7.Delikanlılık Hocası

1.6K 533 211
                                    

Multimedya: Alicem Şimşirik (Geçici bir süre için kaldırıldı.)

Alicem parkta, Rush'a tuvaletini yaptırıp mahalleye döndü. Başını eğmiş, Rush ile dertleşirken birden adamın birine tosladı. Başını kaldırınca karşısında mahallenin ağır abisi Fatih'i, onun fedaileri Turşu Kamil ve Paspas Salih'i gördü.
"Önüne baksana delikanlı. Artık gözlükler de yetmiyor herhalde görmene." Rush Fatih'in ayağına tırmanıp havlamaya başladı. Fatih, ayağını silkeleyip Rush'a "Hoşt ulan!" dedi ve onu susturdu. Rush geri geri gidip uğuldamaya başladı.
"Köpeğin de senin gibi pısırıkmış Alicem Efendi."
"Aa abi. Ben..."
"Neyse kaybol buradan hadi!"
"Ta... Tamam ağabey."
Alicem Rush'ı alıp Fatih'ten uzaklaştı. Evin olduğu sokağın başında durdu. Aklına delice bir fikir gelmişti.
"Acaba Fatih Ağabey ile takılıp ondan bir şeyler öğrensem nasıl olur?" Saçlarını kaşıdı. Gözlüklerini çıkarıp gözlüklerin camlarını sildi ve onları tekrar gözlerine taktı. Kendi düşüncesini onaylayıp hızlı adımlarla eve doğru yürüdü. Evin pencerelerinden görünmemek için egilerek bahçeye girdi. Rush'ı kulübesine bırakıp bahçe kapısından tekrar dışarı çıktı. Fatih ile karşılaştıkları sokağa doğru koşmaya başladı. Fatih ağabeyi bulunca onun evinde durup biraz soluklandı.
"Ne oldu lan sümsük? Ne bu telaş? "
"Abi şey..."
"E hadi bugün konuşacak mısın? "
"Abi, ben de senin adamın olsam olmaz mı? Turşu ve Paspas abimler gibi. Yani bana senin gibi olmayı öğretir misin?" Turşu ve Paspas, Alicem'in sözlerine kahkahalar ile güldüler. Yusuf Miroğlu görünüşlü Fatih, siyah ceketini çıkarıp yanındakilere verdi. Gömleğinin kollarını sıvadı. Kasları belirginleşti. Elini Alicem'in omzuna koyup konuşmaya başladı.
"Öncelikle şunu iyi belle koçum! Ne kadar çalışırsan çalış. K*çını yırtsan benim gibi olamazsın. Ama dur sana şöyle bakayım." Alicem'in etrafında bir tur attıktan sonra: "Senden bir şey olur mu bilemedim şimdi. Hem söyle bakalım, bunu neden yapmak istiyorsun?" Dalga geçerek: "Annen kızmasın sonra." dedi. Alicem kendini Survivor mülakatında gibi hissetti. Doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Derin nefes alıp konuşmaya başladı.
"Ağabey, ben sana aşırı hayranım. Senin gibi bir delikanlı bu dünyaya bir daha gelmez. Bu işi senden başka kimseden hakkıyla öğrenemem. Lütfen bana yardım et."
"Madem bu kadar kararlısın. Bir şeyler yapalım o zaman. Sözümden dışarı çıkarsan acımam ona göre !"
"Tamam ağabey sen ne dersen o olacak."
"O zaman önce şu kılık kıyafet olayını çözelim. Benim karşıma bir daha kot pantolonla çıkmayacaksın. Üzerine siyah kumaş bir pantolon ve siyah bir ceket çekeceksin. Bu gözlüklerle de olmaz. Göremem diyorsan lens kullanacaksın. Şu saçları da yana yatır. Ne o öyle ilkokul öğrencisi gibi."
"Tamam ağabey. Hepsini bugün halledeceğim. Yarın başlarız değil mi? "
"Sen yarın dediğim gibi gel. O zaman bakarız. Sabah sekizde burada ol, sakın geç kalma. "
"Tamam ağabey, yapacağım ağabey, ne istersen o olacak ağabey, sağ ol ağabey."
"Yeter lan! Kaybol şimdi. Yolda da başını eğe eğe yürüme. " Fatih eli ile Alicem'in karnına hafifçe vurdu.
"Baş yukarı, karın içeri, göğüs dışarı. Kolları da hafif aç öyle yürü."
Alicem, Fatih'in gösterdiği pozisyona girip eve doğru yürümeye başladı. Sokakta top oynayan çocuklar Alicem'e tuhaf tuhaf baktılar. Içlerinden biri dalga geçerek:
"Ali ağabey niye öyle yürüyorsun, belin mi ağrıyor? " diye sordu.
Alicem cevap vermedi. Diğer çocuk: "Ali ağabey sana niye sümsük diyorlar?" diye sordu. Alicem sinirlendi ve çocukların üstüne yürüdü.
"Yürüyün lan buradan!" diye bağırdı. Çocuklardan hiç biri onu ciddiye almadı. İclerinden biri gizlice Alicem'in birkaç metre arkasına geçip topu yere koydu. Sonra Alicem'in kafasına doğru sert bir şut çekti. Alicem birden sarsıldı ve arkasına döndü. Çocuğu kovalamaya başladı.
"Görürsünüz ulan siz! Birkaç güne değiştiğimde görürsünüz gününüzü. Gösteririm ben size!" Gözünden akan bir damla yaşı silip eve doğru yürümeye başladı. Kırılan gururunu Fatih ağabey sayesinde tamir edebileceğine inanıyordu. Eve girer girmez yaptığı ilk iş, dolabında siyah kumaş pantolon aramak oldu. Dolabını, toprağı eşen köstebekler misali kurcalıyordu. Sonunda bütün arayışları boşuna çıktı. Tek bir siyah pantolon bile bulamadı. Annesinin yanına gidip:
"Annee benim neden hiç siyah kumaş pantolonum yok?" diye sordu.
"Niye olsun ki oğlum? Sen öyle şeyler giymezsin. Hatta kumaş pantolondan nefret edersin. Nereden çıktı bu şimdi? "
"Anne soru sormaz mısın lütfen. Bana kumaş pantolon lazım. Siyah olmalı."
"Tamam gel babanın eski eşyalarına bakalım, belki aralarında siyah kumaş pantolon vardır. Yoksa da Kıymet teyzenleri çağırırız, burada dikeriz sana bir pantolon. Hem bir b*ka yarar gıybet suratlılar. "
"Aman anne beni onlara bulaştırma artık. Sonra Suzan malını getirirler uğraşamam."
"Ne biçim konuşuyorsun sen öyle mal filan, yakıştı mı hiç? Ben sana böyle mi öğrettim? "
"Ama anne sen de az önce b*k dedin."
"Sus bakayım. Ağzımdan kaçtı benim. Bir daha duymayacağım ağzından öyle sözler!"
"Of tamam anne bunu sonra konuşuruz şimdi pantolon bulalım bana."
"Sen söyle bakalım bana ne yapacaksın siyah kumaş pantolonu?"
"Anne lütfen boşver şimdi.?
"Tamam şimdilik boş verdim. Ama altından bir şey çıkarsa sarı çoraplarını yakarım bilmiş ol."
"Anne bir şey çıkmayacak. Ayrıca sarı çoraplarıma da bulaşma lütfen."
"Tamam tamam hadi."
Şadiye, kocasının kıyafetlerinin olduğu büyük bohçayı açar açmaz odaya naftalin kokusu yayıldı. Alicem babasının eşyalarını görünce bir an hüzünlendi. Kıyafetleri karıştırıp siyah bir pantolon ve siyah bir blazer ceket buldular.
"Anne, beni babamın eşyaları ile biraz yalnız bırakır mısın? "
"İyi misin? "
"Evet iyiyim, sadece birkaç dakika."
"Peki, hemen mutfakta olacağım. Ihtiyacın olduğunda seslen bana."
"Tamam anne, merak etme."
Şadiye odadan çıkınca Alicem annesinin odasında babasının eşyaları ile yalnız kaldı. Babasının gömleklerinden birini alıp burnuna bastırdı.
"Küçük bir çocukken; sana, baba ben ne zaman büyüyeceğim? diye sorduğumda, benim elbiselerim sana tam olduğu zaman büyümüş olacaksın demiştin. O günden sonra her gün senden gizli elbiselerini denemiştim. "
Kendi kendine gülümsedi ve konuşmaya devam etti.
"Kıyafetlerin her defasında bana büyük gelmişti."

" Bir gün sinirle en sevdiğin gömleklerinden birini yırttım, asla büyüyemeyeceğim diye hüngür hüngür ağladım. Sana, gömleğini yırttığımı hiç bir zaman söyleyemedim. Özür dilerim baba. Çok özür dilerim." Annesi Alicem'i kapının ardından gizlice dinliyordu. Alicem'in gömlek yırtma hikayesini duyunca içeri girdi.
"Baban o gömleği senin yırttığını biliyordu oğlum."
"Biliyor muydu? Ama nasıl? Ben ona hiç söylemedim ki?"
Annesi ağlamaklı bir ses tonu ile konuşmasına devam etti.
"Seni gömleği yırtarken görmüş, gelip bana söyledi. Öyle tatlıydı ki kızmaya kıyamadım, dedi."
"Canım babam; bana her zaman, bir gün kahraman olacaksın ve büyük işler başaracaksın derdi." Şadiye Hanım oğlunun yanına yaklaştı ve ona sarıldı.
"Canım oğlum benim."
"Babamı çok özlüyorum anne."
"Biliyorum canım."
"Babamın güvenini boşa çıkarmayacağım ve onun istediği gibi biri olacağım."
"Biliyorum oğlum, baban burada olsa seninle gurur duyardı. Hadi bu kadar duygusallık yeter kalk dene bakalım pantolonu ve ceketi."

"Tamam anne. Gidip odamda deneyeyim." Ceket ve pantolonu alıp denemek için odasına gitti.
"Küçükken, annem bana bayramlık aldığında bile bu kadar sevinmemiştim. Bakalım üzerimde nasıl duracak."
Pantolon ve ceketi giyip boy aynasının karşısına geçti. Kıyafetler ona biraz büyük gelmişti. Odadan annesine seslendi. Annesi yanına gelince:
"Anne ya bunlar bana bol geldi. Yoksa ben büyümemiş miyim yaa? "
"Saçmalama Alicem, babanla bedenleriniz farklı, o yüzden büyük oldu sana. Ama üzülme ben Kıymet teyzene söylerim hallederiz."
"Ya anne ablamlar yapsın ışte boşver Kıymet'i."
"Nezaket ablan Aysel ablanla pazara gitti, Şükran ablan ve Cavidan ablan da çalışıyorlar. Selma ablan dikiş işlerinden anlamıyor, Ayşegül ablan da hasta uğraşamaz. "
"Of anne yarın sabah lazım bana bunlar."
"Tamam işte arayalım Kıymet'i gelsin."
"Of tamam ara hadi. Ama Suzan'ı getirmesinler mutlaka söyle."
"Peki tamam, ben de sevmedim zaten onu."
Şadiye telefonu eline alıp Kıymet'i aradı.
"Aloo, Kıymet Hanım bak şimdi. Benim oğlanın pantolonunun küçültülmesi lazım. Dikiş setini kap gel."
"Ay tamam Şadoş hemen geliyoruz."
"Bana bak sakın o Suzan'ı getirme tamam mı?"
"...."
"Alo, alo. ..Kapanmış. İnşallah son söylediğimi duymuştur."
***

Sizce Alicem'in bir sonraki fiyaskosu ne olacak ? Yorumlarınızi bekliyor olacağım: ) İyi ki varsınız :)

Lütfen yorum ve vote atmayı unutmayın değerli okurlar sizi seviyorum :)

Bay Sümsük'ün Sarı Çorapları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin