Baskın

50 8 1
                                    


Mirac sert bakışlarla İsmail'i süzüyordu. İsmail omuz silkerek kasketini kafasına geçirdi. Mirac alçak bir sesle:

" Şu adamla ne alıp veremediğiniz var anlayamıyorum. Rahat bırak adamcağızı. Haydi şimdi benimle gel! "

Mirac mürekkepli elini ona doğru uzattı. Her zaman ki gibi cebindeki mürekkep hokkası mavi sıvıyı cebine bulaştırmış, elini cebine koyduğu sırada eli mürekkebe boyanmıştı. Bu olayda kapanınca Mirac; İsmail' in koluna girdi ve geniş adımlarla caddeden aşağı yürümeye başladılar. Zarif Mertali onların arkasında kalmıştı. İtalyana yenik düşmüş bir sesle:

" Madem ki bundan sonra helva on kuruş, bana da on kuruşluk helva verir misiniz? " dediği duyuldu.

Şekerci bıçakla kestiği koz helvasını kağıda sarıp uzattı. Mertali:
" Şimdi eskisinden de az veriyorsun. " dedi.
İtalyan hiç utanmadan karşılık verdi :

" Ne sanıyordun? Fiyat arttığına göre ben de daha az veririm elbet. "

Mert koz helvasını ağzına atarken helvanın yapış yapış kağıdından kurtulması zor oldu. Mirac ile İsmail'e :
" Beni bekleyin çocuklar! " diye seslendi ve yetişmek için koşmaya başladı.

Tam köşeye geldiklerinde onlara yetişti. Üçü kol kola girerek yollarına devam ettiler. Mirac iki arkadaşının ortasında yer almıştı. Henüz on üç yaşındaydı ama konuşmaya başlar başlamaz bir kaç yaş büyümüş gibi oluyordu. Sesi kalındı. Arkadaşlarının kavgalarına hiç karışmaz, ancak kavga bir öğretmenin karışmasını gerektirecek derece alevlenecek olursa, Mirac her iki tarafı barıştırmak üzere araya girerdi. Mirac akıllı bir çocuktu. İleride de yaşamını dürüst bir kişi olarak sürdüreceği muhakkak görünüyordu.

Üç arkadaş Altınoluk Sokağı'na saptılar. Sokağın ortasında iki kişi dikilmiş bekliyordu. Bunlardan biri iri yarı Emre; diğeri ise esmer, zayıf Burak'tı. Üç çocuğun yaklaştığını gören Emre, lokomotif gibi ıslık çalmaya başladı. Okuldaki çocuklardan biri bile Emre'nin bu ıslığını çalamıyordu.

Islığı öttüren Emre, üç arkadaşının yanlarına gelmesini beklerken, Burak'a fısıldadı:

" Onlara bir şey söylemedin değil mi? "
" Hayır, söylemedim. "
Üç arkadaş oraya gelir gelmez hep bir ağızdan :
" Ne oluyor? " diye sordular.

Emre:
" Ne olacak! Dün gene müze bahçesine baskın yapmışlar. "
" Kim olabilir? "
Bir süre derin bir sessizlik oldu. Sonra İsmail dayanamadı bağırdı:

" Bu böyle sürüp gidemez!.. Her zaman bir şeyler yapmamız gerektiğini söylüyorum. Ama Mirac hep bizi yatıştırmaya çalışıyor. Böyle giderse bir sabah dayağa çekilmemiz işten bile değil... "
Mirac, Burak'a dönerek:
" Baskın nasıl olmuş? "
" Dün akşam müzenin bahçesinde oldu. "
" Olayı bütün ayrıntılarıyla dinlemek istiyorum. Anlat bakalım!.. Onlara karşı girişimde bulunmak istiyorsak olayı tam olarak bilmemiz gerek. "
Burak anlatmaya başladı:
" Yemekten sonra Kadir, Ege, Meriç, Kaan ve ben parka gidip bilye oynamaya karar verdik. Böylece duvarın dibinde oynamaya başladık. Oyun sırasında duvarın dibinde on beş tane kadar bilye birikti. O sırada Ege birden bağırdı: " Çabuk kaçalım, Altınoluk Çetesi geliyor! Birde baktık ki Altınoluk Çetesi elleri ceplerinde bize doğru geliyor. Hepimiz korkudan tiril tiril titremeye başlamıştık. Aslında biz beş kişiydik ama onların ikisi rahat rahat on kişiyle bile başa çıkabilecek güçteydiler. Tehlikeyi gören Kaan ve Meriç savuşuverdiler. Biz kala kala üç kişi kalmıştık. Altınoluk Çetesi gözlerini bilyelerden ayırmaksızın ilerlediler. Önceleri sadece oyunu seyretmekle yetindiler. O sırada Meriç kulağıma fısıldadı: " Ne diyorsun oyunu yarıda keselim mi? " diye sordu. Ben de: " Gereği yok canım!.. Senin işine öyle gelir; çünkü oyunu kaybediyorsun. " dedim. Ege'den sonra sıra bana gelmişti. Bilyemi attım ve yerdekilerin tümünü kazandım. Tam bilyeleri toplamak üzereydim ki Altınoluk Çetesi'nin küçüğü bana doğru sıçrayarak bağırdı:
" BASKIN!.. "

Kızıl Melek ÇetesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin