#7# PAYIMA DÜŞEN ACI

94 9 2
                                    

Selam değerli okuyucular; öncelikle uzun bir aradan sonra yeniden yazıyorum ve her zamanki gibi heyecanlıyım. Okur kitlem olsun yada olmasın beni destekleyenlere sonsuz minnettarım.
Şimdi biraz hikaye hakkında konuşmak istiyorum. Öncelikle Rima ve Barlas nerede karşılaşacaklar? Bana gelen 1 numaralı soru bu. Bu benim baştan beri planladığım bir gidişat. Bunu şimdilik kimse bilmiyor. Medyada beğendiğim bir şarkı var. Dinleyebilirsiniz.

"ATHENA--KİME NE"

(bölüm şarkısı değil)

Sizden en beğendiğiniz cümlenin yanına yorum bırakmanızı istiyorum.

Hadi okumaya devam.

Bu arada;

Okur eller voteye

Tokmağın parçaladığı şey her neyse çıkan ses yeri göğü çınlatıyordu. Parçalayacak şey kalmayınca beynime hücum eden; tokmaktan çok balyoza dönüşmüştü ve bünyemi altüst etmeye başlamıştı bile. Kendimden geçiyordum. Son balyoz darbesiyle yerimden sıçradım.

Rüyalar birşeyleri işaret ederdi, peki ya bu. Neyi kastediyordu ?

Rüya denilemeyecek kadar gerçek ve korkunçtu. Kâbustu aslında.

Başıma saplanan tarifsiz ağrı kâbusun gerçekle bağıntısını ortaya koydu. O tokmak uykumda ortalığı nasıl dağıtıyorsa ayıkkende müthiş acı veriyordu.
Hâlâ çalan alarmı susturmak için son bir hamle yapıp üstüne dokundum. Tekrarlayan melodi kapandığında ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp bir süre öylece oturdum. Uykudan silkinip kâbusun etkisinden çıktığımı düşündüğümde ayağa kalktım. Cama doğru gerindim. Panduflarımı giyerek banyoya yöneldim.
Suyu suratıma çarptım aynada kendimi incelemeye başladım. Normal bendim işte. Bir kez daha suyu çarptığımda ikinci bir bakış attım aynaya. Doğrudan aynadan değil, gözlerimden kendi yansımama baktım. İçimde bana bakan, ilk günden ne yapacağını bilmeyen, bir tarafı eksik kalan bir kız çocuğu gördüm. Gözlerimdeki ben masum bakışlarıyla yüzümü süzerken çığlıklara boğuldu. Ağzını esnemiş büyük bir O şeklini alana kadar açtı ve bağırmaya başladı. Çekinmiyordum, korkmuyordum da. Yapmak isteyip yapamadığımı yapıyordu o. Beni rahatlatan bu yansımayla hemen hemen hergün karşılaşıyordum. Benim geliştirdiğim bir terapiydi aslında. İşe de yarıyordu.

Odama geri döndüğümde dolabımın önünde durdum. Okul formamı daha almamış olmanın rahatlığıyla kıyafetlerime göz gezdirdim. Gri hemen hemen kolsuz bol gri uzun tişörtümü giydim. Altıma ince siyah tayt pantolonumu giydikten sonra aşağı indim.
"Günaydın kızım"
"Günaydın anne"
"Günaydın Rima"
"Günaydın baba"

Son iki basamaktan aşağı atladım. Büyük adımlarla ilerleyerek mutfakta dolandım. Dolabı açtım kapattım. Bir daha açtım kapattım ve bir daha. Dolaba üçüncü kez bakışımdan sonra masanın önündeki yüksek tabureye oturdum. Kahvaltıya başlayacakken gözlerin üzerimde olma ihtimaliyle kafamı kaldırdım ve Bingo. Benim kafamı kaldırmamla onlarda bakışlarını başka yerlere çevirdiler, yakaladım sizi.

"Heyecanlı mısın ?"

Dikkat dağıtmak için sorulan soru bu sefer de benim dikkatimi çekmemişti. Annem cevabını bekleyen gözlerle beni süzüyordu.

"Hayır" çatalımla zeytini yakalamaya çalışırken verdiğim bu cevap pek şaşırtıcı değildi. Okul okuldu işte.

"Seni ben bırakabilirim Rima"

"Hayır" babamın sorduğu sorunun böyle bırakılmayacağını bildiğimden "Yani teşekkür ederim, gerek yok" diyerek tamamladım. Zeytinle olan savaşta ben galip geldim ve büyük bir gururla çatalı ağzıma yaklaştırmaya başladım. Milimler kala zeytin saplandığı çataldan kurtulup 'özgürlük' nidaları atarak yeri boyladı. Yere eğilip zeytini avucuma aldım ve hızla tezgaha fırlattım.
"Ne halin varsa gör"

Kendimi BilmemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin