşmelerimiz, bana sarılınca hissettiklerim, Clara'ya inat böyle giyinmem... Hepsini anlattım. Ama mektubu en sona bıraktım.
"Anlatmak yerine birlikte açıp birlikte okuyalım."dedim. Zarftan çıkarıp önümüze koyduk kadığı. Sonra kelimeler birer inci tanesi gibi döküldü dudaklarımın arasından.
"Merhaba Sera,
Ben Afra, Arya ile mektubunu okuduk. Sen boşver bizim nasıl olduğumuzu da söyle nasıl, ne ara oldu bu kadar olay?
Daha bir iki hafta önce sen demiyor muydun 'Damon'layken zaman duruyor kelebekler gibi oluyorum.'diye. En son mektubunu mutluluğunuzu anlatmak için yazmıştın:
"Beni öptü. Nasıl hissediyorum biliyor musunuz? Sanki sadece benle o varmış, tüm dünyayı arkamızda bırakıp göğe yükseliyormuşuz gibi."
Bunlar değilmiydi ilk satırların. Sen onu bu kadar severken o nasıl yapar bunu. Bence git yanına bağır, çağır, hesap sor, tokat at, rahatla. Ama o adamın karşısında sakın susma. Çünkü sen susarsan sustukların büyür içinde. Demek ki o senin ağlamana değmiyormuş. Hatta bak ne diyeceğim. Biletini al, uç İstanbul'a. Gel yanımıza. Sana da iyi gelir. Bu konuda ciddiyim gel yanımıza. Sakın aileni veya arkadaşlarını düşünmeye kalkma. Gel. Çünkü emin ol hayat senin kadar fedakar değil.

Afra "

Okurken bir kaç damla yaş düştü gözlerimden. Ashley kızdı:
"Kız mektupta bile yazmış o adam ağlamaya değmez diye. Sen hala ağlıyorsun. Kalk doğruca tuvalete, makyajın bile akmış."
Kağıdı çantama atıp ayağa kalktığım an birinin uçak yaptığı bir kağıt parçası çarptı kafama. Ardından üçümüzünde telefonuna bildirim geldi. Ben kağıdı açıp bakarken kızkarda telefonlarına baktılar. Kağıt bizim okul gazetesiydi. Manşet haberinde kendimi ve öpüşen Damon'la Clara'yı gördüm. Başlık daha da canyakıcıydı: "Boynuzlu Kraliçe" Resmimin üstüne boynuzda çizmişler. Haberi okumadan bile gözlerimden yaşlar boşaldı. Haberi okumaya cesaret edemeden kağıdı çöpe attım. Kızların Sera demelerine, beni tutmalarına aldırmadan büyük bir hız ve öfkeyle Damon'un yanına gittim. O da gazeteye bakıyordu. Gazeteyi elinden çekip yüzüne fırlattım. Ağlayarak "Bu ne Damon."diye bağırdım.
" Bu ne? Bunu bana nasıl yaparsın."
"Sera açıklamama izin ver." Tarzı bir şeyler geveledi ağzında.
"Neyi açıklayacaksın Damon. Lanet olası bir resmin basıldığını lanet bir gazeteyle aldatılğımı öğreniyorum. Hem de tüm okula mazeme olarak." Sinirden titriyordum.
"Lanet olsun. Seni tanıdığım, seni sevdiğim günü lanet olsun, sana evet dediğim güne lanet olsun, çıktığımız tüm günlere lanet olsun."dedim ve bir an gözüm karardı. Sendelenmiş olacağım ki Damon beni tutup "İyi misin? Geç otur şöyle."dedi.
"Bırak, dokunma bana."diyerek onu ittim. Ayağa kalktım, az önce oturduğum masaya yöneldim. Sonra durup ona:
"Sana son sözüm; kendimle yüzleşirken, kimse duymaz, yalan söyle. Kendine bile anlatma şerefsizliklerini."dedim. Başı öne çökerken sert adumlarla yürüyüp gittim.
Masadan çantamı alıp okuldan koşarak çıktım. Ben çıkarken gazeteler havada uçuşuyordu. Okuldan biraz uzaklaşınca yere çöküp ağlamaya başladım. Kızlar çantalarını almış, koşarak yanıma geliyorlardı. Bu sefer gitmelerini istemedim çünkü isteyecek halde değildim. Onlara sarıldım. Onlarda yanıma çöküp oturdu. Başımda ki taçı unutmuşum, çıkarıp biraz baktım, sonra yolun ortasına fırlattım. Taç arabanın altında ezilirken "Salak" dedim kalbime. "Yine inandın o şerefsize. Bak gördün mü paramparçasın işte. Daha hala parçalanmak mı istiyorsun ki inanıyorsun ona? Var mı ki paramparçadan ötesi...

_______________


Sınır:10 beğeni, 5 yorum.

YANGIN (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin