▽ BÖLÜM: 1 △

8.1K 318 49
                                    

I.BÖLÜM

DÖNÜŞÜMÜN KANUNU

(Part I.)

9 ay önce.

''Neredeyiz?''

Evren müthiş bir düzenin eşsiz bir parçasıydı ve insanoğlu da asırlardan beri bu düzenin içerisinde var olmuştu... Ve var olma amacı da basit bir sebepten ötürü değildi. Bir şeylerin arayışında olmuştu her zaman. Bu arayış, bölünen bir hücrenin kontrolden çıkıp, durdurulamaz bir hızla çoğaldıktan sonra alınan ilk nefesin ciğerleri ölümcül derecede yakmasıyla beraber, var olmak adına verdiği bir savaşla başlamıştı.

Bu savaş, ait olma savaşıydı... Zamana, mekâna, birine... Kendine ait olmanın savaşıydı...

Ait olma duygusu, beraberinde sahiplenme duygusunu azılı bir suçluymuşçasına içine hapsederek yanında getirmiş ve sonu gelmeyen bir döngünün ilk kıvılcımları bu sayede ateşlenmeye başlamıştı. Bu yüzden bir zamana, bir mekâna, birine ve hatta insanın kendine ait olması sanıldığı kadar kolay değildi. Bu duygular insanlığın merhametine bırakılmış, öncesinde saf ve masum sonrasında kirletilerek, günaha bulanmış duygulardan ibaretti. Bu yüzden var olduğumuz andan itibaren kendimize sorduğumuz sorular, asırlar sonrasında meydana gelecek ve tamamen kontrolden çıkacak olan o içsel dönüşümlerin ilk belirtileriydi. Bu dönüşüm, ait olmayı öğretecekti.

Dönüşümün ise bir kanunu vardı, bu kanuna uymak zorundaydık. Geride kalanları affetmeyeceği gibi koşullar içerisinde değişmeyi, büyümeyi ve bambaşka biri olmayı da zorunlu kılıyordu. Ve bizler eşi benzeri bulunmayan bir türün git gide çoğaldığı basit organizmalara dönüşürken, gözümüzü açtığımız andan itibaren içine düştüğümüz bir kaosun koynunda nefes almaya ve sonrasında o kaostan sıyrılıp bir düzen kurmaya zorunlu bırakılmıştık.

Peki tercihlerimiz bize bırakılsaydı? Bir şansımız daha olsaydı ne olurdu?

Dünyaya ilk gelen kişi olduğumuzu düşündüğümüz anlar olur bazen. Koca bir hiçliğin ortasında tek başımıza olduğumuz anlar... İlk düşündüğümüz şey ne olurdu, ilk neyi merak ederdik? Kafamızın içinde birbiri ardınca sıralanan onlarca sorudan sadece ikisini sorarsak bu ölüm kalım savaşında bir adım önde olacağımızı garantilenebilirdi aslında.

''Ben kimim?'' ve ''Neredeyim?''

Biri kendimizi bulmaya, diğeri de kendimizi bulmak için çıktığımız yolda elimize alacağımız bir pusula görevi görecek olan bu iki soruyla hayatımızı idame ettirmemiz kolay olacaktır. Şayet soracağımız sorular bu sorular olmayacaksa istemeden içine atıldığımız o kaosun koyunda nefes aldığımız yetmezmiş gibi bir de bu ölüm kalım savaşına bir adım geriden başlayacağımız anlamına geliyordu.

İlk insandan kalma, ilkel DNA'larımı harekete geçiren o soruyu dinledim ve sonra kendime sordum. Şayet cevabını bulabilirsem ateşi bulan ilk insanmışım gibi sevinecek ve her salisede bir, bir rahimden doğup, büyüyen, beni var eden ve milyonlarca kez sürmeye devam eden bu döngüye kendimi teslim edecektim.

''Neredeyiz?''

Ne demek neredeydik? Kim konuşuyordu? Üstelik neden gözlerimi açamıyordum?

Bilincim yerindeydi. Yani öyle olmasını umuyordum. Kendimde miydim? Ya değilsem... Sert bir kabuğun ardında gün ışığını görmeyi amaçlayan düşüncelerimin ardı arkası kesilmediğinde, kendimde olmasam, dedim, kendi kendime, bu sorgulamayı yapabilir miydim?

KAFRETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin