Anlamsız

3K 297 79
                                    

  Bir şubat gecesiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  Bir şubat gecesiydi. Mahalle... O bilinen sessizliği ve tenha olan yüzü ile karşılıyordu beni. Saatin kaç olduğundan emin değildim ama yavaş yavaş evlerin lambaları sönüyordu. Ufaktan yağan yağmurun şırıltısı benliğimi alıp çok uzaklara götürüyordu. Yalnızlığımı paylaşacağım hiç kimsenin olmayışını düşünmek yağmurun güzel sesiyle birleşince kendimi bir uçurumun kenarında bulmama sebep oluyordu. Mahallenin yanıp yanıp sönen lambalarının arasında yürürken karşılaştığım sokak köpekleri ve el ele dolaşan çiftler görüyordum. Benim evimde az ötede; perdeleri çekili. İçeride ne lambanın ne de televizyonun ışığı var, daha doğrusu ışığa ihtiyaç duyan yok. Hem yansa bile ışıklar, boşluğa düşecek huzmeler. Yıllardır bu evde benden başka kimseyi görmeyen eşyaları yüzleştirecek kendileriyle ve belki de ağlatacaklar. Çünkü eşyalar bile biliyor ki ışığın aydınlattığı yerde bana yeni aydınlıklar sunacak yüzler yok.

      Mırıldandığım bir şarkı ve yalnızlığın hüznü ile işte kapıdayım. Cebimde ki anahtarı çıkartıp bir saniye hem anahtara hem de kapıya bakıyorum. Zili çalmama gerek yok. Zilin sesine ses verecek yok. Kim olduğumu merak eden yok. Gelişimin huzuruyla mutlu olup, sesime karşılık gelecek yok. Ben gelirim diye pencere önünde bekleyen, zile basınca hiç beklememem için kapının arkasında bekleyen yok. Yalnız olunca kapının önüne veya arkasına geçmek arasında fark yok. Kapalı olsa ne gam! Açmaya değmeyen kapıdan daha büyük bir duvar var mıdır ki?

 Kapalı olsa ne gam! Açmaya değmeyen kapıdan daha büyük bir duvar var mıdır ki?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

   Elimde ki anahtara bakıyorum. Daha sonra yağmurun sesini delerekten anahtarı deliğine yerleştiriyorum ve kendim çeviriyorum. Bana açılmıyor kapı, ben açıyorum kapıyı. Anahtarları yuvasından çıkarırken kapının önünde ki eskimiş basamaklara basıyorum. Gıcırdayan sesin kulaklarımı tırmalamasına izin vererek içeri giriyorum. Işığı açıyorum. Sessiz ve loş koridor karşımda bana bakıyor. Lambaların cızırtısı haricinde hiçbir ses yok. "Engin, sen mi geldin?" gibi saçma bir soru bile terk etmiş kapının arkasını. Yerlere bastıkça çıkan tozların sebep olduğu öksürükler arasında ilerliyorum. Kimse yok! Mutfağa gidiyorum yavaş adımlarla, yemek kokusu yok. Hiçbir tıkırtının sesi gelmiyor. Ocak sönmüş; tabaklar bir köşede bekliyor ama yıkayan yok. Burada uçurum gibi bir boşluk; sanki ağız olmuş susmaları ile anlatıyor kendini, anlattıklarıyla sus(tur)uyor. Hiç kirlenmemiş çöp kutusu, yağ lekeleriyle kirlenmeyen ocak kocaman bir boşluğun sözcüsü olmuş. Her zaman dolu gördüğüm ama hiçbir zaman dolmayan çöp kutusu konuşuyor. Avazı çıktığı kadar bağırıyor çekmeceler, isyan ediyor bir kez olsun is tutmayan duvarlar. Hiç kirlenmeyen masa, hiç oturulmamış sandalye, hiç bozulmamış musluk ve hiç hareket edilmemiş örtü eşlik ediyor dört duvarların isyanına.

      Boğuyorken beni bu duvarların çığlıkları korku içerisinde atıyorum kendimi mutfaktan dışarı. Çaresizliğe bürünen bedenim bir an önce uçsuz bucaksız uykulara dalmak istiyor. Sessiz ve uzun koridor arasında ışıkları açarak odama doğru yürüyorum. Sanki sonu hiç yok gibi geliyor. Ve gök gürültüsü haricinde hiç ses yok. Sessizlik boğuyor beni ve yalnızlık öldürüyor bedenimi. Giriyorum ve birkaç adım attıktan sonra yatağımın başında duran gece lambasını yakıyorum. Loş ışığının odaya kattığı muazzam görüntü altında yorganın sıcacık tenime dokunmasıyla irkiliyorum. Yıllardır bitirip tekrar başa dönerek tekrar tekrar okuduğum romanı elime alıyorum ve birkaç kez okuduktan sonra sayfaların arasından kayan bir resmi alıyorum elime. Şiddetlenen yağmurun sesiyle romanımı bırakıp ışığı kapatarak yatağımın içine iyice gömülüyorum. Daha fazla tutamadığım gözyaşlarımı akıtarak resmi göğsüme bastırıyorum. Suskunluğumu bozup hıçkırıklara boğuluyorum. 

Uzun zamandır ağladığım zaman gözyaşımı silecek yok... Hayatımda kimse yok.

Son Buse (Kitap Oldu!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin