Omuzumda hissettiğim elle kafamı aniden kaldırdım. Karşımda arı gözü bal yani arı rengi göz öff bal rengi bir çift göz vardı.
"Kimsin sen?"
"Ben... Ya sen iyi misin gözünü arı sokmuş gibi duruyo!" arı dedi puhahahaha arı ahahaaha koptum zuhahahah honkuruyorum tabikide içimden.
"İyiyim de sen... Burda ne işin var senin?"
"Ben de sana bunun kibarcasını sorucaktım."
"Ben yılın bu günü hep buraya gelirim. Hem ayrıca sana ne?"
"Ben de kafam bozulunca gelirim. Hem birileri bugün solundan kalkmış belliki."
"Ya sen benden ne istemiştin?"
"Yardım!" söylediğiyle şaşırmıştım.
"Ne konuda? Yani aslında pek müsait değilim zaten de..."
"Çok kısa sürer merak etme ,çok kolay birşey."
"Pe ki" hemen ayaklanıp uzaklaşmaya başladı.
"Burda bekle hemen geliyorum."
O gidince ben de üstümü başımı düzelttim. Gözyaşlarımı sildim.Bir süre sonra elinde bir uçurtmayla geri döndü. Bu arada hala tanışmadığımızı hatırladım.
"Uçurtma mı?"
"Ben kafam bozuk olduğunda hep buraya gelirim. Bağzen çok yakın bir arkadaşım var onu da getiririm. Böyle zamanlar için uçurtma hep bagajda olur. Bu arada hala tanışmadık. Ben ege." elini uzatmamıştı uçurtmayı düzeltiuyordu.
"Yağmur..."
***
Ege'den"Şimdi sen bu ipi tut. Biraz geri git... Hah! Ben şimdi yokuştan aşşağı koşucam. Sıkı tut ama."
"Tamam ya anladım!"
Gelen rüzgarla aşşağı doğrun koşmaya başladım. Uçurtma iyice gerginleşince bıraktım. Yukarı baktığımda Yağmur da ipi salıyordu. Ben de yukarı doğru çıkmaya başladım. Kollarını kaldırdıkça beli açılıyordu. İstemsizce güldüm.Uçurtma iyice yükselmişti. Eğleniyorduk da iyiden iyiye. Saat geç oldukça rüzgar da hızlanıyordu. Biraz ötede bir ağacın altına oturmuştum. Uçurtmayı Yağmur tutuyordu. Bir anda rüzgar şiddetlendi.
"Ege! Ege yardım et tutamıyorum!"
Kalkıp yanına gittim. İpi çekiştiriyordu. Arkasında durup ipi elinin üstünden tuttum. Gerçekten çok zorlaşmıştı ipi tutmak. Birden ayaklarımız birbirine dolandı. O önden ben arkadan yokuştan yuvarlanmaya başladık.
Ben yerde o benim üstümdeydi. Ellerimi beline sıkıca doladığımı farkettim. Elimi sırtına doğru cıkarttım.
"Yağmur iyi misin?"
Üstümden kalkmıyordu. Sonra sızlanmaya başladı.
"Ahh Ege kalkamıyorum. Ihh bileğim..."
"Tamam sakin. Hangi taraf?"
"Sol."
"Senin solun benim sağım öyleyse kendi soluma doğru döndürüyorum."
Yüzünde acı dolu bir ifade vardı.
"Ege cok acıyo!"
"Tamam. Gel bakalım buraya..." onu kucağıma aldım. Sağlam elini boynuma doladı.
***
"Evde sana bakabilecek biri varmı?"
"Yok. Ama gerek de yok. Ben hallederim."
"Neyi hallediyosun Yağmur? Doktoru duymadınmı. Bileğini yerine takmışlar ama sabaha kadar ateşin düşmez mide bulantısı kusma olursa geri gidicez. Ayrıca hala cok ağrın var. O yüzden itiraz yok! Ben bakıcam sana."
"Ama..."
"Konu tartışmaya kapalı!"
Sonunda eve varmıştık. Benim evim biraz farklı. Giriş salon ve mutfak yukarısı ise tamamen yatak odası. Yatak, tv, oyunlar falan. Onu çıkarıp yukarıdaki yatağa yatırdım. Bileği besbelli hala çok acıyordu.Kolunu koyacak biryer bulamadı birtürlü.
"Açsındır, pizza severmisin?"derince bir nefes verdi
"Madem gitmeme izin vermiyosun...farketmez" gülüp aşşağı indim.
Pizzacıyı aradıktan sonra tekrar yukarı çıktım.
"Nasıl oldun?"
"Aslında kolumun altına birşey bulsak harika olurdu." kaşlarını kaldırarak yüzünü çok tatlı bir hale getirdi. Yine gülmeden edemedim.
Dolaptan iki tane yastık çıkarıp sağına koydum. Yan dönüp kolunu koydu. Sonra birden yine çekti.
"N'oldu?"
"Yastıklar çöküyo." mızmızlanan bir kız çocuğuna benziyordu. Dudaklarını 'o' yaptığında çenesinin sol kenarında bir tane gamze çıkmıştı.
Yastıkları alıp birkaçtane bahtaniye(böyle yazılmayadabülü) koydum. Sonra kapı çaldı. Aşşağı indim. Pizzacı gelmişti. Pizzayı aldıktan sonra yukarı çıktım.
"Yine mi?"
"Çok kaşındırıyo ama."
"Tamam üstünü bir çarşafla kaplayalım ama önce birşeyler ye. Dayanabilirsin dimi?"kafasını sallayıp doğrulmaya başladı. Gidip yanına ona yardım ettim.
Birşeyler yedikten sonra bir film açtım. Bahtaniyeleri de istememişti. Ben de yanına uzandım. Yan dönüp kolunu göğsüme koydu. Ama bu sefer de kafasını iki metre ötede tutmakta zorlandı. Kafasını da yaslayabileceğini söyledim. Çekinerek de olsa kafasını göğsüme yasladı.
" Böyle rahatsın dimi?"
"Fazla nefes almasan çok tam olur aslında."
Bir anda kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. O da yerinden sıçradı. Gerizekalı ! Kızın kolunun üstünden kamayonla da geçseydin. Eksik kaldı şimdi olmaz bak."Özür dilerim."
"Nefes işini düśün derim."
Saat geç oluyordu. Yağmur hala uyumamıştı. Ben de daha fazla dayanamayıp artık gözlerimi kapatmıştım. Bir süre sonra bir ıslaklıkla uyandım. Ağlamıştı. Ağlamış ve uyuya kalmış. Yanağındaki yaşları onu uyandırmamaya dikkat ederek sildim.
Sonra kafama birşey dank etti. Ben bu kıza neden böyle davranıyordum ki. Geneldelde dıśarda sürekli güler yüzlü, hiçbirşeyi takmayan , herşeyin eğlencesinde gibi görünen biriyim. Sadece o ormanda derinlerimdeki ben ortaya çıkar.
Benim yerime o kızı ağlarken gördüğüm için sanırım ona bu tavrım. Çünkü ben insaanlara ayrıntı vermem, açıklama yapmam, tölerans göstermem, izin almam, tahammül etmem.
Bu arada uykusuzluğa da dayanamam. Düşünülücek şeyler uyku zamanına bırakılmaz. Sonra artık. Sonra gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun son derece çekici kollarına bıraktım.
Hepinizden çok çok çok özür dilerim. Sınavlarım vardı. Ara ara yazdım ama ancak tamamlayabildim bölümü. Çok fazla bir okuyucum yok zaten. Yinede birkaç vote ve yorum gelirse hafta sonu çok güzel bir bölüm yayınlayabilirim:) Hadi görüşüçüüs...