ÖNCE

472 81 79
                                    

ADI HASRET


Saçı beline kadar, yer yer belden aşağı bazen küt kısa yada dalgalı

Adı hasret, sarı yalan soğuk siyah yer yer kızıl mutlu bir kilo kınalı

Adı hasret, esmer, kavruk ama masum teni beyaz ama yalan

Yüzü beyaz ölüye çalan ölüden çalan ölse de hayatımdan çalan

Adı hasret gözü kara yeşil mavi yer yer ela

Gözü kırk yıl hatırlı kahve ama bela

Adı hasret renksiz hayatlara renk, renkli hayatlara kara

Adı hasret, gözü üzüm gözü badem ve yer yer ceylan,

bunca bollukta beni yok bırakan doymayıp kömür gözleriyle yakan

Adı hasret zehir zemberek bir kadın

Anası özlem adı hasret

     Kendisi biraz çocuk biraz kadın ama başlı başına bir afet

Adamın aklını başından yapan yakan yıkan

Sarhoş gibi ortalarda dolaştıra

Şimdi gel desen ne terliği be çıplak ayak koşar gelir adam sana...


Böyle noktaladı şiiri radyonun içindeki adam. Radyonun içinde kalmış, kalmaya mecbur bırakılmış önce tıkılmış sonra orda kendine bir dünya bir yayın hayatı yaratan adam. Sesi aceleci ve titrekti. Ya heyecandan doğaçlama söylediklerini unutmamak için hızlı hızlı okuyordu şiirini yada ateş almaya gelmiş gibi bir şeylerden kaçıp bir şiir okuyup kaçacağım demek için. Sesi mutluydu ve o şiirinde söylemese de sesinde zaten hasret vardı. O sanki ayıp olmasın diye adı hasret demiş gibiydi. Mutluydu ama o kadar aceleciydi ki sanki mutluluğun yarısın yolda köpekler kapmış da kalan yarısını o siyah beyaz esmer kavruk soğuk beyaz yalan doğru cevval kadını hasrete getirmiş gibiydi. Sesiyle aradı taradı hasretini. "AÇIKTA UNUTULMUŞ RADYO PROGRAMINA HEPİNİZ HOŞGELDİNİZ" Sesinde hafif bir ürkeklik vardı. Hasretini aradığını belli etmemeye çalışmak için aşırı temkinliydi. Hal böyle olunca hafif ürkek hafif temkinli gerilim filmi tadında bir açılış oldu. Muhabbete girmeyi beceremeyen gibi utandı. Sonra tekrar taradı bu tarifinde bile zorladığım o ses tonuyla nasıl buldunuz şiiri diye. Yine ses yok. Sonra alışılmışın dışında başladı konuşmaya başladı. Madem hasret hepimizin özlem hepimizin o zaman paylaşarak büyütürüm ben bu yangını de veeeeeee. " Ben bir gün bir fotoğraf karesi gördüm. Bir erkek le bir kız birbirinden çok uzak aralarında aşılması en kolay mesafe kilometreler. O kadar yani. Her nasılsa aynı kareye girmişler ve birbirlerine sırtı dönük arkalarında bir yangın yine adı hasret. İkisi de birbirini deli gibi seviyorlar ve ikisi de birbirine hasret. Ve ikisi de inkâr halinde. Hasret ortada küçük bir çocuk elinde yanan bir ateş parçası. O ateş önce onları yaktı fotoğraf kaldı da fotoğraftakiler yandı sonra hasret koktu fotoğraftan kaçı geldi ilk çekip tutup saklayanı yaktı sonra hepimizi. Sonra kaldım yanığın ortasında herkes gitti kaldım bu kaçamak haykırış mekânında. Bir yanım hepimiz için bağır dedi sus sakla dedi diğer yanım sonra yangın buraya da sıçradı önce yanlarım yandı eridi aktı dümdüz oldu sonra ben üstümden tır geçmiş gibi dümdüz oldum. Kalıptan çıktım kalıp oldum. Şimdi buradan ara ara kaş ile göz arasında bir sigara molasında yeni yeni özlemeye başladığım umutsuz hasretimi özlediğimde gelip buradan sesleniyorum hasretime. " bilsen nasıl hasretim sana bilsen hasretine kızarsın ne ara nasıl gittin de yaktın çocuğu diye."

"Şimdi hasret dedim ya siz merak edersiniz. Hasret küçük bir kızmış anası özlem, ağzı var dili yok. Babası kaçmış gitmiş zamanında göçtü demişler. İnanmış. Ama işin aslı anası zamanında yapış bir cahillik kalmış ortada hasret olmuş. Hasret yaramaz hasret inatçı hasret hırçın anası da bir o kadar mazbut. Kızarmış hasrete her babasını sorduğunda. Göçtü dermiş o da inanır gidermiş. Çocukmuş ne derlerse inanırmış. Gel zaman git zaman hasret büyümüş anası yaşlanmış hasta olmuş bir gün doktor için para ararken gönlün sol alt köşesi kadar ufak ama bir o kadar huzurlu evinde babasına yazılıp gönderilmemiş bir sürü mektup bulmuş. Anasından kıyamet gibi çekinir gönlünün sol köşesi kadar severmiş. Öyle ki orası sadece anasına ayırmış. Ama hasret asi hasret meraklı hırçın dayanamamış okumuş. Okudukça gözünden yaşlar akmış. Gözünden akan her damla yaşta anasını daha bir anlamış daha bir sevmiş. Gitmiş anasına sarılmaya yetememiş son nefesine. Sesi soluğu çıkmadığından anasının ölürken de ses etmemiş adı gibi sessizce yitip gitmiş. Gitmiş aramış taramış bulmuş babasını getirmiş anasını ölüsüne sonra bağlamış bir güzel. Önce kendi gönlünün sol köşesini yakmış sonra o gönlün sol köşesi kadar güzel küçük mutlu evini, anasının ölüsü ve babasının dirisi. Sonra koklamış mutlu aile tablosunu. Ondandır hasrette ilk sol alt yanımızın yanması ve ondandır erkeğin diri diri kadının ölüsünün yanması ve her yangında istem dışı burnumuza gelen o hoş koku. Sonra mı? Sonra sonra her ayrılık gördüğü sevdayı ateşe vermiş küçük bir ateş parçasıyla. Şimdi bizim duyduğumuz her hasret onun yaktığı bir ateş. Hala bir yerlerde babasının yokluğuyla anasının korkaklığını yakıp mutlu aile kokusu aradığı söylenir. O yüzden kızmayın hasrete anası özlem babası ayrılık onun. Onun için mutlu aile tablosu ancak yangınlarda olur."

Kapattım radyoyu sildim yüzümü ıslatan yaşı. Çıkarttım bende kırk yıl hatırı olan gözlerinden çaldığım üç beş bakış sardığım sigarayı. Yaktım! Çektim bir nefes sonra bir nefes daha. O yandıkça ben de yandım o cızırdadıkça benim ciğerim yandı. Nefesimi tutup bir ömür saklamak istedim tutamadım kaçırdım içimden ciğerimden. Sonra geçtim üstünü örttüğüm bulmamak için sakladığım o sırlı aynanın karşısına. Şimdi senin ölün benim dirim yanıyordu olur ya hasret görüyorsa bir yerlerden belki mutlu olur belki de insafa gelir de seni tutar kolundan bana getirir diye....  

AÇIKTA UNUTULMUŞ RADYOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin