"Hocam! Bir saniye bakar mısınız?"
Burçin Hoca incecik beline kadar uzanan saçlarını her zamanki zarafetiyle savurarak arkasına döndü. Nisan'la göz göze geldiler ve Nisan'ın hızlı hızlı kendisine yürümeye başladığını görünce kalabalık koridorun bir köşesine çekilip onu beklemeye başladı.
Burçin Hoca üç saatlik dersi yeni bitirmiş ve üç saat boyunca sadece bir defa ara vermişti. Neşeli ve pozitif kişiliğinin yanında inanılmaz disiplinliydi. Ve dolu dolu geçen üç saatlik dersin bitiminde kimse sıkılıp bunalmamıştı. Galiba bu yüzden, dönem başında onun ders kayıtları anında dolardı. Derste kök söktürüyordu ve öğrencilerinin sınırlarını alabildiğine zorluyordu. Ona tüm okulda ün katan mahareti de bunu alabildiğine keyifle yaptırıyor oluşuydu.
Tüm bunların yanında öğrencilerin her şeyiyle elinden geldiğince ilgilenir, kimine staj ya da iş bulur, kiminin dert ortağı, arkadaşı olurdu. Mesleğine her anlamda tutkuyla bağlıydı ve çok çalışıyordu. Kimi günler okulda sabahladığı da oluyordu ama şık ve bakımlı halinden hiç ödün vermezdi.
Bu özellikleri nedeniyle Nisan da onu her öğrenci gibi kendine yakın görmüştü. Ders bitiminde de Burçin Hoca'yla biraz sohbet etmek istemişti. Ve hayır; Arkadaşı Tuna'yı sormak aklından bile geçmemişti. Sadece son zamanlarda biraz sıkılmıştı ve her şeyin rutine bağlandığını hissediyordu. Biraz konuşmak iyi gelebilirdi.
Burçin Hoca'nın yanına geldiğinde "Hocam aslından çok da önemli bir şey değil söyleyeceğim şey. Eğer vaktiniz varsa bir kahve içebilir miyiz diyecektim."
"Bir saatlik öğle molam var. Fakülteden iki arkadaşımla yemek yiyecektik ama önemli bir şeyse onları ekebilirim." diyerek çantasında telefonunu aramaya başladı.
Sorusuna yanıt almak için bir an Nisan'a baktı ki Nisan'ın gözlerinin hafifçe dolup yüzünün düştüğünü gördü. Yanıt vermesini beklemeden "Dur bekle ben kızları arayıp onlara katılamayacağımı söyleyeyim. Ama kahve falan içemeyiz, önce bir karnımızı doyuralım!" diye kocaman gülümseyerek devam etti.
Öğleden sonra dersleri olduğundan çok uzaklaşmadan fakültenin yakınında bir kafeye oturdular. Siparişlerini verdikten sonra Burçin Hoca Nisan'a döndü. "Anlat bakalım nasıl gidiyor? Sanırım Ezgi yoktu bugün değil mi?"
"Evet hocam, erkek arkadaşının okulda bir etkinliği vardı ona gitti."
"Senin nasıl peki, yolundan mı her şey?" Sorusunu yinelemişti.
"Yolunda hocam. Sadece bu aralar biraz fazla sıkılıyorum. Her şey çok rutine bindi. Yani düşünüyorum, hayal ettiğim şey bu muydu? Boğaziçi'nde olmak tabii ki çok güzel ama başka bir okulda okusaydım veya İzmir'de kalsaydım çok mu farklı olurdu; onu düşünüyorum..."
"Hmm biraz sabırsızız galiba." diyerek gülümsedi Burçin Hoca. "Daha ilk seneyi bile bitirmedin. Alışma adaptasyon; bunlar ancak oturan şeyler. Bir de farklı bir şehire alışmaya çalışıyorsun."
"Aslında İstanbul'a alışmakla ilgili bir sorunum yok. O kısım oturdu gibi. Sadece kendimi bir döngüye hapsolmuş hissediyorum. Öyle bir sıkıldım, sizinle sohbet etmek istedim. Yemek planınızı da bozdum..." diye hafif mahcubiyetle gülümsedi Nisan.
"Hayır, bak işte birlikte yiyoruz yemek. Sıkılma konusunda da aslında biraz haklısın. Genelde ilk seneyi adapte olarak geçiriyor öğrenciler, senin de öyledir sandım. Ama sen başka bir şeyden bahsediyorsun."
"Aynen hocam. Yani değişik bir şeyler olsun istiyorum hayatımda. Mesela Müzik Kulübü gayet iyi gidiyor. Hatta biliyor musunuz kulüpte bir arkadaş bir yıldır aynı zamanda gazeteci. Çok özenmiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Icimde Bir Ses
General FictionBelki de son günlerini geçirdiği şehrin manzarasına uzun uzun baktı ve mis gibi deniz kokusunu içine çekti. Kordon onun için de her İzmirli kadar güzeldi ama Eylül'de başka güzeldi. Artık sırtından büyük bir yük kalkmış ve hafiflemişti. Başarmıştı...