Bölüm 8-Entrika

366 24 0
                                    

*Multimedyada, My Immortal'la okuyun lütfen... :)

Bölüm 8- Entrika

Ben Justin'in adını bağırarak ağlıyordum.Yanına gittim.O benim ellerimi çözdü.Ben de onu sandalyeden ayırdım.Ona öyle bir sarıldım ki-canını yakmış olmalıyım- inledi.

J-Sindy,sana başından beri söylemeliydim.Seni seviyorum,sana tutkunum.Seni her gördüğümde canım yanıyor.Hem de şu ankinden daha fazla.

S-Keşke,daha önceden söyleseydin.Her şeyimi feda ederim senin için,canımı bile.Ben,ben daha önce hiç böyle hissetmemiştim. dedim.

Justin,ısırmaktan kanamış olan dudaklarıyla beni yüzünden tutup öptü.Ben de bu tutku dolu anda ona karşılık veriyordum.Ellerim saçlarının arasından geçiyordu.O kadar ipeksiydi ki...Ve kendimizi kaybetmiştik.Justin'in tekrar inlemesiyle kendime geldim.

S-Justin çabuk çıkıyoruz buradan! Şu haline bak! Hemen hastaneye gidelim,gel buraya dedim ve benden destek alabilmesi için kolunu kendi omzuma attım.Nick ve Miller a görünmeden oradan çıktık ve ilk taksiye atladık.

S-Buraya en yakın hastaneye gidebiliriz lütfen.

5 dakikaya varmıştık.Justin ACİL yazan yere aldılar.Sedyeye yatırmışlardı.Sedye ilerlerken Justin'in elini tutuyordum.Bir kapıya geldik ve benim giremeyeceğimi söylediler.Gözlerimden bir damla yaş Justin in suratına düştü ve küçük sincap burnuna bir öpücük kondurduktan sonra onu içeri aldılar.

Miller'in aramalarına cevap vermiyordum.Saatler sonra Justin çıkmıştı.Bir kaç dikiiş atmışlardı.Sadece dinlemesi gerektiği şartıyla onu bugün taburcu edebileceğinin söylediler.

İşte gözlerinin aralıyordu.O güzel gözleri görmenin heyecanı vardı ses tonumda.

S-Justin?Nasılsın,iyi hissediyor musun?

J-İyiyim Sindy.Gel buraya. dedi. Beni kendine çekti yatağın ucunda oturuyordum ona sevgiyle sarıldım.Beni kollarıyla sarmıştı.Kokumu içine çekiyordu,sanki bir daha yapamayacağı bir şeymiş gibi hem de.

S-Justin, bizde kalmak ister misin? Durumun daha iyi olana kadar en azından.

J-Hayır,hayır.Gerek yok Sindy.Ben iyiyim.

S-Ama...

J-Sindy,ben iyiyim dedim.

S-Peki tamam.

Taksiyle evlerimize geçmiştik.Daha yeni eve varmama rağmen Justin'e hemen mesaj attım.

-Bir şeye ihtiyacın olursa ara beni.-

SİNDY.

Cevap gelmemişti.Sıkıntıdan The Simpsons seyretmeye başladım.Kanapede uyumuştum.

Okul bitiminin rahatlığıyla öğlene kadar uyudum.Kalktığımda boynum tutulmuştu.Oflaya puflaya buzdolabından yiyecek bir şeyler çıkardım.Kahvaltıya Justin'i de çağıracaktım.Tabi bu kadar geç olursa öğlen yemeği de denebilir.

Dıııııııt Dıııııııııt Dıııııııııııııtt

Meşgul mü? Neyse birazdan ararım ben de.

Yine meşgul,yine meşgul sabahtan beri arıyorum.Ama yok meşgul çalıyor.Meraktan çatlayacağım.O dikişli, halde ne yapabilir ki?Bir hışımla evden çıktım.

DİİİİİİN DOOOONG DİİİİİİN DOOOONG!

S-JUSTİN AÇ ŞU KAPIYI!

Penceresine taş atmayı bile denedim.Evde de mi yok yani?Ne bu şimdi,bir tür şaka mı?

Yakınlarda kocaman bir park vardı.Şu an bende bulunmayan neşe ve coşkuyu taa burdan hissediyordum. Ben de gitmek istedim. Korku ve adrenalinden sıkılmıştım. Yeşil-sarı renkli bir banka oturdum. Orada burada koşuşuturan çocukları,salıncakta sallananları,kaydıraktan kayanları ve hatta bisiklet sürenleri bile vardı.Bu bol aktivite yoğunluğunun arasında bense sadece oturmuş seyrediyordum,hem de bayaa süredir. Bu bunalım halimle takılırken bir şey çarptı gözüme.Garip.Parkın tam karşısındaKi çocukların arasında kaynamış birisi daha vardı. Kendimi kaptırmış bir şekilde koşarken buldum. Tüm hızım buydu.Yine de ben ona yetişemiyordum,bir türlü yaklaşamıyordum.

S-Justin,bekle!Nereye gidiyorsun!Benim Sindy!Justin dur!

Maratondaymışım gibi nefes nefeseydim.Beni görmemişti. Gözden kaybolana dek takip ettim. Center gibi bir yerin önündeydim. Justin içeri girmemişti,eminim. Center ın arka tarafına doğru koşar adımlarla gidiyordum. Bomboştu. Justin buralarda olsa görürdüm. Justin neden kaçıyorsun diyerek gözlerim dolu halde yere çökmüştüm.Ve işte o sırada gözüme bir şey ilişti. Spreyle bir ok işareti çizilmiş gibiydi. Kafamı biraz kaldırdığımda ok işaretinin gösterdiği bir kapı vardı.Center ın arka girişi gibiydi. Yavaşça ayağa kalktım ve umutla kapıyı ittirdim. Sanki bir labirentti.Okları takip ettim. Artık içerdeydim ve son okun gösterdiği yerde ise gösterişli bir mağaza duruyordu.Bu işte bir iş var diyerek girdim içeri.Etrafa bakıyordum.Ama bu küçük oyunu hala çözememiştim.Ben öyle saf saf bakınırken görevli genç bir bayan elinde çok şık ve göz alıcı bir elbiseyle yanıma yaklaşıyordu.Fiyatını sorsam mı diye düşündüm.Ay şimdi sırasımı yaa.sözümle kendime geldim.Ama çok güzeldi.Rengi sarı ve etek boyu kısaydı.Bayan o sırada yanıma gelmişti ve bu elbisenin bana ait olduğunu söyledi.

S-Pardon,bir yanlışlık oldu heralde,ben bu elbiseyi satın almadım.

X-Sindy Blacket siz değil misiniz?

S-Evet,benim.

X-Bunu size Justin adında bir beyefendi yolladı.Ve bir de şunu iletmemi söyledi:bu akşam saat 20:00 da Red&White adlı yerde beklediğini söyledi.Ayrıca sizi çok seviyormuş.

S-Ahh,ilettiğiniz için teşekkürler.

dedim

......

Saat 19:30 olduğunda saçımı yapmıştım fakat hala kıyafet ve makyajım hazır değildi.Bu konuda uzmanlığımdan dolayı pek sıkıntı çekmemiştim. Gideceğim yer yakın olduğu için yürümeye karar verdim .Tabi saatin 19:50 olduğunu görünce yürüme faslından koşmaya geçmiştim. Saat tam 8:00 da oraya varmıştım .Kapıdan adımımı atarken kalbim duracak gibiydi. İçeri girdiğimdeyse keşke gerçekten de dursaydı diye düşündüm. Gördüğüm manzara karşısında bilincimi kaybettim. Justin'i Lucy 'nin dudakları arasında gördüm.Cehennem bile bu kadar yakıcı olamazdı.

Eyes and Lies*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin