Doğru kararlar verebilmek özgür kalmış bir mantıkla verilebilirdi ancak. O zaman düşünebilir ve seçimini yapabilirdin. Fakat şu anki durumum hiç de iç açıcı değildi.
Koşmuştum. Uzun bir süre ayağımdaki hafif topuklularla uzun bir süre koşmuştum. Ayaklarımı hissetmiyordum artık. Öylesine ağrıyordu ki.
Ağlamama ramak kalmıştı. Doğru bir karar verip vermediğimi sorguluyordum hala. Acaba gerçekten Helen onların elinde miydi? Bir anda gökten yağan yağmur misali üzerime fotoğraflar düşmeye başladı.
Yakaladığım bir fotoğrafa baktığımda çığlık attım. Helen'in yüzü kanlar içinde kalmıştı. Gözlerimden yaşlar boşaldı. Ne olacaksa olmalıydı artık. Gerekirse ölmem gerekiyordu ama Helen'i korumak zorundaydım önce.
Fotoğrafı bırakıp saklandığım yerden çıktım. Birkaç adım sonra yolun sonunda bekleyen araba ve çevresinde birkaç adamın olduğu yere yöneldim.
Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu artık. Beni gördüklerinde şaşırıp kaldılar. ''Helen'i rahat bırakın.'' Dedim kararlı ve tehditkar bir ses tonuyla. İçlerinden biri öne çıktı. ''Bu kadar aptal olabileceğini nereden bilebilirdik ki? Demek ki o pis ırkın etkisi altına girmişsin.''
Kaşlarımı çattım. ''Helen'i bırakın!'' diye bağırdığımda öne çıkan cesurun(!) yanındakiler geri çekildi. Öndekini -hala bana bakmakla meşgul olanı- dikkate almadan arabaya yönelen kişilere baktım. Yarı baygın haldeki Helen'i gördüğümde hemen oraya gittim. Ellerini üzerinden çekmelerini sağladım ve onu kendi kollarımın arasına aldım.
Önüne düşen birkaç saç tutamını ellerimle kulaklarının arkasına sıkıştırdım. ''Çok özür dilerim. Çok özür dilerim. Her şey benim yüzümden oldu beni affet yalvarırım.'' Dedim ve yanağına bir öpücük kondurup taksi durağına yöneldim. Onu oradaki amcaya teslim ettim.
''Arkadaşımı ... adresine götürebilir misiniz acaba?'' Yaşlı amca kafasını salladı. Arkamdakilere bakıp kaşları çatık bir şekilde bana döndü. ''Bir sorun mu var yavrum?''
''Ha-hayır. Sadece arkadaşımı verdiğim adrese götürseniz çok memnun kalırım.'' Başını salladı. ''Tabi, güzel kızım.'' Deyip Helen'i taksiye götürdü.
Derin bir nefes aldıktan sonra geri döndüm. Şaşkınca bana bakan gözlere öfkeyle karşılık vererek tiksindiğimi belli eden bir ses tonuyla şu sözleri söyledim:
''Benden ne istiyorsunuz?'' Hiçbir cevap alamadım. Sadece kollarımdan çekilerek zorla arabaya götürüldüm. ''Bırakın onu.'' Bu az önce önüme dikilen adamın sesiydi. ''Ama... Herakles?'' ''Size bırakın onu dedim!'' diye bağırdığında kollarımı tutan elleri elektrik çarpmış gibi geri çekildi.
Bana bakmaya devam ettiğinde gözlerimi devirip arabaya bindim. Benden birkaç dakika sonra adının Herakles olduğunu öğrendiğim adam da arabaya bindi. Diğerleri ortalıkta gözükmüyordu. ''Onlar gelmeyecek mi?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❆ Tehtit ❆ #Wattys2016 [Ara Verildi]
Roman pour AdolescentsKim olduğunu bilmiyorsan eğer ne anlamı kalırdı ki diğer her şeyin? Bakıyor ama göremiyorsan, dinliyor ama anlayamıyorsan, nefes alıyorsan ama hissedemiyorsan yaşadığının? Bir bilinmezliğin içinde, hiçliğin kıyısında duruyordum. Önüm uçurumdu, arkam...