Bölüm 14

142 14 5
                                    

Multimedya : Saving Abel : 18 Days

Odama geçtiğimde o yoktu. Pencerem açıktı ve rüzgar hafif hafif esiyordu. Penceremi kapattıktan sonra yatağıma döndüm.

Beyaz örtümün üzerindeki Michael'ın botunun kiri ve kan, benim farkında olmadan girdiğim yeni hayatımın özetiydi.

#

Önümüzdeki 3 gün sağlıklı bir şekilde bittiğinde Michael'ın beni bırakıp gittiği düşüncesi kalbimi eritiyordu.

Ama bir bakıma da huzurluydum çünkü gerçekleşen doğa üstü olaylar karşısında henüz çıldırmamıştım. Ağzımı açıp birine bir şey anlatmakta çekiniyordum ve içimde saçma sapan kalıntılar vardı.

Sabah saatlerindeydik ve yatağıma uzanmış elimdeki meyve karışımından yaptığım meyve suyunu içiyordum. Gözüm daldığı pencereden mantar panoma kaydığında Clarry ve benim resmimi görüp içimin burkulmasına izin verdim.
Hayatımızda geri getiremediğimiz şeyler vardı. Bir şey gittiyse tamamen gitmiş oluyordu ve dönse bile eskisi gibi olmayacaktı.
Bir bakıma da Clarry'nin dönmesi imkansızdı.

İşte tam şu anda yine kendimi sonsuz karanlığa teslim edip çiçeklerin üstümde büyümesini istiyordum. Ben bu kadar güçsüz ve çelimsiz miydim? Bu kadar çabuk teslim olabiliyor muydum?
İşin gerçeği bu soruların cevaplarını yaşadığım inanması güç olaylar sayesinde buluyordum.
Kapımın tıktıklanmasıyla girdiğim o melankolik tavrımdan uzaklaştım.

"Gelebilir miyim?"

"Michael?" heyecanla sorduğumda yanında annemin olduğunu biliyordum. Yoksa hiçbir şekilde böyle nazik olamazdı.

İçeri girdi ve girer girmez kapıyı kapattı. Biraz bekleyip kilitledi. Kötü bir şey olduğunda annemin içeri girmesini istemiyordu. Ya da ne olduğunu bilmesini.

"Bir kaç gündür yoktun." dedim yerimden kıpırdamadan.

"İşlerim vardı." kestirip attı.

"Buraya gelmek zorunda değilsin." elimi önemsiz bir şekilde salladım.

"Keyfim ne isterse onu yaparım."

Sesimi çıkarmadan elimdeki meyve suyunu içmeye devam ettim.

"Zor olmalı," sessizliği bozan o oldu.

"Bu halin." Bu halimden kastının ne olduğunu biliyordum ve ağlamamak için kendimi zor tutmaya devam ederek,

"Seninkinden zor olamaz." dedim.

Keskin bakışları gözlerimi deldiğinde kafamı çevirdim.

"Sınırlarını zorluyorsun,Nelson."

"Neden bir şeyi sen söylediğinde gayet normalken ben söyleyince sınırlarımı zorluyor oluyorum?"

"Benim kim olduğumu sanırım unutuyorsun." konuşurken mantar panomdaki resmi bir çırpıda çıkardı. Bu bardağı taşıran son damlaydı, bu Clarry'e karşı yapılmış bir saygısızlıktan başka hiç bir şey değildi.

Elimdeki bardağı komidine bırakarak bir hışımla kalktım.
Onu sertçe ittiğimde neye uğradığını şaşırmış gibiydi.

"Evet unutuyorum! Sonrasında katil olduğunu hatırlıyorum!" Çığlık çığlığa bağırırken kapının yumruklanma sesini en ufak arada duyabiliyordum.

"Kes sesini, sus!" fısıldayarak konuştuktan sonra ağzımı eliyle hızla kapattı.
Yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı.

"Annenler panikliyor, susmazsan cezasını çekeceksin." sert ama bir o kadar da sessiz konuştu.

The Diary Of Jane | CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin