İzmir'de geçen birbirinden güzel, dolu dolu on dört günün ardından Nisan için dönüş vakti gelmişti. Evden çıkarken unuttuğu bir şey var mı diye son kez kontrol etti ve yola çıktıklarında bir kısım hazırlığa da arabada devam etti.
Arabada bir yandan makyajını yapıyor bir yandan annesi ve babasına önceki akşamı anlatıyordu. Son gecesi diye arkadaşlarıyla hep beraber dışarı çıkmışlardı ve bu defa Deniz de onlara eşlik etmişti. Gayet güzel geçen akşamları Yiğit'in öfkeli bir şekilde gelip her şeyi mahvetmesiyle erkenden bitmişti. Deniz çok utanıyordu.
Yiğit, nereden gördüyse gittikleri yeri bulmuş Deniz'in kendisini Yağız'la aldattığını söyleyip ağız dolusu bağırıp çağırmıştı. Hakaretleri artık susulmaz boyuta gelince sözlü gerginlik büyümüş Deniz ağlamaya başlayınca çekip gitmişti.
Akşamın sonunda Nisan Deniz'i eve bırakırken kendilerinde kalma konusunda ikna etmeye çalışsa da Deniz kabul etmedi.
"Yeterince rezil olmadım mı sence Nisan? Hepinizin içinde düştüğüm duruma bak." diyerek ağlamaya başladı. Kontrolsüzce ağlıyordu. O sakinleşene kadar Nisan hiçbir şey söylemedi.
Biraz daha sakinleşince devam etti Deniz. "Ben şimdi onların yüzüne nasıl bakacağım. Yağız neye uğradığını şaşırdı çocuk. Hiçbir şeyden haberi bile yok. Ne diyorsa gelip sadece bana söyleseydi ama bari böyle rezil etmeseydi."
"Rezil falan olduğun yok Deniz. O asıl kendini rezil etti. Yağız neden yanlış anlasın. Hadi sil gözyaşlarını. Madem bizde kalmayacaksın ben de aklım sende dönmeyeyim. Hadi canım."
"Tamam merak etme. Gidip uyuyayım bari, sabaha belki daha iyi olurum. Ama hepinizden tekrar özür dilerim."
"Ama Deniz bari bana yapma. Böyle bir şeyi elbette sen de istemezdin. Sakinleşince detaylıca konuşuruz olur mu? Şimdi direk uyu ve kafanda hiçbir şeyi kurcalama."
"İşte böyle sürprizli bir akşam oldu." diye olayı bir çırpıda anlatırken hava alanına da yaklaşmışlardı.
"Deniz bu saatten sonra umarım en doğru kararı verir." diye Nisan'ı yanıtladı Zeynep Hanım. O da Deniz için endişelenmişti.
"Sen de yalnız bırakma ama onu kızım. Zaten karmakarışıktı, dönüyor bugün Ankara'ya. Yalnız hissetmesin kendini."
"Akşam gidince arayacağım zaten annecim, merak etme."
Hava alanına geldiklerinde yağmur birden bastırmıştı. İzmir'in kışı böyleydi işte. Birden yağmur bastırır ne ara olduğunu anlamadan iki dakikada sırılsıklam yapardı. Nisan da bavulunu alıp annesi ve babasıyla vedalaşırken epey ıslanmıştı. Uçağı bekleme alanına ulaştığında saçını ve aceleyle arabada yaptığı makyajını düzeltmeye çalıştı. Ancak saçı ne yapsa düzelmiyordu. Elektriklenmiş, kabarmış garip bir hal almıştı. Daha fazla uğraşmadan telefonunu eline aldı. Eren'i takip ettikten sonra sabah Eren'in de kendisini takip etmeye başladığını görmüştü.
Profilindeki tüm fotoğraflarına bir kez daha Eren'in gözünden baktı. Bunu defalarca yapmıştı. İçindeki abartılı sevinç telefonundaki o takip bildirimini gördüğünden beri gitmemişti. Belki büyütülecek bir şey yoktu. Ama Nisan mutluydu. Eren'i annesine anlattığı akşam aklına geldi. Bir yandan hararetli hararetli konuşuyor bir yandan fotoğraflarını gösteriyordu. Zeynep Hanım'ın "hoş çocukmuş" yorumuyla keyfi ikiye katlanmıştı.
Hava muhalefeti bir saatlik rötarı da beraberinde getirmişti. Uçağa bindiğinde direkt uyumayı planlıyordu. Önceki günden hayli uykusuzdu ve bir saat en azından dinlendirirdi.
Uyuyunca çabucak geçen yolculuğun ardından uçak inmek için hazırlanıyordu. İyice perişan olmuş haliyle bavulunu almak için aşağıdaki kalabalığın olduğu yere yöneldi. Dalgın dalgın önünden geçen valizlerden kendisininkini takip ediyordu ki "Nisan, selam!" diyen bir sesle irkildi.
Seslenen Selin'di. Müzik kulübündendi ve Ezgi'yle gittikleri ilk gün tanışmışlardı. Çok fazla sohbet etme şansları olmamıştı ama Selin canayakın tavrıyla konuşmayı sürdürüyordu.
"Sende mi İzmir uçağındaydın? Binerken, beklerken hiç görmedim seni."
"Selam Selin'ciğim. Aynen ben de İzmir uçağındaydım. Kalabalıktı baya sanırım ondandır." O esnada Selin'in valizi gelmişti. Valizini aldıktan sonra Nisan'ı yanıtladı.
"Olabilir canım. Bu arada beni bir arkadaşım alacak. Sanırım yurda gideceksin. İstersen seni de bırakırız."
"Evet yurda gideceğim. Ama zahmet olmasın." Nisan da valizini aldıktan sonra kalabalıktan ayrılmış yürümeye başlamışlardı.
"Ne zahmeti olur mu öyle şey. Zaten aynı yöne gidiyoruz. Bu arada arkadaşım dedim ama sen de tanıyorsun zaten Eren'i."
"Ne Eren mi?" Nisan boş bulunmuştu. Resmen abartılı bir tepki vermişti. Selin'in garip garip suratına bakmasıyla kendini topladı.
"Evet evet. Tanıyorum Eren'i. Tamam o halde gidelim."
Gerçekten tam sırası diye düşündü Nisan. Yağmur saçını başını mahvetmişti. Apar topar yaptığı makyajı zaten bozulmuş üstüne yetmemiş gibi bir de uçakta uyumuştu. Pek iyi görünmüyordu. O kadar zamandan sonra bu şekilde mi görecek beni diye geçirdi içinden ama yapacak bir şey yoktu.
Bu arada Eren Selin'i almaya geliyordu. Aralarında acaba bir şey var mıydı. Şimdi de bu soru içini kemirmeye başlamıştı. Çıkış alanında Eren'i beklerlerken sohbet ediyorlardı ama Nisan'ın kafası çok başka yerlerdeydi.
Eren gelmiş hoş geldin dedikten sonra ikisinin de valizini bagaja yerleştirmişti. Ve yine çok yakışıklı, yine çok kibardı. Selin direkt ön koltuğa geçti. Cana yakın ve fazla neşeli tavırları arabada da sürüyordu.
Yol uzundu. Trafik kilitti. Bu süre boyunca her ikisinin tavrını iyice incelerim diye düşündü Nisan. Bir yandan kafasından bunlar geçiyor bir yandan çaktırmamaya çalışarak aynadan gördüğü akmış rimelini göz altından siliyordu.
Nasıl bir yolculuk olacaktı? Neler konuşacaklardı? Ve Eren ile Selin. Acaba sevgililer miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Icimde Bir Ses
General FictionBelki de son günlerini geçirdiği şehrin manzarasına uzun uzun baktı ve mis gibi deniz kokusunu içine çekti. Kordon onun için de her İzmirli kadar güzeldi ama Eylül'de başka güzeldi. Artık sırtından büyük bir yük kalkmış ve hafiflemişti. Başarmıştı...