İYİ OKUMALAR.....
Geçmişte neler yaşadım bilmiyorum. Tek bildiğim buraya gelme nedenim. Her gece zihnimde canlanan o uçsuz bucaksız karanlık bana geçmişi hatırlatıyordu. Belirli bir noktadan sonra hatırladığım tozlu bölümler vardı. İnsanların bana acımsar ve korkulu bakışları. Neden bunun sonucunun böyle olduğunu bilmiyordum veya onlara ne yaptığımı... Anlatılanlar benim korkunç bir canavar olduğum yönündeydi. Ama hayatımda birini bile incitmemiş biriydim. Beni nasıl böyle görürlerdi. Artık yorgundu bedenim. Sadece bunların ağırlığıyla hem de. Sonunda annem bile dayanamamış beni beyaz önlüklü adamların eline bırakmıştı, hemşirenin dediğine göreydi bunlar. Ben gerçeği tam bilemiyordum.
Yukarıdaki büyük patronun bizi neden böyle bir şey ile cezalandırdığını bilmiyordum. Onu bu kadar kızdırabilecek ne yapmıştım. Yatakta doğruldum. Kaan gittikten sonra direk uyumuştum. Bu aralar bünyem sürekli uykuya ihtiyaç duyuyordu.
Yorgunluk kendini baş göstermiş uyumak bile yetmemiş gibiydi. Gözlerimi kaçırarak pencereden dışarı baktım. Yoğun ışık belki uykumu açardı. Ama hava güneşli değildi. Hava bile puslu olarak benim uyumamı istiyordu sanki.
Kendimi tekrardan yatağa bırakıp gözlerimi kapattım. Ama gözlerim bir süre sonra kendiliğinden açılmıştı. Uyumak isteyince uyuyamayan biri olmuştum hep. Yerimden kalkıp benim için bir rutin haline gelmiş olan pencereden dışarıyı izleme eylemini gerçekleştirdim. Bir süre sabit kalarak uçan kuşları izlemeye koyuldum. Benim kanatlarım olsa ben de uçardım diye geçirdim içimden. Sevgili ağaçlara konar değerli böcekleri yerdim. Bunlar iğrenç evet. Ama bir kuş için değil.
Gözlerimi kapatıp bir süre kuş olduğumu hayal ettim. Parlak renkli tüylerimi okşayan rüzgarı hissettim önce. Her şeyden önce o gelmeliydi zaten. İçinde dünyaları barındıran rüzgar... Sonra o garip maviliğe gözlerimi açardım. O küçük kuş kalbim pır pır ederdi. Saygıdeğer güneş gülümserdi benim o hallerime. Sonra beyaz pamuktan bulutlar arasında süzülürdüm belki.
Özgür. Evet özgür olmaktı bu hayallerimin temeli. Şimdi kısıtlanan hayatların altında ezilen bir tabirdi özgürlük. Daha çok küçük yaştan beri hapis hayatını yaşamaya mecbur hayatların hayaliydi özgür olmak. Okul denilen kurumun onlara bir şey öğretmek dışında bir yararı yoktu ne yazık ki. Erken yaşta bunalıma girme nedeniydi. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmeden hareket edilen bir yerdi. Bilindik yöntemlerin dışına çıkamayıp öğrencilerin hayal güçlerini kısıtlıyordu. Robot beyinler ezbere yöntemlerle çalışmak için direnir ve hep aynı şeyleri görmeleri duymaları işitmeleri yönünde baskı uygulanırdı. Sonra bu insanlar neden yaratıcı olamıyor.
Ah tabi bunları anlatmak benim kendi hayal dünyamı sizlere aktarmak için bir yoldu. Benim düşüncelerimdi. Göz açıp kapayıncaya kadar değişen hayata ayak uydurmak bizim görevimizdir. İstemesek bile. Hayal dünyamın kapısını kapatan bir kapı sesiydi. Bir kapı kapanırken öteki açılır derlerdi. Doğruydu.
Yavaşça içeri süzülen hayalete baktım. Gözlerinin altı iyice mor olmuştu. Saçları kuş yuvasını andırır biçimde karışmıştı. Hayal yatağımın üzerine oturana kadar ne yerimden kıpırdadım ne de sesimi çıkardım.
Arada böyle kendinden geçer transa girerdi. Gözlerinin boş bakışları her zamanki gibi olsa da kirpiklerinin sarmaladığı göz çevresi acı duyguları içine katıyordu. Fazlasıyla hayaldi o sabah, fazlasıyla gerçek. Her iki dünya koşullarını içinde barındıran ipi kopmuş bir uçurtmaydı o. Saf temiz bakışlar gözlerinde yerini alana kadar ona bakmayı sürdürdüm.
"Buradan gitmek istiyorum." Diye mırıldandığında ona hayretle bakmıştım. O burayı hepimizden çok severdi nedense.
Gözlerini kapalı tuttu bir süre. Gözlerini açtığında ise o güzel kahve sıcaklık esir aldı odayı. Gözleri hafif dolmuş ve hüzünlü bakıyordu. Üstündeki kazağı hafifçe sıyırıp karnındaki yanık izlerini gözler önüne serdi. Kötüydü kötü olmasına ama acı barındırıyordu. Ve acı barındırdığı için bu durumu daha kötü yapıyordu.
"Her zaman bunları burada saklamak zorunda kalmak istemiyorum. Burada kalmak istemiyorum."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir kadının bu kadar çaresiz olması ve benden yardım istemesi beni değişik hissettirmişti. Korkuyordu. Hepimiz korkuyorduk burada olmaktan.
Ona şu anlık bir şey yapamayacağım için sarıldım sadece. Tepkisinden korkarak içimdekileri dile getirdim.
"Buradan kaçamayız küçük. Dışarısı tehlikeli ve güven vermiyor. Korkma bundan sonra ben seni koruyacağım. Hiç kimse sana zarar veremez bundan sonra."
Daha sıkı sardım onu sözlerim bitince. Hala aklım almıyordu. Hayal'in gelip benden yardım istemesini.
"İstemiyorum Fatih. Burası bize göre bir yer değil. Lütfen sadece gidelim sonra ne olacaksa olsun."
Bir an düşündüm. Gerçekten buradan ayrılsak ne olurdu? Ayrılamadan yakalanırdık. Yakalanmasak bile çıkınca orada yaşayamazdık. Özellikle yanımızda bir kız varken. Bu çok zor olurdu. Kollarımı ondan ayırmadan konuşmaya başladım.
"Bu zor olur Hayal. Ama sana söz veriyorum sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Sıcak bir yatağımız var, yemek veriyorlar. Bu kötü mü?"
Bir şey demeden kalktı yerinden. Kapıdan çıkarken son bir kez bana değdirdi gözlerini ve kapıdan çıktı. Ben ise olduğum yerde kaldım. Hiç hareket etmeden.
Hayal'in ağzından:
Bir sinirle çıkmıştım Fatih'in odasından. Ne düşünmüştüm ki? Bana yardım edecek kadar yürekli olduğunu mu? Korkağın tekiydi. Sinirli sinirli odama ilerledim. Uzaktı biraz Fatih ve Kaan'ın odalarına. Bir anlık karar değişikliği ile az önce önünden geçtiğim Kaan'ın odasının önüne geldim. Onu görmek bana iyi gelecekti. O soluk yeşili kapı beni deli ediyordu. İnatla o renge boyatmaları için diretmişti ve sonunda istediği olmuştu. Kapı çalma gereği duymadan daldım içeri. Oda her zamanki gibi dağınıktı. Az daha ilerlediğimde Kaan'ı yatakta uzanırken buldum. Beni görünce kalktı ve bana sarıldı.
"Hadi Hayal! Bahçeye çıkalım. Burası çok bunaltıcı."
"Ben gelmeden çıksaydın ya. Niye oturdun burada?"
"Tek başıma çıkmak istemedim. Hadi gidelim."
Elimden tuttuğu gibi yürümeye başladı. Ben de el mahkum peşinden ilerliyordum. Kısa süre içinde bahçeye çıkmış sessiz bir köşe aramaya başlamıştık. Bahçe sessiz ve güvenliydi. Güvenliden kastım iri yarı güvenliklerdi. Sadece bir kaç hemşire vardı resmi olarak. Nereden aldığını bilmediğim kağıtlar ve kalemlerle oturdu bir ağaç dibine oturdu Devin. Ben ise ayakta kaldım anın şokuyla. Garipti beni dinlemeden, bana sormadan hareket etmesi.
Karşıdaki kuşa bakıp karalamaya başlamıştı. Kuş ise hareket etmiyordu. Ben de oturdum onun yanına izledim, kağıda attığı serseri çizgileri. Gülümsüyordu yaptıklarına. Elimle saçlarını biraz daha fazla dağıttım. O resmi bitirene kadar orada kaldık. Bitirdiğinde ise yaptığı beni şaşırtmıştı.
Baray'ın ağzından:
Bir süre kalmıştım öylece yatakta. Düşüncelerim beni boğacak dereceye gelmişlerdi. Biri sizden yardım istediğinde onu geri çevirmek sizin kendinizi işe yaramaz biri olarak görmenizi sağlıyordu. Bu yükün ağırlığı ile ayağa kalkmaya çalıştım. Ruhsal ağırlık kendini fiziksel ağrı olarak tanıtıyordu bazen. Bu ise sizin hem ruhen hem de bedenen çöküşünüzü sağlıyordu.
Ayakta dik durabileceğimden emin olduktan sonra tam pencereye doğru ilerleyecektim ki kapı çaldı. Bizimkilerden biri olamazdı. Hemşire de değildi. O kapıyı çalmazdı. Durup bekledim. Hiç ses yoktu. İkinci defa kapı çaldığında girmesi için herhangi bir harekette bulunmadım. Sadece bekledim. Neden bunu yaptım bilmiyordum ama sustum ve dinledim. Sonunda kapıdaki kişi sıkılmış olmalı ki kapıyı yavaşça açarak içeri girdi. Ben hayatımda gördüğüm en güzel mavi gözlerle karşılaşırken, o maviler beni şaşkın bakışlarla süzmeye başlamıştı. İşte şimdi bir şey söyleme zamanıydı.
"Gelebilirsiniz."
--------------------------------------
Beğenmeniz dileğiyle.....
B.B.O.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REZİST (ASKIDA)
ChickLitBir ressam vardı aralarında. Doğa sanatçısı, yeşilliğe aşık bir adam. Bir şarkıcı vardı aralarında. Elinden oyuncak mikrofonu düşmeyen bir kadın. Bir sorgucu vardı aralarında. Kim olduğunu bilmeyen hayatı sorgulayan bir adam. Biraz da normal insanla...