2. gün

12 3 1
                                    

Dünkü sahnenin aynısı...Kahvaltı tabağım önümde duruyor. Çayım buz gibi oldu ama hala içmedim. Çocuklar erkenden dersaneye gittiler. Biz yine baş başa kaldık. Bütün bu olanlar planlıymış gibi kibar bir şekilde kahvaltısını yaptı. Hatta bu gün, normal zamanlarda olduğundan daha dikkatli. Kendi kahvaltı tabağını kaldırıp makineye koydu ki bunu yapıyorsa yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Zaman benim aleyhime ilerliyordu farkındaydım. Her geçen saat cesaretimin kırıldığını hissediyordum. İki tesadüfi karşılaşmada çatırdayacak kadar çürük  bir evliliğim varmış.

-Bence çürük olan sensin.

-Bana mı dedin?

-Ben sana hiçbir şey demedim.

Evet, dememişti tabi ki. Bu ses onun sesi değildi. Bu, dün sabahtan beri beynimin içinde cirit atan iç sesimdi...Sıkılmaya başladığım ve kafamdan kovmak istediğim baş belası ses.

-Psikolog desteğine ihtiyacın varsa bunu ayarlayabilirim.

Bu sefer temkinliydim. Ona baktım. Cevap bekler gibi yüzüme bakıyordu. Yine yanlış duymadığımdan emin olmak için sustum. Tekrarladı.

-Ayrılık kararın konusunda sana yardımcı olacaksa psikologla görüşmeni tavsiye ederim.

-Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Sence de yolunda gitmeyen bir şeyler yok mu?

Ayağa kalkıp sigarasını aldı. Dumanı üzerime gelmesin diye kapıyı açıp, kapıya yakın oturdu. Eskiden böyle titiz değildi. Dün sabahtan önce yani. Ona alıcı gözle bakmayı denedim, yapamadım.

-Yolunda gitmeyen tek şey senin hayatında bir problem olmaması. Ayrılalım ve sen hayatın ne kadar zor, çekilmez ve beş para etmez olduğunu gör. 

-Sonra?

-Onu da sen düşün artık. Ama şunu bil ki, o sonra da ben olmayacağım.

-Bana düşünmek için üç gün süre vermiştin.

-Evet.

-Özür dilerim ama böyle önemli bir kararı üç günde veremeyeceğimi anladım. Bana biraz daha zaman verir misin?

Gözlerime üç yaşındaki bir çocuğa bakar gibi baktı. Üç yaşında bir çocuk en değerli vazoyu kırmış da bakar gibi. Kalkıp bir tokat atmakla gelip başımı oklamak arasında gidip geldi gözleri.Tehditkar oldu kısa bir an. Sonra anlayışla ve sabırla önüne döndü.

-Sana kalsa dün mahkemenin yolunu tutmuştuk.

Güven denen şeyin zerresi kalmamıştı içimde. Ayrılalım diyen ben, bu gün ondan düşünmek için zaman istiyordum. Kel başa şimşir tarak.Böyle bir kadınla kim, neden evli kalmak istesin ki? Asıl onun, bu ayrılık teklifinin üstüne atlaması gerekiyordu. Ama olmaz. Evimizin reisi son derece sorumluluk sahibidir. Toplum içindeki itibarını düşünür,biri ergenliğe adım atmış diğeri atmak üzere olan iki çocuğunu düşünür, anasını ve babasını bu yaştan sonra ne kadar üzeceğini düşünür, dedikoduları düşünür...Ne var ki, bu kadar düşüncenin arasında beni hiç düşünmez...

En iyisi profesyonel yardım almaktı. Yoksa bu işin içinden çıkamayacaktım. Öğleye kadar ruh gibi dolaştım ve psikolog önerilerini bir kağıda not ettim.Biri hariç hepsi erkek. Onların üstünü çizdim. Masallardaki sihirli iksiri içmiş prenses gibi karşıma çıkan her erkeğe aşık oluyordum ya, listeyi kabartıp kendimi riske etmek istemiyordum daha fazla. Geriye tek bir isim kalmıştı.Bu bir kartvizit idi.

''Uzman psikolog Canan....''

Telefonu çevirip en yakın randevuyu ne zaman alabileceğimi sordum. Sekreter, oldukça rahat ancak bir hafta sonrasına randevu verebileceğini söyledi. Memlekete bak. İnsanlar içlerini dökecek komşu da mı bulamıyorlar ki sırf konuşmak hatta bazen sadece dinlemek için avuç dolusu para ödüyorlar.Çaresiz yazdırdım adımı. Görelim bakalım sayın psikologumuz Canan hanım ne marifetli bir kadınmış. Benim tarafı mı tutacak yoksa kocamın tarafını mı? Git mi diyecek kal mı diyecek. Akıl mı verecek yoksa sadece dinleyecek mi? Yazı mı tura mı?  


UÇURUMUN KIYISINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin