KALFA-KATİL-SOKAK LAMBASI

121 13 10
                                    


Tarih Saat hatırlamıyorum. Yağmurlu bir havada bir sokak lambasının altındayım. Her yer karanlık loş bir ışık altında ince ince üşüyorum. Nasıl geldim oraya sorma. Beceriksiz bir katilin sağ salim evine girdiğini görmek için uzaktan takip ettim 5 katlı orta sınıf bir daireye girdi 5 dakika sonra 1. Katın ışığı yandı. Ben sönmüş bir sokak lambasının altında bekliyordum mutfağa girenin o olduğuna emin olduktan sonra gidecektim. Gidemedim. Şehre yabancıydım ve yolu bilmiyordum. Her yer birbirine benziyordu ve zaten benzemese bile yön duygum gayet zayıftı. Bir yeri 5 kere kaybolmadan bulamazdım. Şimdi düşününce hala kendimi aramam bundan diyorum kendi kendime. Daha beş olmadı kendimi kaybedip bulalı olsa olsa iki üç oda hamdım yandımda kalır. Telefonumu çıkartıp taksi çağıracaktım düztabanlığım yakamı yine bırakmadı şarjım bitmiş. Saat epey geç olacak ki açıklarda adres soracağım bir yer yoktu. Havada giderek soğuyordu. Isınmak için bir sigara yaktım. Hafiften hareket ediyor bir yandan da etrafı kesiyordum kedi köpek geliyor mu diye. Sonra sokak lambası yandı. Ben ikinci sigaramı yakmak için çakmağımı ararken çeçimde tuttuğum not defteriyle kalemi buldum tabi sonra çakmağı. Canım sıkılıyordu. Bir şeyler karalarım diye bos bir sayfa ararken de notlarıma bakıyordum. Bir yerde mürekkep damlar kara kaplı defterimden yazıyordum pehh ne büyük laf. Bir yanda sevda yazıyordu arkası gelmeyen bir şiirde. Sonra bir soru çıktı karşıma " dinlemeyecek birine ne anlatabilirsin ki". Güldüm belki beklemeyi bir sokak lambası altında dedim kedi kendime tabi duyarsa diye alay ettim sonra. Bir kuytulukta birkaç satır bir şeyler karaladım o sözden boş kalan yere.

Apartmanın kapısı açıldı. Koşarak bir kız geldi yanıma. Cebinden bir silah çıkartıp bacağıma doğrulttu. Yüzüme ışık tuttu silahı yine de indirmedi. Ne işin var dedi burada 2 saattir kapımın önündesin gelen bizim katilmiş elindeki silaha bakarsak mecazen değil cidden katil olabilir. Ama silahın emniyetini açmayı unutmuş. Söyleyince bozuldu. Cevap versene diye sarstı beni sesim çıkmadı. Ciddiye almadığımı sanıp bir daha sarstı. Boğuk bir sesle nöbetteyim dedim. Ne nöbeti dedi sanırım bu saatten sonra zatürre nöbeti dedim. Evine sağ salim gittiğinden emin olmak için seni takip ettim sonra yolu kaybettim köpekten korkuma buradan bir yere gidemedim dedim. Köpekten korktuğumu duyunca istemeden güldü. Çok güzel gülüyordu ama o saatte eli silahlı bir kıza iltifat etmek bir çeşit intihardı ve ben intihar için zatürreye söz vermiştim. Haliyle be şey demedim. İçeri aldı beni. Sıcağa girince anladım dışarısının ne kadar soğuk olduğunu. Üşüyordum her yerim soğuktan kızarmıştı. Bir sallama ıhlamur attı önüme. Biraz içim ısındı. Ceplerimi boşalttım biraz rahatladım paketimdeki sigaradan alıp yaktı. Hafif hafif yanan közüne bakıyordu. O an içimden hangimiz üşüyoruz demek geçti o muydu yoksa ben miydim bilmiyorum. Tek bildiğim ne içtiğim ıhlamur yanan sigaranın ateşi odada oturanları ısıtmaya yetmezdi. Konuşmadan kaldık biraz öylece. Gözümü açtığımda üstümde bir battaniye vardı. Mutfakta biri kahvaltı hazırlıyordu. Katil falan ama insaflı insanmış üstümü örtmüş. Uyandın mı diye. Gece elinde sigara yanık uyuya kaldın bıraksan bizi de yakacaktın. Acıdım üstünü örttüm dedi. Sonra çıkarttı açılmamış bir paket attı masaya kimseye borçlu kalmayı sevmem dedi. Sağ ol her şey için dedim kahvaltı yap öyle git dedi. Yüzüme garip garip sırıtıyordu. Ne oldu dedim ne biçim yatıyorsun sen ya kurbağa gibi dedi ses etmedim. Kahvaltıda nerdeyse hiç konuşmadık çay ve ekmek isteme dışında. Zaten iki lokma yiyip kalkacaktım ama zalim yumurtayı tereyağlı yapmış misafir kahvaltısı gibi kahvaltı hazırlamış. Ben de açlığıma yenik düştüm masada ne varsa soluk almadan süpürdüm. Çay sigaraya geçince çenesi açıldı. Silah babasınınmış, tek yaşıyormuş beni orda iki saat görünce çok korkmuş ben kimseden korkmam diye çıkmış. Eve gelince fark etmiş silah boşmuş korktum söyleyemedim diyordu. Aslında iyi birine benziyordu ama aksiliği huysuzluğu nerden geliyordu çözemedim. Haline tavrına bakılırsa "çok biliyordu" bana kalırsa da çooook bildiğin gibi değil aklın almaz. İki lafından biri gelme buraya rahat, bırak beni ben kendi başımın çaresine bakarım falandı. Falanlı filanlı diyorum çünkü dinlemeyecek birine bir şey anlatmaya gerek yoktu ve su an önümde bekar evinde uzun zamandır bulamadığım bir misafir kahvaltısı vardı. He falan demekten başka bir şey söyleyeyim dedim. Aslında iyi birisin de senin çevren kötü dedim. İster istemez güldü. Ve gülünce güzel oluyormuş makyajsız bile. Cebimden defteri çıkartım " gülünce çok güzel oluyordu makyajsız bile (katil)" yazdım ne dedi ufak bir not yapacaklarımla ilgili diyerek geçiştirdim o da üstelemedi. Ben o sözden bir şiir çıkartırdım. Defteri masaya koydum ellerimi yıkamaya gittim.

Tam çıkıyordum. Kahvaltı biti tekrar teşekkür ettim çıkıyordum pembe bir çift eldiven verdi elime hava soğuk üşürsün diyerek pis pis güldü kahvaltının hatırına aldım giy önce görecem dedi giydim. Bir ara getiririm tabi yolu bulabilirsem dedim. Gerek yok ben seni bulurum dedi. Kapıdan çıktım ceplerimi yoklamaya başladım çakmak, cüzdan, telefon, anahtarlık sigara, kalem ve not defteri. Not defteri? Hassiktir not defteri masada kaldı....

SOKAK LAMBASI

Yağmurlar yıkamaz yüreğimi,

Islanırken bu lambanın altında.

Ah benim çocuk yüreklim

Bilsen ne zor beklemek böyle seni

Islak, üşümüş ve titrek.

Uzaktan seyrederken seni

Saklamak sesimi, nefesimi

Bu ıslak soğuk lambanın altında.

(Kalfa-katil-sokak lambası)

AÇIKTA UNUTULMUŞ RADYOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin