Gözlerimi açtım. Etraf vücudumdan yayılan ışıkla aydınlanıyordu. Bulunduğum yer içinde gölü olan bir maraydı. Suyun hemen yanında kumdan oluşturulmuş görkemli bir tahtta oturuyordum.
Üzerimdeki dalgıç giysisi gitmiş ve yerini saflıktan yapılma uzun bir elbise almıştı.
"Benim için bir onurdu Tanrıçam"
Dönüp Agarinya' ya baktım. Göbek deliğinin üç santim aşağısından yukarısı suyun dışındaydı.
"Artık gidelim annem ve babam çıldırmış durumda, hem sende kendi gezegenine gitceksin"
Kum tahttan kalkıp da bir adım attığım anda taht darma dağın oldu. Suya doğru yürüdüm ve suyun içinde iki metre gidemeden tamamen suya gömüldüm.
Bacak ve ayaklarımdan aynı deniz kızlarındaki gibi bir kuyruğa dönüşmelerini istedim. Ayrıca gözlerimden denizin altında net görmeyi, akciyerlerimden ise solungaç görevi yapmalarını istedim. Hepsi memnuniyetle kabul etti.
Üstümdeki elbisenin belden aşası kısalıp kuyruğumla birleşti.
Agarinya suya daldı ve kuyrunu aşırı mutlu oldunu belirten bir şekilde sallayıp yanıma geldi.Elimi uzattım ve uzun uzun söylemek yerine suyun altında konuştumu hayal ettim. Ses tellerim mutlulukla kabul edip su ağzıma doldunda bile etkilenmicek bir tınıyla titremeye başladılar.
"Hadi, artık gidelim"
Agarinya ilk elimi tutmakta terettür eder gibi oldu ama sonra uzanıp uzattığım elimden tuttu. Birlikte maranın girişine doğru yüzdük. Vücüdumdan yayılan ışık yolumuzu aydınlatıyordu.
Maranın girişinden çıktığımız anda vücuduma etki eden basınçtan ve güneş ışınlarının ulaşamamasından dolayı karanlık etraftan üç yüz metreye yakın bir derinlikte olduğumuzu anladım.
Hafif yüzeye doğru yüzerken gözlerimi kapatıp ve nerde olduğumuzu düşündüm. Cevap anında geldi. Kıyıdan iki mil uzaktaydık ama bu ikimiz içinde uzak sayılmazdı.
Kuyruklarımız sayesinde oldukça hızlı yüzüyorduk. Bir dakikada karanlıkta yaşıyan deniz çanlılarından, orta ışıkta yaşıyanlara hemen sonra da gün ışığında yaşıyanların olduğu yere geldik. Yüzeye otuz metre kala durdum ve hala elimden tutan Agarinya da durdu.
İçimden, vücudumdan yayılan ışığımın gizlenmesini istedim. Işığım hiçbir zaman söndürülemezdi ancak kısıla bilir ya da dıştan anlaşılmıcak şekilde içime gizlenebilirdi. Hep olduğu gibi o da kabul etti. Zaten kabul etmeme gibi bir lüskleride yoktu ama ben yinede onlardan rica ederek istiyordum. Bu benim özelliğimdi.
"Göndericiler seni ne zaman çağıracaklar"
"Göndericilerin üstüne ne zaman Saf Güç' ün ilk ışıkları düşerse Tanrıçam"
"Yani Dünya saatinde yirmi ikiyi kırk yedi geçerken. O kadar zaman napıcaksın."
"İzninizle burdaki su canlılarını incelemek istiyorum"
"Elbette. Bunun için sormana bile gerek yok"
Önümde eğilip "Teşekkür ederim Tanrıçam" dedi.
"Hayır! Hayır. Önümde eğilmene gerek yok"
Doğruldu ve bana bakmaya başladı. Elini bırakıp yüzeyle aramdaki mesafeyi bozmadan kıyıya doğru yüzmeye başladım. Agarinya da beni takip etti.
Yolda denk geldiğimiz balıklar bana selam veriyor bende onlara karşılık veriyordum. Kıyıya altı yüz metre kala durduk. Benim için arama calışmaları yürütüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVRENİN TANRIÇASI
Ação17 yaşında genç bir kız. 18 yaşında genç bir delikanlı. Yapıldığı sırada, bir hatayla bozulan aşıksızlık mührü büyüsü !!! Gözlerden saklı bir aşk. Gezilcek yerler. Her şeyin karşında saygıyla eğilmesi. İyiliğin kötülükle olan savaşı. Saklanması gere...