Genç kız okulun kapısından içeriye adımını attı. Daha attığı an içindeki stresin bir kat daha yükseldiğini hissetti. Artık lise son sınıfa gelmişti ve omzundaki yük biraz daha artmıştı. Bazen bu yükün altında kalıp ezilmekten korkmuyor değildi. Ama Deniz her zaman korkularının üzerine gitmeyi tercih ederdi. Bu sefer de öyle yapacaktı. Bir süre bahçenin giriş kapısında dikilip çevredeki insanlara baktı. Baktı ama neden bu kadar aceleci ve telaşlı olduklarına bir anlam veremedi. Sanki herkesin yetişmesi gereken bir yer varmış gibi abartılı bir aceleyle yürüyorlar, yürürken de yanlarından geçtikleri insanlara çarpıyorlardı. Liseye yeni başlayan öğrencilere baktı sonra. Dudağının kıyısına minik bir gülümseme yayılmıştı şimdi. Hepsi ne kadar da heyecanlı diye düşündü. Annesi veya babasıyla gelen bile vardı. Deniz düşüncelerinde kaybolmuşken çalan telefonuyla kendine geldi. Aslında daha telefon ekranına bakmadan kimin aradığını anlamıştı genç kız. Ancak en yakın arkadaşı böyle sabırsız bir şekilde ısrarla arardı. Telefonu açıp kulağına götürdüğü sırada birinin çarpmasıyla dönüp arkasına baktı. Fakat çarpan kişinin sırtını gördü yalnızca. Genç adamın üzerinde çok şık bir takım elbise vardı. Arkadaşının cırlaması kulağına gelince ona çarpan adama bakmayı kesti.
"Ayyy Deniz! Duymuyor musun beni?"
"Duyuyorum Beyza duyuyorum da bu saatten sonra duyma yetimi kullanabileceğimi sanmıyorum. Bir sakin ol kızım ya. Vallahi kulak zarım patladı sandım."
"Hıhh senin kulağın patladıysa benim de ses tellerim koptu. Nerdesin kız sen? İki saattir seni beklemekten kök saldım sınıfta. Zaten daha kimse gelmemiş çok sıkıldım ya."
"Tamam geldim geldim" diyerek hızla yürümeye başladı. Yürürken gelenin geçenin ona çarpmasıyla bir kez daha bu kadar küçük olduğu için lanet etti her gün yaptığı gibi. Yeterince yemek yemesine rağmen bir türlü kilo alamıyordu. Boyu da yaşıtlarına oranla biraz kısa olunca insanların onu ezmesi kaçınılmaz oluyordu. Artık insanların ona çarpmasından sıkılınca kime çarptığını umursamadan okulun girişine doğru koşmaya başladı. İçeri girince de koşmayı bırakmadan hızla merdivenleri tırmandı. Kafasını aniden sert bir şeye çarpınca bir an yerinde durup yere düştü. O, çarptığı şeyin sertliğinden bunun bir duvar olduğunu düşünürken karşısında kusursuz derecede yakışıklı bir adam görmeyi beklemiyordu. Gözleri o kadar koyuydu ki siyaha benziyordu. Simsiyah ve gür saçları da gözleriyle müthiş bir uyum içerisindeydi. Üzerine giydiği beyaz gömlek esmer ve parlak tenini daha da canlı gösteriyordu. Oturduğu yerden şaşkınca tepesinde dikilen adama baktı. Genç adam ona yukarıdan bir bakış atıp kalkması için elini uzattı. Fakat Deniz bırak o eli tutup kalkmayı şaşkınlığını gizleyip ağzını kapatmayı bile akıl edememişti. Kocaman açtığı gözlerini bir kere bile kırpmamıştı. Adam sonunda ona far görmüş tavşan gibi bakan bu minik kızın tatlılığına dayanamayıp gülümsedi. Genç kız tam kendini toparlamayı ve adama çarptığı için özür dilemeyi düşünürken adamın kusursuz gülümsemesi düşüncelerini yerle bir etti. Adam kızın konuşmayacağını anlayınca konuşmaya karar verdi.
"Biraz daha bana bu şekilde bakacak mısın yoksa elimi tutup kalkacak mısın? Kalkmaya niyetin yoksa seni burda bırakıp gideceğim küçük hanım çünkü cidden acelem var."
Genç kız yaptığı şeyden utanıp hızla adamın elini tuttu ve ayağa kaktı. Adamın eli onunkinin aksine sıcacıktı.
"Iıı... şey size çarptığım için çok özür dilerim. Biraz acelem vardı benim de" dedi titrek bir sesle. Adam bir kez daha gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetim Olur musun?
Fiksi RemajaBir yanda intikam ateşi yüzünden günah işlemeye mahkum edilmiş genç ve yakışıklı bir adam, diğer yanda ailesinin geçmişi yüzünden mutsuz olmaya mahkum edilmiş güzel ve masum bir kız. Kader bu ikiliyi çeşitli oyunlarla bir araya getirdi. Onlar bir ar...