Başlangıç
Gözlerimi beyaz tavanda bir süre daha dolaştırdıktan sonra pencereye doğru kaydırdım. Perdelerin hatlarını incelediğim sırada içeri süzülmeye başlayan güneş ışınlarıyla gözlerimi kıstım.
Bir süre sonra tamamen aydınlanan hava ile doğruldum.
Uyuyamamıştım.
Ölüm bu kadar yakınımda dolaşırken nasıl uyuyabilirdim ki?
Nihayetinde beklenen gün gelmişti. Turnuvaya kalan saatleri artık sayabiliyordum.
Hazır değildim.
Güçsüzdüm ve öleceğimden hiç bu kadar emin olmamıştım.
İçimde bir burukluk hissediyordum ve o burukluğun içinde boğuluyordum.
Parmaklarımla saçlarımı karıştırdım ve uykusuzluktan yanan gözlerimi bir süre kapalı tuttum. Gece boyunca Orcus'un ne yaptığını düşünmekten kendimi alamamıştım. Düşünmek istemediğim zamanlarda dahi onu düşünüyor olmaktan ve iyi olup olmamasını umursuyor olmaktan nefret ediyordum.
Sarsak adımlarla banyoya ardından mutfağa gittim. Buzdolabına yöneleceğim sırada elim alışkanlık olarak masada duran kumandayı kavradığında duraksadım.
Haberleri açmalı mıydım?
İç sesimle tartışmaya girmektense televizyonu açtım ve kanalları turladıktan sonra sevdiğim haber kanalında durdum.
Aç hissettiğim söylenemezdi fakat zaten psikolojik olarak çökmüştüm, bedenimi de halsiz bırakmak istemiyordum.
Masaya yerleştirdiğim yiyecekleri büyük bir durgunlukla ağzıma atmaya başladım. Kulağım haberleri sunan kadını dinlemekle meşguldü.
Cho Youngjin, diye aklımdan geçirdim.
Dünyamı başıma yıkan beklenmedik haberi sunan kadın, belki birazdan beklediğim haberi sunacaktı.
Söyledikleri kulaklarımdan sinek vızıltısı şeklinde geçerken kafamı kaldırdım.
Bang Yongguk, ekranı asilliğiyle süslemişti. Ona doğrultulan mikrofonlara bakıp kafasını eğişini izledim. Bu Orcus'un kazandığını anlamama yetmişti. Ceketinin düğmelerini açarak rahatsızlığını belli eden Yongguk "Dün gece yaşanan tatsız olayın hepimizi derin bir hüzne boğduğunu bilmenizi isterim, elimizden gelenin en iyisini yapıp suikastçileri en kısa zamanda yakalayacağımızdan emin olabilirsiniz," diye başlayan ve taziyelerle son bulan bir konuşma yaptı.
Her ne kadar saklamaya çalışsa da sinirden deliye döndüğünü biliyordum. Merkezdeki en sinirli polis kesinlikle oydu. Orcus'u yakalayamayacağını bilmek şüphesiz onu iki kat daha fazla delirtiyordu.
Onu yakalamak isteme nedeni sadece hırstı ve sorularının cevabını bulmaktı. Çünkü suçlu olan tarafın kim olduğunu o da en az Orcus kadar iyi biliyordu.
Orcus'u şansıyla beraber bırakmıştım ve şansı yaver gitmişti. Bugün ise şansa ihtiyacı olan taraf yine bendim ve yaver gideceğinden şüpheliydim.
Yemek yeme eylemimi sona erdirip masadan kalktım ve toplama zahmetine girmeden odama çıktım. Herhangi bir bilgilendirme almadığım için kendimi oyuna girmek zorunda hissediyordum.
Bilgisayarın açılmasını beklerken, parmaklarımla masada ritim tutmaya başladım. Aynı ritimle bacağımı sallıyordum. Sonunda açıldığında aceleci bir tutumla oyuna tıkladım. Açılması yaklaşık on dakika sürmüştü.
Yeni tasarımı insanı dehşete düşürecek nitelikteydi.
Ekranın üst kısmından damlayan kanlar aşağıda "Día del Juicio Final" yazısını oluşturuyordu. Geriye kalan kısımlar ise cenaze çiçekleri ile bezenmişti. Kullanıcı bilgilerinin girildiği kısmın sağ tarafına tek bir gölge resmedilmişti ve kafasına taca benzer bir şekil oturtturulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orcus | BTS |
Fanfic"Her varlığın içinde Tanrı'dan bir parça vardır." @erointanrisi | Tüm Hakları Saklıdır.