Auron, çatışmanın ardından Simon'u yanına çağırırken diğerlerini köye yolladı.
"Benimle gel kardeşim. Sonunda buldum onu!" Simon, köyde olanları anlatmak için o kadar hazırdı ki Auron'un sözlerini duymuyordu.
"Kaptan! Köye yeni biri ..." Auron heyecanlı bir şekilde yardımcısının sözünü kesti.
"Boş ver köyü Simon! Buldum diyorum buldum! " Auron'un yüzünde aralıksız bir gülümseme vardı ve Simon, saniyelerce kaptanın yüzüne baktıktan sonra nihayet işin aslını anlamıştı. Bu sevince ortak oldu ve birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra taşı almaya gittiler.
Auron, taşı gördüğü yere yaklaştıkça adımları hızlanırken Simon da ağır sırt çantasıyla ona yetişmeye çalışıyordu. Sürekli birlikte hareket ediyorlardı. İki dost, iki yoldaş , iki kardeşti onlar. Yıllarca birbirini koruyup kollamışlar, maddi manevi her konuda birbirlerine destek olmuşlardı. Simon, abisi bellediği Auron'a karşı aşırı sadakat gösteriyordu. Dilinden çıkanları sorgulamaz, her dediğini yapardı.
Biraz yürüyüp olay yerine geldiklerinde Auron taşı göremedi. Gözleri yuvasından fırlayacak gibi etrafa bakınıyordu. Dizlerinin üzerine çökerek elleriyle toprağı eşelerken bir yandan da ufak ve üzgün ses tonuyla 'Hayır' diye tekrarlıyordu kaybetmişçesine. Bu olmamalıydı. Taş az önce buradaydı ve Auron, baş düşmanı Rico'nun taşı görmediğinden adı kadar emindi. Simon, nefes nefese yanına gelip çantasını yere bıraktı.
"Buradaydı Simon. Nereye gitti bu böyle? " Taşa ne olduğunu anlamamışlardı. Her yeri didik didik aradılar. Uzun bir arayışın neticesinde pes edip geri dönme kararı aldılar. Auron hüzünlü ve başını öne eğmiş bir şekilde yürüyordu. Taşa bu kadar yaklaşmışken elde edememenin verdiği üzüntü onu derinden etkilemişti. Ayaklarını hafifçe yere sürterek yürümeye devam ediyordu. Sonunda dayanamadı ve sırtını duvara yaslayıp gözyaşlarına izin verdi. Belki de her şeyi düzeltecekti o taş. Ama ortadan kaybolmuştu. Kısa bir süre ağladıktan sonra başını kaldırıp gözlerini kapadı ve olanları düşündü.
"Chris'le ilgili bir şey buldunuz mu? "
"Hayır efendim." Simon için bu kelimeyi kullanmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Ard arda biriken sıkıntılara böylesine göğüs germek, herkesin harcı değildi. Zor zamanlarında sürekli kaptanının yanında olsa da bu kez farklıydı. Olaylar ciddileşmişti. Auron yaslandığı yerden doğrularak durumları masaya yatırdı.
"Taş kayıp. Rico kıl payı kurtulmayı başardı ve masum bir insan daha öldü. Bu kaçıncı Simon? Her defasında birileri ölüyor ve ben bu durumdan çok sıkıldım. Tam düzelecek diyorum, düzelmiyor. Artık iyi olacağız diyorum, olmuyor. Ne yapmak gerek bilmiyorum kardeşim. Chris'in ellerinde olduğuna da eminiz. Ve onu geri almak hiç kolay olmayacak Simon. Hiç! "
Auron içten içe yiyordu kendini. Zaman geçtikçe yavaş yavaş karamsarlık çukuruna inse de arkasına dönüp baktığında umut veren bir aydınlık vardı. Asla pes etmemeliydi ancak ışık sürekli azalıyordu. Olaylar büyüdükçe dayanmak daha da zorlaşıyordu. Kendisiyle verdiği psikolojik savaşın tesirinden Simon'un onu silkelemesiyle uyandı. Auron'un kendini toparlamasıyla birlikte köye dönmek için yola koyuldular ve Simon önceki gün olanları özetle anlattı.
Köye geldiklerinde hava kararmıştı. Ortalık her zamankinden daha sessiz görünüyordu ve bu durum hiç de hayra alamet değildi. Simon, rapor vermek için Marcus'un yanına giderken Auron önce Kevin'ı görmek istedi ve Simon'un çadırına gitti. İçeri girdiğinde Kevin'ın köşedeki tahta sedirde oturduğunu gördü.
"Merhaba Kevin. İyi misin?" Auron biraz kızgın biraz da endişeli görünüyordu.
"Olanları duydum ancak bir de senden dinlemek isterim." Kevin'ın yanına otururken gözündeki hafif şişliği fark etse de sesini çıkarmadı. Marcus'un bunu yapmasına bozulsa da şimdilik sessiz kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Umut
FantasíaYıllardır huzurla yaşadığı köyüne ansızın gerçekleşen bir saldırı... Tüm hatıralarının tarihe gömüleceği köyüne, ölümün eşiğinden dönüp son kez bakan on dokuz yaşında bir genç... Bundan sonrasını yabancılarla geçireceği bambaşka bir hayat... Daha ö...