Medya/DBSk-Love in the Ice (Şarkıyı dinlemeniz tavsiye olunur.)
Sarılan kalp tıpkı bir buz gibi yavaş yavaş eriyor.
Neden her şey bitmiş gibi davranıyor ve olmasından korktuğu 'eylemin' gerçekleşmesine izin veriyordu? Tamam, inatçı bir karakteri yoktu ama bu, sahip olduğu ve sevdiği şeyleri başkaları ile paylaşma konusunda istekli olduğu anlamına gelmiyordu. Dedesini kaybetmeden önce her yaz yanına gittiğinde, onun öğütlerini dinler ve aklına kazırdı.
Bir keresinde şöyle demişti, dedesi. "Eğer avuçlarında tuttuğun şeyin mucize olduğunu düşünüyorsan, onun ellerinden kaymasına asla izin verme. Dinle Jun, hayat, aynı şeyleri ikinci kez yaşayabileceğimiz kadar uzun değil. Bu yüzden, sevdiğin şeylerin ve insanların peşinden git ve onlarla yetin. Ta ki, onlar artık seni mutsuz edinceye kadar."
Şimdi düşündüğünde, dedesinin ne demek istediğini daha iyi anlıyordu. Evet, neden olduğunu bilmediği bir şekilde, mucizesinden uzak kalmak zorunda kalmıştı ama ona olan inancını hiç yitirmemişti. Xiumin'in hâlâ hayatta olması-ki aksini düşünmek istemezdi-inancını hiç kaybetmediğini gösteriyordu. Junmyeon, bakışlarını karşıya odakladı. Şu an karşısındaki esmer genç, uğruna hayatını verdiği ve vereceği kardan adamın dudaklarına doğru eğilmiş ve Junmyeon'un sahip olduğuna dokunarak hayatının hatasını yapmıştı.
Hızla doğrulduğunda, ondan bu atağı beklemeyen Baekhyun yere savrulurken şaşkınca arkadaşına baktı. Junmyeon, nerden geldiğini bilmediği bir güçle bahçeli eve doğru koşarken attığı çığlıkla tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Buna, aklında türlü işkenceler uyguladığı esmer genç de dâhildi. İçindeki kıskançlığın verdiği hisle, ahşap çeperi zıplayarak aştı ve kendisine yıllar gibi gelen bir süre sonunda, esmerin yakasına yapıştı. Gelecek hamleyi tahmin etmek zor değildi. Esmer genç, burnuna aldığı kafa darbesi ile yeri boylarken Junmyeon, kendisine kocaman olmuş gözlerle bakan Xiumin'e döndü.
Onu ne kadar çok özlediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Onca sene, içinde kocaman bir boşlukla yaşadığını düşünmüştü ve diğerinin koyu renk çekik gözlerine bakarken bu boşluğun kapandığını hissediyordu. Koştuğu için düzensizleşen nefesleri, karşısındaki adamın gözlerine dalarken kesiliyor, kalp atışları sonsuz bir ritme bürünüyordu.
Xiumin'e doğru bir adım atarken onun hiç değişmediğini fark etmişti. Anılarında silik de olsa var olan görüntüsü ile şimdiki hali birebir uyuşuyor, bu Junmyeon'un diğerinin kollarına atlamak istemesine neden oluyordu.
Bir adım daha attı. Etrafındaki her şey ve herkes hareketsizdi. Kolunu kaldırıp elini öne doğru uzattı. Parmak uçları özlem duyduğu bedene dokunmak arzusu ile karıncalanıyordu. Derken sinsi bir düşüncenin darbesi ile elini indirdi. Xiumin, ona neden tepki vermiyordu? Yoksa onu tanımamış mıydı? Hadi ama! Bilim adamları bakışların hiç değişmediğini söylerler, kendi ona hâlâ aynı bakarken Xiumin tanıyamamış mıydı? Ya da onca zaman sahiplik duygusunu yok etmişti ve biraz önce neredeyse burnunu kırmış olduğu çocuk, mucizesinin yeni sahibi miydi?
Başını dehşetle iki yana sallarken bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama karnına ve boynuna dolanan kollar yüzünden nefessiz kalmıştı. Esmer genç, sağ eli ile burnunu tutup Xiumin'in yanına geldi ve korumacı bir tavırla elini diğerinin beline sardı.
Junmyeon, çıldırmak üzereydi.
İri kıyım korumaların arasında debelenip onlardan kurtulmaya çalışırken gözleri acı ve hayal kırıklığı ile kısılmıştı. Adamlar, şiddet kullanarak onu evden uzaklaştırmak için çekiştirdiğinde, Junmyeon boşluk bulduğu ilk an avazı çıktığı kadar bağırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SnowMan √
FanfictionHerkes bir kardan adam yapabilir ama herkes bir kardan adama sahip olamaz. ~ Junmyeon, kardan adama sahip olmakla efsaneyi öldürmüştü. Şimdi kardan adamın kehanetinin doğma vaktiydi. Tüm hakları saklıdır!