★ 2.Bölüm ★

4K 128 20
                                    

"Üniversite boşandı bir sen gelmedin!"

Omzumdan aşağı düşen çantamın askısını yukarı doğru çekerken çantamın ağırlığı içinde neler koyduğumu düşünmeme neden oldu. "Beklemeyebilirdin." Efe kaşlarını çatıp her zaman ki gibi kafasını sağa ve sola salladı, bu hareketle bütünleşmişti artık ya başını sağlar ya da ensesini kaşır.

"Ben senin en yakın arkadaşınım, tabi ki bekleyeceğim. Başına çok bela aldın zaten şu haline baksana nasıl  beceriyorsun anlayamıyorum." ellerini cebine soktu sonradan çıkarıp kurumuş peçeteyi yere attı. "Hangi ara aşık ediyorsun, hangi ara nefret ediliyorsun hala çözemedim." tiksinmiş gibi başını geriye attı, yere bakmakta olan yüzü bana döndü ve "Daha da garibi hem nasıl sevip hem de nasıl nefret ettikleri, ikisini nasıl beceriyorlar?" dedi. Bu soru gülmeme neden olmuştu cevabını yaşarak hiç keşfetmemişti sanırım.

"Aslında aşk da nefretde aynı şeydir sevgilerine karşılık verilmezse, seni sevmesede sen onun hakkında bir sürü hayal kurarsın artık o kadar kurarsın ki sanki yaşamış gibi olursun, kopamazsın hayal kurmaktan.Sonra bir an gelir ve neden bu hayalleri yaşamalarına izin vermediği gelir o zaman aklına, nefret edersin ondan  ama hayal kurmaya alışmıssındır, bırakamazsın." Efe'nin hala beni dinlemesi sanırım konuşmayı devam etmem gerektiğini gösteriyordu ama ben sadece sustum "Eeee?" masalın sonunu merak eden çocuklar gibi sormuştu, mekan zaten sessizdi sanırım bu boşluğun dolmasını istiyordu.

"Ne 'Eeee' si? Bu işte!"  

İkimizde konuşmamıştı anladım ki Efe'de konuşmayacak, çünkü dalgın bir şekilde yere bakıyordu bu onun düşünüş tarzıydı, bende etrafımı incelemeye başladım oysaki her zaman gittiğim yol. Cılız ve seyrek ağaçlar yeşil çimenlerin üzerinde olümünün sebebi sert rüzgarı bekliyordu, ağaçlar ilerideki boş bir parkın etrafında daire olmuşlardı, aslında park bir köpek ve sarı saçlı yaşlı kadın haricinde boşdu sanırım ilerde çocuk parkları köpeklerle dolacak çocuk yerine onun yerine bence insanlar evlatlık edinmeli. Yenilenmiş olan simsiyah yol arabalarla doludu, içinde ise bir kornayla yol açılacak sanan bagajında  odun bulunduran trafik mağdurları (!) Az önce geçtiğimiz durak ise bom boştu aklı olan araçlara binmezdi zaten bu saatte.

"Sen nerden biliyorsun?" başını yerden kaldırmış olan Efe yerde duran su şişesi kapağını ayağıyla fırlattı. "Neyi nerden biliyorum?" neyden bahsettiğini adım gibi biliyordum ne cevap vereceğimin haricinde. Sadece onu biraz oyalayarak ne diyeceğimi düşünüyordum. "Daha demin anlattıklarını, böyle bir şey yaşadın mı?" dedi inanmayarak. 

Elimi sinek kovalamış gibi yapıp "Ah, hayır sadece bir kitapda okudum. Herkesi böyle hissettirdiğimi bilmek hoşuma gidiyor.Sanırım bu yüzden de aklımda kaldı."  daha demin attığı kapağı yeniden gören Efe koşarak ona doğru gitti ve yine savurdu ayağıyla "Kendini güçlü hissetmek hoşuna gidiyor değil mi?" Güneş olduğu için elimi alnıma götürdüm, güneş ona bakmama engel oluyordu. Onaylar gibi başımı salladım ve güldüm o da benim gülmeme güldü.  Sonra yeniden bir sessizlik oluştu ve eve varana kadar devam etti.

Apartmana vardığımda, bizim zile basmak yerine başka bir zile basmam ilk önce nedensiz yere tedirgin etsede sonra umursamama neden oldu, dış kapıyı açtığımda bizim kata kadar hızlıca çıktım beşinci kata çıkana kadar nefes nefese kaldım hepsi çanta yüzünden. Çantaya lanet yağdırırken içinden çalan telefonumun sesi geldi  çantamı açıp kazı çalışması yapar gibi telefonumu aradım ve sonradan kapanmasın diye arayışımı hızlandırdım altını üstünü getirsemde telefonumu buldum, açtım. 

"Alo..." Telefondan ses gelmemesi üzerine, her ne kadar parti için hazırlanmam ve bunun içinde hemen eve girmem gereksede yineledim. "Alo.. Efe sen misin?" ayaklarımı yere vurmamla apartmanda ses yankılandı. "Sanırım değilsin ama bil ki kontoru giden sensin" evde birisi vardır dıye zıle basmıştım "Her kimsin bilmiyorum ama hazırlanmam gereken bir parti var ve eğer yetişemezsem telefonu kafanda parçalarım ucube" kapıyı açan kimse yoktu bu da evde kimse olmadığının bir işaretiydi. Bir elimle telefonu tutarken diğer elimlede vucuduma yapışmış olan küçük cebime elimi sokup anahtarımı almaya çalışıyordum. Ellerimin acımasıyle hıncımı telefondakinden aldım "Seni bulduğum zaman öldüreceğim, kim olduğunu bilmiyorum ama..."

Telefondan gelen nefes seslerini duyduğumda benimle dalga geçmek isteyen bir sapık olduğunu düşündüm, muhtemelen beni sinir etmek isteyen, kuyruk acısı olan okuldan sevgilisini çaldığım kızların erkek dostlarından biridir. Okulda yaptığım kötülükleri düşünüyorumda, sanırım haklılar, kuyruk acıları var yüzüme çıkacak cesaretleri olmadığından bu yönteme başvurmuşlardır.

Telefonumu küçük cebime sokuşturduktan sonra anahtarı yuvasına sokup kapıyı açtım, içeri girdiğimde anahtarımı çantama atıp çantamı bir köşeye fırlattım, siyah deri topuklularımı ayakkabılığa koydukdan sonra kapıyı kilitleyip odama gittim. İlk işim aynaya bakmak ve göz kalemimin aktığını görmek oldu, şu kış bir gelse iyi olacaktı  sıcaklar yüzünden şu an bir satanisti anımsatıyordum. Satanistiliği düşününce bir an kulaktan kulağa anlatılan ayinleri düşündüm ve içime bir ürperti geldi.

"Benden daha kötüler var"

Girişte bıraktığım çantamı alıp, içindekileri tamamen yere doktüm pirinç ayıklar gibi küçük ambalajın içinde kalan makyaj temizleme mendilimi ararken yerdeki onca eşyanın arasından bir telefon görmemle, elime alıp inceledim. Elim kadar olan dokunmatik ekran telefonda ekran koruma kağıdı olduğunu görünce yeni olduğunu anlamam zamanımı almadı.  Çevirip telefonu incelemeye başladım arka kapağı sarıydı, işaret parmağımı arka kapağında gezdirince kaygan olduğunu görmem nedensiz yere hoşuma gitmişti. Telefonu

Menuye girip uygulamalara bakmak istesemde mesaj butonunu görünce kafamda şeytanlar dönmeye başladı, mesajlara girdiğimde şifresi olmadığımı görmem sevindirdi kim şifresi olan bir telefonu karıştırmak ister ki? Gelen kutusuna bakmam içinde sıfır mesaj olduğunu görmemle hayal kırıklığına uğradım belki gönderilen mesajlar vardır diye de gönderilmiş ögelere bakmayıda eksik etmedim ama ondada bir hayal kırıklığı...  

Telefonu yatağın üstüne fırlattıktan sonra makyaj temizleme mendilimi aramayı sona erddirdim çünkü hatırladığıma göre çantama bir tane koymuştum ve onuda okulda çoktan harcamıştım bunun üzerine beyaz boya ve çiçek oymalı tahta dolabımın kapağını açıp sağ alt tarafta bulunan çekmeceyi açıp içinde bulunan makyaj temizleme mendilimi aldım, dolabımın üzerinde bulunan aynaya yaklaşıp kendime bir baktıktan sonra mendilimin ambalajını açtım, gözümü tam silecektim ki, yatağımdan gelen yabancı bir zil sesi duydum. Bu çantamda bulduğum yeni telefondan geliyordu, yavaş adımlarla yatağıma doğru yaklaşıp telefonu elime alsam mı alsam mı diye düşünürken önüme düşen bir kaç saç telini üfleyerek  başımın tepesine attım.

Biraz düşünmeden sonra sarı kapaklı, dokunmatik ekran telefonu almamla özel bir numaranın aradığını gördüm,  mantığım açmamı içimden defalarca tekrarlasada tanımyalamadığım derinlerdeki cılız bir ses ise açmamı söylüyordu.

"Açmazsan yine çaldıracaktır, eninde sonunda merakına düşeceksin."

Telefonu vazgeçmeden hemen açmam gerekiyordu, bunuda sağ tarafda bulunan yeşil ahizeye parmağımı dokundurarak ve emin bir tonla "Alo?" diyerek yapmıştım.

"Demek açtın Azra."

Yabancı bir erkek sesi ayrıca alaycı ve kendinden emin konuşuyor. Benimle.

"Siz kimsiniz?"

Derin bir nefes verip bir kaç saniye sonra cevap vermesi evime girerken ki arayanla aynı kişi olduğunu gösteriyordu.

"Telefon sapığın."

Ve devamını getirdi.

"Beni çok seveceksin!"

TELEFON SAPIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin