Bölüm-1 : Amansız Saldırı

347 11 18
                                    

Nefes nefese kalmıştı. Kovalandığına emin bir halde koşmaya devam ediyordu. Ormanı kaplayan yoğun sisten önünü göremese de yavaşlamadı. Dallarının sağa sola savrulmasıyla ormanı karmaşık hale bürüyen uzun ve sık ağaçların arasından, nereye gittiğini bilmeyerek koşarken sağ kolu bir dala sürtündü ve can havliyle bağırdı. Derin bir sıyrık olmalıydı ki bir daha dönmek istemeyeceği bu bölgeye birkaç damla kanını hatıra olarak bıraktı. Diğer koluyla yarasını sıkıca bastırırken çektiği acı yüzünden okunabiliyordu.

Yaptığı hata onu durdurmasa da sendelemesine sebep olmuştu. Evet, bunu bir hata olarak görüyordu çünkü yıllarca bu ağaçların arasında geçirdi ömrünü. Düştü, kalktı, her ağaca tırmandı neredeyse. Tabi hiçbir eyleminde bu kadar telaşlı değildi.

Sonunda havayı kaplayan sis perdeleri yerini doğanın eşsiz güzelliklerine bıraktı. Sisten çıktığı anda yavaşladı ve kendini yere bıraktı. Nefes alışı o kadar zorlaşmıştı ki bir an önce kendine gelmek için dua ediyordu.

Kevin, evinden ilk defa bu kadar uzaklaşmıştı ve artık kayıptı. Bundan sonraki hayatının nasıl geçeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Kaderine razı bir şekilde zamanın akışına bıraktı kendini. Nefes alışverişi düzelirken uzun bir solukla birlikte kafasını kaldırdı. Karşısında açık bir alana sahip yemyeşil bir tepe gördü. Oranın güzelliği karşısında büyülenmişti adeta. Her ne kadar tepeye gitmek aklından geçse de oraya yetişemeyeceği barizdi. Ayrıca diğer ucunun uçurum olduğunu da tahmin edebilmişti. Tehlike hala peşindeydi ancak dakikalardır durmadan koşmuş, yorgunluğu onu esir almıştı. Daha fazla gidemeyeceğini anlayınca saklanacak bir yer aramaya başladı. Geniş bir gövdeye sahip, kolları neredeyse bir deste ağacı kaplayan çınar ağacını gördü. Belki on kişinin çevreleyebileceği ağacın etrafında düşe kalka dolandıktan sonra yaşlı çınarın oyulmuş gövdesine girdi. Henüz öğle saatleri olmasına rağmen güneş ışınları gücünü burada gösterememiş ki oldukça karanlık bir gövdeydi. Nefes almak için uygun bir yer gibi görünse de hala tedirgindi.

Gözlerini kapadı ve olanları hatırlamaya çalıştı. Esir olarak götürülen babasının kanla kaplanmış yüzündeki endişe, dudaklarından çıkan birkaç kelime... Ne demeye çalışmıştı? Yıllardır huzur ile yaşadığı köyüne neden böyle bir saldırı gerçekleşmişti? Saldıranların hepsi uzun boyluydu. Bu kadar adam nasıl bir araya gelmişti bilmiyordu. Cevaplanmayı bekleyen ve ardı arkası kesilmeyen onlarca soru, onu kovalayan adamlar ve yorucu bir koşudan sonra sığındığı bu çınar ağacı...

Kendini toparladı. Hala güvenli bir yerde olmadığından ilerlemeye devam etmeliydi. Duyduğu ayak sesleri kararını değiştirmesine sebep oldu. Onu bulmuş olmalıydılar. Zaman kaybettiği için pişman olsa da bunun bir önemi kalmamıştı. Bir şeyler düşünmek istiyordu ama bu kadar kısa zamanda nasıl olacaktı?

Adamların koşmasıyla, bastıkları kuru yaprakların çıkardığı ses git gide artıyordu. Saldırmak da aklının bir köşesinden geçti ancak epey uzun boylu ve en az iki kişi olan adamlara karşı dövüşmeyi bilmeyen güçsüz bir genç, pek mantıklı görünmüyordu.

Saklanmayı tercih etse de görünmez olmadığının bilincindeydi. Karanlıkta bir şey görmese de belki kendini savunabileceği bir odun parçası bulma umuduyla dizlerinin üstüne çökerek elleriyle yeri yoklamaya başladı. Ses çıkarmamak için oldukça yavaş davranıyordu. Ellerini biraz gezdirdikten sonra nihayet bir plastik kaba değdi. Kabın her yerine dokunarak içi muhtemelen suyla dolu bir damacana olduğunu anladı. İşine yaramazdı. Aramaya devam ederken zeminin en köşesinde ufak bir tümsek farketti. Eliyle toprağı açtırdı ve rengarenk cam gibi bir taş gördü. Bir kristal havasındaki taş elma büyüklüğündeydi ve Kevin'ın gözlerini kamaştırmıştı. Taşı eline aldı. Boyutuna göre epey ağır olması onu şaşırttı.

Sonsuz UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin