Bölüm 17

96 8 7
                                    


Multimedya: Nickelback-How you remind me

#

"Michael ile neler yaptığınızı anlatmak ister misin?" annem konuşmama fırsat vermeden soru yöneltti.

"Ne?"

"Onlarda kalmadın mı yoksa, Jane? Dogruyu söylemen için sana bir dakika veriyorum."

"Evet, evet onlardaydım. Ve bilirsin biz birkaç bilgisayar oyunuyla günlerimizi geçirdik. Gitmeliyim." Annemin söylediklerine kulak asmayıp hızla odama çıktım.

Üstümdeki kirli şeylerden kurtulup uyumak istiyordum. Evdeki durumu ise yarın ona soracaktım.

Pijamalarımı giyip yatağa girdiğimde aklımda tek bir şey vardı. Ve aklımdaki şey yüreğimi parçalarcasına beni deli ediyordu.

İçimdeki bilinmezliğin son bulmayacağına emindim ve biliyordum; bazı şeylerin ortaya çıkması uzun zaman alacaktı.

#

Karanlık bir gece ve bomboş bir rüya sonrasında gözümü aydınlığa açmak mükemmel hissettirmişti.

"Uyandığına sevindim, kahvaltıya yetiştin, bu konuda övünmek istemiyorum ama pankek yaptım." Annem perdemi açarken konuştu. Pankek yapmak onun gibi ölçü tutturamayan birine göre mükemmel bir şeydi. Yatağımdan çıkıp üstüme dışarı çıkmak için rahat bir şeyler geçirdim. Kahvaltı yapıp hemen çıkmayı planlıyordum. Annem bu sırada yatak örtüme bakıyordu.

"Bu neden bu kadar kirli?" sorduğunda duraksadım. İşin gerçeği nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

"Geçenlerde... Geçenlerde çamura düşmüştüm ve unutup yatağa oturmuşum. Hay aksi, pankekler soğumuş olmalı." konuşmasına izin vermeden mutfağa indim.

Nihayetinde evden çıkabilmiştim ve yanıma birkaç tane pankek almıştım. Michael'a götürmeyi çok istiyordum. Son birkaç saattir hayatım çok normalmiş hissine kapılıyordum ve bu biraz huzursuz etse de, mutluydum.

Okul bu aralar sorun ettiğim son şeydi çünkü son senem olduğundan insanlar son senemizde nasıl okulda zıvanadan çıkarız adlı kafadan etkinlikleriyle meşguldü. Üniversite tercihleri yapılmış olmalıydı fakat bir yıl üniversiteye gitmemek için ailemle konuşmuştum ve onlar da yaşadığım sarsıntılar üzerine anlayışla karşılayıp kabul etmişlerdi.

Lanet olsun ki Clarry aklımın bir köşesinde benimle konuşuyor ve bu işin peşini bırakmam gerektiğini söylüyordu. Çünkü o da farkındaydı, bu durum onun katilini bulmaktan çok bağımlısı olduğum bir durum haline gelmişti. Bu güçler beni içine çekiyor ve her geçen gün bu garip dünyaya adapte olmamı sağlıyordu. Hayat düşününce karmaşıktı. Yaşayınca normal geliyordu. Çünkü yaşarken akıp giden düşüncelerin farkında olmuyordum. Fakat durup düşünmek istediğimde beynimin tam ortasına akıp giden düşünceler geri yerleşiyordu.

Usulca kapıyı tıklattım.

"Hey, içeri gel." Marcus konuştu.

"Nasıl oldu?" sorduğumda Michael'ın kapısını gösterip konuştu.

"Kendin bakmaya ne dersin? Ayrıca o elindekiler ne?"

"Kendin bakmaya ne dersin?" diyerek eline uzattım. Michael'ın yattığı odaya girdiğimde uyuduğunu fark ettim.

Yanına oturdum ve ona ilk kez bu kadar uzun uzun ve detaylı bakabildim. Teni bembeyazdı. Kendi tenimle kıyasladığımda benden kat kat daha beyazdı ve bu görüntü biraz garipti. Çekinerek de olsa saçlarına dokundum. Sertti, fakat bu öyle bir sertlik değildi. Sadece her gün bakım yapan insanlardan olmadığını zaten biliyordum ve bu da onun kanıtıydı. Normal bir insan olsaydı belki de onu farklı yapan şey bu olacaktı.

The Diary Of Jane | CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin