Bölüm 9

22 1 0
                                    

Zaman ne de çabuk geçiyordu. İstanbul'a geldiği gün daha dün gibiyken şaka maka üç ay bitmişti ve Nisan yeni hayatına alışmış gibiydi.

Kış iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı. Sis Boğaz köprüsünün üzerine olanca koyuluğuyla çökmüş, gökyüzü soğuk tonlu bir griye bürünmüştü.

Girdikleri kafede ısıtıcılara yakın en sıcak köşeye oturdu Ekin ve Nisan. Kafe sabahın erken saatleri olduğundan sakindi. Bir yandan menüyü inceliyorlar bir yandan avuçlarını birbirine sürterek donmuş parmaklarını ısıtmaya çalışıyorlardı. İkisi de sahlep söyledi.

Ekin'in dersi öğleden sonraydı, Nisan'ın ise sabahki dersi iptal olmuştu, öğlene kadar boştu. Cemre okula gitmek için çıktıktan sonra odada ikisi kalmıştı. Önce beraber kahvaltı yapıp sonra da Yeniköy'deki bu evi andıran kafede bir şeyler içmek için yurttan çıkmışlardı.

Sahleplerinden önce mis gibi tarçının kokusu geldi. Ekin kokuyu derin bir şekilde içine çekerken bir yandan da Nisan'a geldikleri yeri ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. Nisan'ın da yeni keşfettiği bu kafe hem İstanbul'u yüksekten izleyip manzaranın şahaneliğinden nasiplenmiş hem mütevazi kalabilmişti.

"Bu kadar seveceğini bilseydim daha önce geldiğim zamanlarda sana da söylerdim." diyerek sahlebinden bir yudum aldı Nisan.

"Çok fazla dışarı çıkmıyorum ki. Bir de tabii davet edecek yakınlığı da verememiş olabilirim."

Ekin'in net tavrı karşısında ne diyeceğini bilemez bir halde yanıtladı Nisan. "Olur mu öyle şey. Seni pek müsait görmüyordum sadece."

"Şimdi bu sohbetin nereye varacağını tahmin edebiliyorum. Ve merak ettiğini de biliyorum." Ekin ağlamaktan gözlerinin kıpkırmızı olduğu o akşamdan bahsediyordu. 

"Aslında hayır. Yani evet merak ediyorum, çünkü çoğu zaman seni tedirgin görüyorum. Ama anlatmak istemezsen de anlarım."

"Teşekkür ederim. Şu an bir yıl öncesinde tahmin et deseler asla ihtimal veremeyeceğim şeyleri yaşıyorum."

Tüm göz yaşı akmamak için direnmiş boğazında yumruk olmuştu. Yutkundu ve devam etti.

"Güçlü kalmaya çalışıyorum. İlk defa ve tek başıma. Bakalım başarabilecek miyim."

"Ne olduğunu bilmiyorum ve seni bir şeylere zorlamak istemiyorum Ekin. Ama lütfen kendini yalnız hissetme. Biz artık bir yerde birbirimizin ailesiyiz."

Tutmak için çaba harcadığı göz yaşına artık engel olamıyordu. Nisan'ın bu içten tavrıyla iyice duygusallaşmıştı. Sol yanağından usul usul süzülen yaşı incecik parmaklarıyla silerken bir yandan da düşünüyordu.

Buraya bunları konuşmak için değil biraz nefes almak için gelmişti. Hem anlatacaklarını duymayı acaba Nisan gerçekten ister miydi? Öğrendikten sonra ne düşünürdü? Onu yargılar mıydı? Yardım etmeye çalışır mıydı? Hele ki bunu hiç istemiyordu. Neden herhangi biri gününün bir kısmını onun için ne yapabileceğini düşünerek harcasındı? Ama bir yandan da tek başına taşıyamıyordu. 

"Bir şey için çok emek verdiğini düşün. Sonra emeğine gününü, geceni, uykunu, her şeyini kattığını... Heyecanın ve çaban ne kadar büyükse haliyle beklentin de de o kadar büyük oluyor..."

"İşte benim buraya gelişim kısaca böyle oldu. Ve evet, belki hemen hepimizinki böyle. Ankara'da kalabilirdim aslında. Ama Boğaziçi'ni kazanmayı istedim. Ve bunun için çok uğraştım."

Nisan iki eliyle fincanını tutmuş, bölmeden Ekin'in konuşmasını dinliyordu. Açıkçası sonunda ne duyacak merak ediyordu. 

Ekin devam etti. "Erkek arkadaşım da böyleydi. Can... İkimizin de hedefi Boğaziçi'ydi. Ben buradayım, o yapamadı. Yapamadıkça hırçınlaştı, tanıdığım çocukla uzaktan yakından alakası olmayan biri oldu çıktı."

"Olabilir aslında Ekin. Hayal kırıklığı yaşaması normal değil mi?"

"Tabii ki  normal. Ama benim hayatımda ne türlü zorluklar olduğunu en iyi o biliyordu. Benim annem kanser tedavisi görüyor Nisan. Yaklaşık bir yıldır."

Nisan "Umarım iyi gidiyordu tedavi süreci." derken Ekin'e belli etmemeye çalışsa da allak bullak olmuştu.

"Bu tedavi bizi her anlamda çok yordu. Hala da yoruyor. Ama şükürler olsun ki annem şu an için tedaviye cevap veriyor. Ben aslında hastalığını öğrendiğimde İstanbul fikrimden vazgeçmiştim. Ama annem asıl o zaman çok üzüleceğini söyledi. Ve Boğaziçi'ni yazmazsam kendini çok suçlu hissedeceğini..." Camdan dışarıyı izlerken bir yandan da gözlerini siliyordu.

"Annemin bu söylediklerinden sonra aksi bir şey yapamazdım. Ama Can öyle şaşırttı ki beni. Yıllardır tanıdığım arkadaşım. Son iki senedir sevgilim... Kısıtlamaya çalışma, garip kıskançlık krizleri, sürekli suçlama..."

"Seni neyle suçluyor ki?"

"Hem onu hem annemi Ankara'da bırakıp gönül rahatlığıyla gitmekle. Bencil olmakla..."

"Ne alakası var canım! Kısıtlamaya çalışmak derken, buradaki hayatına müdahale mi ediyor?"

"Yani, etmeye çalışıyor. Ben de izin vermemeye çalışıyorum. Böyle olunca da iyice sinirli, hatta abartmıyorum psikolojik problemi olan insanlar gibi davranıyor."

"İyi ama böyle yaparak eline bir şey geçmez ki. Olmadı sakin kafayla bir konuşun. Belki çözersiniz. Ve bunca çaba harcamışken kendine burayı zehir etme! Sonra yazık olmaz mı?"

"Bilemiyorum. Bazen soruyorum acaba bencillik mi yaptım diye? Ama öyle hissetmiyorum. Annemin sesini mutlu duyuyorum, onu mutlu ettiğim için huzurluyum. Ama Can yüzünden de çok mutsuz ve huzursuzum."

Beklemekten soğumuş sahlebinden son bir yudum daha aldı ve devam etti. "İşte o akşam da beni hasta annemi bırakıp gitmekle suçlamıştı. Bu konuda ne kadar hassas olduğumu bile bile..."

Nisan daha fazla yorum yapmak istemedi. İkisi de suskunlaşmıştı. Kalktıklarında yağmur başlamıştı. Kol kola girerek bir şemsiyenin altında yürümeye başladılar. 

Ne garipti... Düne kadar selamlaşmaktan öteye geçmeyen ilişkileri bugün nasıldı... Üç aydır bir odayı paylaşıyorlardı ama bu kadarını paylaşma fırsatı daha önce hiç doğmamıştı.

Sıkıntılar da bazen sis gibi büyür yayıldıkça yayılırdı. Kararttıkça karartır, ağırlaştırdıkça ağırlaştırır sonrasında ise yağmur olup taşardı. Okula geldiklerinde yağmur durmuştu. Islak şemsiyesini kapatırken gökyüzüne baktı Ekin. Bulutlar hafiflemiş ve bir nebze olmuş arınmış görünüyordu. Kendisi de aynen böyle hissediyordu.






Icimde Bir SesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin