Jongdae ve Kai'nin arasındaki yeni yeni oluşmaya başlayan ilişkiyi sevmiştim. Jongdae, Kai'nin bacaklarında oturuyordu ve eliyle sürekli Kai'nin yüzünü ellerken onlarca soru sormaktan çekinmiyordu.
'Yüzündeki bu kızarıklıklar da ne'
'Neden bu kadar karasın'
'Çok küçük gözlerin var ve yanakların da kocaman'
'Neden ellerini karalıyorsun, Sehun bana duvarları boyadığım için kızıyor sana kızmıyor mu'Kısa zaman içinde Kai'ye alışmış gibiydi, bu durumdan şikayetçi olduğumu da söyleyemezdim. İyice büyülttüğü gözlerini Kai'ye dikmiş ilgiyle ona sorular sormasını ve Kai'nin de ona sevecen bir tavırla cevap vermesi hoşuma gitmişti. Kai'nin parmaklarını karalamasına yönelik sorunun cevabını ben de merak ediyordum, ikisinden uzakta oturduğum yerde Kai'nin ne diyeceğini merakla bekliyordum bu yüzden, bütün ilgim üzerindeydi ama dış kapının açıldığını duyduğum anda yerimden fırlamamla ne dediğini kaçırmıştım.
Babamlar gelmişti ve içimi kemiren sorular tekrar gün yüzüne çıkmayı başarmışlardı. Kai'nin burada olması ile ilgili ne söyleyecektim? Kaldı ki, ikisi de Kai kim, onu bile bilmiyorlardı ve ben verecekleri tepkiyi merak ediyordum.
Korkum, babamdan Kai'nin birkaç zamanlığına burada kalmasını istediğimde beni tersleme ihtimalinde değildi, bana güvendiklerini biliyordum ve benim arkadaş seçimlerimde ne kadar tutumlu biri olduğumu da biliyorlardı, bu yüzden ortada bir güven probleminin bahsi olacağını sanmıyordum. Korkum, Kai'nin kim olduğunu sorduklarında vereceğim cevabı sorgulayıp sorgulamayacaklarındaydı. Kai kimdi? Burada ne işi vardı? Neden burada kalıyordu? Ya da daha kötüsü, neden yüzünde birkaç günlük yaralar bulunduruyordu?
Sol elimin tırnaklarını kemirirken Haeyoon içeri girmişti, elinde Jongdae'ye olduğu belli olan çilekli bir süt tutuyordu. Kapının çaprazında kalan Kai'yi ve onun bacaklarında oturan oğlunu gördüğünde küçük çaplı bir şaşkınlık geçirse de kendini hızlıca toparlayıp güzelce gülümsemekten geri kalmadı. Gözleri merak içinde beni bulduğunda "Sanırım bir misafirimiz var?" dedi.
Başımı usulca sallarken "Babam, o nerede?" diye sordum hızlıca, belki de tanışma faslından önce ilk onla konuşmam gerekiyordu. Ama ben cümlemi tamamlar tamamlamaz çıkagelmişti.
Ağır ağır ilerleyerek televizyonun karşısındaki yerini aldı, Jongdae Kai'nin kucağından atlayıp babama doğru koşmuştu. Kai'yi gördüğü an birkaç saniye öylece baktı, daha sonra Haeyoon gibi bakışları beni buldu. Kai, zavallım ise, o da yardım dilenerek kaçamak bakışlar atıyordu bana.
"Şey," diye mırıldandım ne diyeceğimi bilemeyerek. "Kai, klinikten bir arkadaşım." Haeyoon'un imalı bakışlarıyla beraber bir sırıtış kapladı bütün yüzünü, Lola'nın ona da bahsetmemiş olmasını umarken aslında çoktan ikisinin de Kai'yi bildiklerini biliyordum. ''Birkaç günlüğüne burada kalması sorun olur mu?''
''Burada?''
''Şey, evet.''
Babam usulca başını sallarken Haeyoon sessizce bizi izliyordu, bana 'bu konuyu daha sonra konuşacağız' bakışları atarken sakince gülümsedi. En azından şimdilik konuyu deşmeyip burada kapattıklarına sevinmiştim, Kai yanımızdaydı ve bir şekilde onun, rahat hissetmeyeceğini biliyordum.
"Aç mısın?" diye sorduğunu duydum biraz sonra Haeyoon'un, Jongdae'ye. Jongdae başını sallarken bu sefer de babama dönmüştü. "Peki, sen hayatım?"
Babam da bir şey söylemdden Jongdae ve Haeyoon'un peşinden mutfağa giderken, Haeyoon'a minnettardım. Ne kadar iyi biri olduğunu çoğu kez söylerdim ama bu sefer farklıydı, Kai ile beni yalnız nıraktığı ve Kai'nin üzerine gitmediği için memnundum.