Erzurum'a Telefon Var

60 7 9
                                    

Meliz, uzun zamandır yapmadığı bir şeyi yaptı. Varlığıyla yokluğu belli olmayan erkek arkadaşını telefonla arayıp hafta sonunu birlikte geçirmek istediğini söyledi. Üniversite yıllarında tanıştığı sevgilisi Harun, okul bittiğinde Erzurum Devlet Hastanesi'ne atanmıştı. Meliz İzmir'e döndükten sonra sıkça görüşemiyor, birbirlerini görmeden ilişkilerini devam ettirmeye çalışıyorlardı. Birkaç özel gün dışında bir araya gelemiyor olmaları ilişkilerini her geçen gün daha da yıpratıyordu. Meliz, her problemde alttan alan taraf olmaya gayret eder, sıkıntıları onarıp ilişkilerinin yürümesini sağlardı.

Yine aradan 4-5 ay geçmesine rağmen Harun'dan ne bir ses, ne de bir mesaj vardı. Artık daha fazla dayanamayacağını anlayan Meliz, Harun'la görüşüp ilişkilerini gözden geçirmeye karar vermişti.

Telefon uzun uzun çaldıktan sonra açtı Harun. Sesi kötü geliyordu. Titreyen bir tonla "Alo" diyebildi sadece. Meliz onun ne kadar ilişkisine sadık biri olmadığını düşünse de her görüşmesinde ona "hayatım" diye hitap eder, Meliz'e karşı saygıda kusur etmezdi. Onu her defasında kendine bağlamayı çok iyi bilen biriydi Harun. Bir şeylerin ters gittiği çok belliydi. Meliz, uzun zamandır görüşememenin verdiği rahatsızlıkla samimi kelimeler kullanmaktan kaçarak konuşmak niyetindeydi. Tedbirli bir ses tonuyla Harun'a cevap verdi.

+ Alo Harun? İyi misin? Sesin kötü geliyor.

- Bu gece aniden midemden rahatsızlandım. Daha sonra konuşsak olmaz mı Meliz?

+ Peki. Yardıma ihtiyacın var mı?

- Yok yok. Ben ilgilenirim kendimle. Hastaneye geldim şimdi. Bir şeyim yok merak etme.

+ Tamam. Merakta bırakma beni olur mu? Kendini iyi hissettiğinde görüşmemiz lazım. İkimizi de ilgilendiren önemli bir konu konuşmalıyım seninle.

- Olur. Ararım seni. Kapatmak zorundayım.

...

Telefona son cevabı verme fırsatı bırakmadan yüzüne kapatmıştı Meliz'in. Meliz kendini ilişkileri hakkında konuşmaya hazırlamışken, karşılaştığı bu tablo düşüncelerini değiştirmişti. Çünkü Meliz yufka yürekli bir kadındı. Harun böyle zor bir durumdayken başka bir şey düşünmesine olanak vermeyen bir kalbe sahipti.

Harun, acaba gerçekten hastalanmış, hastaneye gitmiş miydi? Telefonu bir an önce kapatma telaşı sağlık sorunu ile ilgili miydi?

Meliz ondan gelecek olumlu bir haberi beklemeye koyuldu. Bir yandan hastanedeki odasında kontrol edilmeyi bekleyen evrakları incelerken, bir yandan da telefonunu kontrol ediyor, Harun için endişe ediyordu.

Harun, ilişkisi için bugüne kadar hiç fedakârlık göstermemiş bir adamdı. Meliz'e en yakın Ege köylerine tayin isteyecek kadar hizmet süresi olmasına rağmen, Erzurum'da kalmasının ikisinin de faydasına olacağını yineliyordu hep yeri geldiğinde.

Üniversitede beraberliklerinin her anında, okul bittiği gibi birlikte ev tutup yaşama hayali ile yanıp tutuşan Harun'un düşünceleri neden değişmişti? Erzurum'a onu bu kadar bağlı kılan bir sebep olabilir miydi?

Tüm olan bitenin arasında Meliz'in telefonu çalmaya başladı. İncelediği dosyaların arasından telefonu hızlı bir şekilde bulup çıkardı. Harun'dan bir haber bekleyen Meliz'i arayan bu kez Muhasebeci arkadaşı Güldane'ydi.

Güldane, Meliz'in İzmir Kız Lisesi'nden sınıf arkadaşıydı. Akhisar'dan yatılı olarak İzmir'e okumaya gelmiş, liseyi bitirdikten sonra okumayıp Bayraklı'da bir pastanenin muhasebesinde çalışmaya başlamıştı. Meliz üniversiteyi okuduğu yıllarda sıkça yanına gider, ondan ayrı geçirdiği zamanlarda hiç keyif almazdı. Meliz'den ayrı kalmamak için Akhisar'a dönmeyip İzmir'e yerleşmişti. Meliz İzmir'e döndüğünde en çok sevinenlerden biriydi Güldane. Haftanın üç günü bir araya gelip, evde baş başa sohbet edip Candan Erçetin dinlerlerdi gün ağarıncaya dek. Güldane Candan Erçetin için isteseler canını bile verebilirdi. Öyle çok seviyordu. Hal bu ya, gel zaman git zaman Meliz'i de bağlamıştı Candan Erçetin şarkılarına...

Yine Meliz'i özlemişti Güldane. En son 2 gün önce görüşmüşlerdi. Uzun bir zamandı bu ikisi için de. Mesai bitmek üzere ofiste bir karton bardağa sıcak çayını koyup Candan'ın "Elbette" şarkısını çalmaya başladı. Bir eliyle sesi hafifçe artırırken, telefonu eline alıp bu anı paylaşmak için Meliz'i aradı...

- Melizim.. Canım nasılsın?

+ Gülişim iyiyim. Görüşemedik ya dün?

- Evet, canım ofisteydim tüm gece. İşleri yoluna koydum. Eğer müsaitsen bu gece bende bir kahveye ne dersin?

+ Olur canım benim. Şu an nasıl ihtiyacım var konuşmaya bilemezsin. Anlatacaklarım var sana.

- Çok merak ettim şimdi bak. Sabırsızlanırım, erken gel.

+ Tamam. Bir saate kadar çıkıp sana gelirim. Bu arada fonda yine Candan çalıyor, şaşırmadım. :)

- "Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım. Elbette daldan dala konup sonra uçacağım..." :)

+ Tamam, tamam şarkı söylemeyi bırak hadi akşam görüşürüz. Hoçakal Güliş.

- Hoşçakal Melizim.

Birbirlerini öyle çok seviyorlardı ki. Tüm dertlerini hiçbir şey saklamadan aralarında paylaşır, tüm sırlarını bilirlerdi birbirlerinin. Meliz, Harun'dan bir telefon beklerken daha fazla gücü kalmadığını anlayınca işleri öylece masasında dağınık bırakıp çıkmak istedi.

Harun, beraber çekildikleri bir fotoğrafı çerçeveletip altı ay önce Meliz'in yanına geldiğinde ona armağan etmişti. Masasından bir an bile ayırmadığı fotoğraf çerçevesini bir hışımla masasının üzerinden alıp çantasına koydu. Sakin ve yavaş adımlarla odasından ayrılıp Güldane'ye doğru yola koyuldu.

Telefonda kulağına yer eden şarkının bir bölümünü mırıldanarak, Harun'la geçirdiği güzel günleri anımsayarak, İzmir'in denize çıkan Alsancak sokaklarının kaldırımlarında yoluna ilerliyordu.

"En derin yaralar kapanıyorsa,

En büyük acılar unutuluyorsa,

Neden korkulur hayatta söyleyin bana..."

RefikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin