Tae Hyung gece yarısı zar zor izin alıp sevgilisi Dae Bak'ın yanına gitmek için hazırlandı. Giydiği yırtık kotu, düz beyaz tişörtü, uzun siyah kaşe montu ve siyah spor ayakkabıları ile oldukça şık gözüküyordu.
Son bir kez aynaya baktı ve saçlarını taradıktan sonra siyah duz maskenin lastiklerini kulaklarına geçirdi. Artık gitmek için hazırdı.
Taksiye bindi ve yol boyunca sadece Dae Bak'ı düşündü. Onun fotoğrafına yazdığı ilk yorumu, ilk tartışmalarını, ilk iltifatlarını, ilk buluşmalarını, ilk kavgalarını, ilk öpüşmelerini ve daha fazlasını. Onunla kısa zamanda çok şey yaşamıştı.
Tae Hyung, Dae Bak'ı sevdiği için mutluydu. Kendini dünyanın en şanslı insanı hissediyordu, karşısındaki kişinin de pek farklı düşündüğü söylenemezdi.
Taksi durduğunda Tae Hyung yeteri kadar parayı uzatıp binanın önünde dikildi. Sekiz katlı bir binanın en üst katının dubleks dairesini seçmişlerdi. Bir yatak odası, bir çocuk odası, bir salonu, bir mutfağı ve iki banyosu vardı. Küçük sayılırdı ama bu onlar için bir sorun değildi. Sonuçta daha evli değillerdi, belki daha sonra büyütürlerdi.
Tae Hyung asansörü beklerken Dae Bak'ın evde ne yapıyor olabileceğini düşündü. Yeni aldıkları oturma odası takımında oturup televizyon seyrediyor olabilirdi, bacaklarını deri masaya uzatmış, karamelli mısır patlatmış ve en sevdiği program olan Running Man'i izliyor olabilirdi. Ya da belki uykusu gelmiş ve ikisinin kararıyla (!) bordo ve siyah ağırlıklı döşedikleri yatak odalarında uyuyor olabilirdi. Hatta belki onun için yemek pişiriyor olabilirdi değil mi? Çünkü Tae Hyung mutlaka tekrar geleceğini söylemişti.
İçerde neler olup bittiğini öğrenmek için daha fazla gecikmenin iyi olmayacağını düşünerek elini montunun cebine soktu ve uzun parmakları sayesinde tek seferde buldu.
Anahtarı deliğe yerleştirip çevirdiğinde sesini incelterek seslendi "Dae Bak, ben geldim"
Ayakkabısının arkasına basarak çıkardı ve içeri girdi "Vay canına! Şu evin haline bak! Daebak!"
Içerden hiçbir ses gelmediğinde tüm odaları gezmeye başladı Tae Hyung. Ilk önce mutfağa girdi, yoktu. Daha sonra kapıyı tıklayarak banyoya girdi, yoktu. İçinde tek bir eşya olmayan çocuk odasına girdi, yoktu. Yatak odasına girdi, yoktu. Ve son olarak salona girdi, ordaydı fakat orda olması herşeyin yolunda gittiği anlamına gelmiyordu. Dae Bak'ın narin vücudu tavanda sallanıyordu.
Tae Hyung koştu ve bacaklarından tuttu "Dae Bak! Ne yapıyorsun, in aşağı!" Tüm gücünü kullanarak kızı havada tutmaya çalıştı. Ama fazlasıyla gecikmişti. Genç kız ruhunu teslim etmişti.
Tae Hyung tüm gücüyle bağırdı ve hemen ardından toparlanarak kızı kucağına aldı. Narin vücuduna zarar vermemeye çalışarak dizine yatırdı. Saçlarını elleri arasına alıp fısıldadı "Bunu neden yaptın? Geleceğimi söylemiştim"
Gözyaşının ve kesik kesik nefesinin sesi sessiz odada yankılanıyordu "Gerçekten bunu neden yaptın?"
Sinirliydi. Hatta belki kızgındı. Bu yüzden ağzına gelen ilk cümleyi bağırdı "Senden nefret ediyorum. Geleceğimi söylemiştim! Sorunlarını birlikte atlatacağız demiştim"
Birkaç saniye geçmeden kızın yüzünü göğsüne bastırdı "Aptalsın ama seni seviyorum. Gerçi bunun artık bir önemi yok. Çünkü beni bırakıp gittin"
Birkaç dakika -yirmi dakika kadar- öyle durduktan sonra kızın cansız bedenini kaldırdı "Seni burda yaşatacağım"
Mantıklı düşünemiyordu, şok geçiren beyni sağlıklı düşünmesine engel oluyordu.
Kızı yatağın üstüne bırakırken fısıldadı "Senin için çiçekler alacağım. Ve seninle birlikte burda yaşayacağız. Söz veriyorum. Beni bekle tamam mı?"
Gözyaşlarını koluyla sildi ve ayakkabılarını giyip en yakın çiçekçiye gitti.
Tae Hyung'un sevdiği kız Dae Bak onu gerçekten bırakıp gitmişti. Belki kendine göre sebepleri vardı ama artık bunları anlatıp atlatması için çok geçti.
Kendisi sorunlarından uzaklaşarak huzura kavuşmuştu ama arkasında onu çok seven birini bırakmıştı. Ailesinden ve tüm tanıdıklarından fazla seven biri, hemde çok fazla.
***
Sövebilirsiniz
Tşk
♡
***