"Görev"

227 18 10
                                    

İlk bölümler daima anlamsızdır. Sadece şans ver. İyi okumalar 💜💁🏻‍♀️
"Gitmekte emin misin Alicia?"

Görev için yanımda götüreceğim eşyaları küçük bir sırt çantasına sıkıştırmak tam bir ızdıraptı. Bunu başarabilmek için sadece biraz düzen lazımdı ama o da bende yoktu.

"Hey Alicia! Beni duymuyor musun?"

April bu soruyu kaçıncı defa soruyordu acaba? Doğrusu 47'den sonra saymayı bırakmıştım.

"Evet, gitmekte eminim." Sözlerimle bir kez daha incindiğini görmek beni üzüyordu. On yaşındaki bir kıza bir 'evet' kabullendirmek ne kadar da zor olabilirdi ki? Biliyorum, bu hayatta geri kalan tek ailesi benim ve şimdi onu galaksiler ardında bırakmak için yola çıkıyordum. Ne onun yerinde ne de kendi yerimde olmak çok zor. Her şeyden bağımsız sade bir yaşam sürebilmem olanaksız. Çünkü ailem kendini ve çocuklarını birçok aile gibi bu işe adamıştı. Tek seçeceğim: ırkım, ailem adına borcumu ödemek. Zor. Zor olmasına karşılık karşılığında alacağımız şey iyi bir şey olacaktı. İyi bir amaç.

Biz evrenin koruyucularıyız, çok küçük yaştan beri bunun için eğitiliyoruz. Daha önce pek çok yaşam formuna karşı göreve gönderildi biz ve bizden öncekiler. Şimdiki görevimiz ise Dünya'yı kurtarmaktı. Olası en az hasarla.

"İnsanlar dedikleri kadar vahşi mi? Sana zarar vermelerini istemiyorum." Dedi korkuya boğulmuş bakışlarıyla. Korkularını anlayabiliyordum çünkü bende korkuyordum; sonunu bilmediğim bir yola adım attığım için en çok da onu arkamda bırakacağım için korkuyordum

"Görev bu April, Dünya'yı kurtarma görevi. Evrenin iyiliğini istiyorsak bu uğurda birilerinin bir şeyler yapması gerekiyor."

Elimi April'ın kahverengi düz saçlarında gezdirirken içimde derin, derin bir yara ilk gün yaşattığı acıyla bir anlık nefesimi kesti. Dört yıl öncesiydi. Annem ve babam Dünya'ya gizli olarak gönderilen koloni için görevlendirilen ekiplerden biriydi. O gün, bugün kadar hüzünlü olmadığımı hatırlıyordum. Onlar kontrol ekibinde olup gönüllü Laikanların yerleştirilmesi ve denetiminin sağlanması ardından birkaç ay içinde geri döneceklerdi. Bu yüzden içim rahattı çünkü buna alışıktım. Her zaman olduğu gibi kısa bir süreliğine görevlendirilmişlerdi ve döneceklerdi. Ben buna öyle inanmışken 2 gün sonra bir haber geldi. Onları öyle mutlu bir şekilde uğurlamışken o 2 günün ardından geminin patlaması üzerine hayatlarını kaybettiklerini duyduk. İşte, işte şu anda o acıyı yaşıyordum. Kimsesizlik bir anda ruhumda kol gezdi. İkimiz zaten kimsesizdik, şimdi ise bir hiç mi olacaktık?

Liderimiz biz ve bizim gibilere ailelerimiz adına kucak açmıştı. Her bir acıya bürünmüş ruhu karanlıklarından çıkartıp onlarla nasıl baş edebileceklerini öğrettiler. Bizi daima daha güçlü kılmak adına tüm desteklerini sundular. Tehlikeli, zor durumlara karşı geçebileceğimiz tüm eğitimlerden geçtik. Simülasyonlar, ruh dengesi, dövüş teknikleri, savunma aletleri, pozitif bilimler, evren dilleri ve daha birçok alanda sınandık.

"Seni seviyorum." Dedi titreyen sesiyle. Ağlamak üzere olduğunu biliyordum ama ağlamasını istemiyordum çünkü eğer o ağlarsa ben daha fazla üzülecektim. Güçlü durmak en büyük silahımız olmalıydı.

Sevdiğin birini geride bırakmak zor bir durumdu, hele de bu hayattan sahip olduğun onca az kişiden birisiyse.

Dizlerimin üzerine inip onunla aynı göz hizasına geldim. "Bende seni seviyorum bir tanem ama ağlamak yok tamam mı?"

Dolmuş gözlerini tavana çevirdi ağlamamaya çalışıyordu fakat çoktan süzülmeye başlamıştı göz yaşları. Gözyaşlarıyla ıslanan yanaklarından, alnından, küçük çenesinden öptüm onu. Ve onun güzel yaşlarını hızla sildim, böyle anlarda sanki her yerden dadı Elizabeth'in çıkacağını düşünüyordum.

LAİKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin