Çevreme bir göz gezdirdim. Herkes derin derin uyuyordu. Nüva her zamanki gibi horluyordu.Sesi tepelerde yankılanıyordu. Bir süre sonra tamamen uykudan uyanmış olanları hatırlamaya başladım.Sanırım kötü bir kabus gördüm ve kendi sesime uyanmıştım. Düşünmeye devam ettikçe gördüğüm kabusları hatırlamaya başladım. Kötü, kötülük, karanlık herşey karanlık. Agartha'nın üzerinde kara bulutlar ve sürekli tekrarlanan ürpertici bir ses. Bunlar sadece bir kabustu. Olanları kimseye anlatmamaya karar verdim. Sonuçta onları telaşlandırmaya gerek yoktu. Aslı olmayan kabuslar yüzünden korkmalarını da istemiyordum. Tekrar uzandım ve uyumaya koyuldum. Fakat gördüklerimi benliğimden atamıyor ve uyuyamıyordum. Sanırım tekrar kabus görmekten korkuyordum. Gözlerimi her kapattığımda karanlığın yaklaştığını ve bizi içine çekmek istediğini hissediyordum. Sanırım bu kabus beni çok etkilemişti. Uyumamaya karar verdim. Zaten gün doğumuna pek birşey de kalmamıştı. Ellerimi başımın arkasında birleştirip gökyüzünü seyre daldım. Çok geçmedi kısa bir süre sonra güneş tepeden gözükmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra da arkadaşlarım uyandılar. Minerva;
- Her zamanki gibi erkenden uyanmışsın? Uykuyla ne alıp veremediğin var senin? Tam olanları ağzımdan kaçırıyordum ki kendime hakim oldum.
-Bilmiyorum heyecandan olsa gerek uyku tutmadı gece. Hem yeterince uyudum. Uykusuz değilim. Asıl siz çok şey kaçırdınız. Dün gece gökyüzü harikaydı. Bütün yıldızlar anlaşmış ışıklarını daha da kuvvetlendirmişti sanki. Neyse oyalanmadan birşeyler yiyelim. Uykusuzluktan değil ama açlıktan bayılabilirim sanırım.
Tekrar yola koyulmuştuk. Büyülü Lonteus ormanını güvenli ve hızlı bir şekilde geçmiştik. Agartha'ya yaklaşıyorduk. Karşıda görünen tepeleri geçtikten sonra Agartha' yı kolaylıkla görebilecektik. Agartha' ya yaklaştıkça kabuslarım gözümde canlanmaya başladı. Gerçekten Agartha tehlike altındaysa, ya biz yokken şehir düşmanlar tarafından yıkılmışsa, ya ailelerimiz esir alındıysa daha da kötüsü öldürüldüyse, ya ya ya. Sanırım bir kabusu çok abarttım. Bu düşüncelerle aklımı oyalarken arkadaşlarımla mesafeyi fazlasıyla açmışlardı. Ceres geride kaldığımı farkederek alaylı bir şekilde;
- Haydi Ambriel haydi! Geride kalıyorsun. Yıldızları düşün. Biz dinlenmek için uyurken izlediğin o güzel gökyüzünü düşün.Senin için yavaşlayacağımızı düşünüyorsan yanılıyorsun. Haydi yürü gökyüzü hayranı.
Ceres' in dediklerini gülümseyerek dinliyor herhangi bir cevap vermiyordum.Rüzgar yeterince esiyordu.Rüzgarı arkama alarak çok hızlı bir şekilde yanlarından geçip mesafeyi epeyli açtıktan sonra durdum.Bu sefer ben alaylı bir şekilde;
- Anlamadım Ceres az önce birşeyler mi söylüyordun? Konuşmayı bırak haydi geç kalıyoruz. Geç kalırsak Efendi Erelim' e hesap vermemiz gerekecek. Senin yavaş yürümenden dolayı geç kaldığımızı söylememi istemezsin değil mi? Ceres' in yüzü sinirden kırmızıya dönmüş sessiz bir şekilde söylene söylene hızını arttırdı. Tüm bu olanları Minerva ve Nüva küçük bir tebessümle takip ediyor herhangi bir şekilde olaya müdahale etmiyorlardı. Belli ki onlar da çok eğleniyorlardı.
Çok zaman geçmeden tepelerin zirvesine yaklaşmıştık. Kalbim her zamankinden daha hızlı atmaya başlamıştı. Hızımı düşürdüm yavaş yavaş zirveye doğru ilerlemeye devam ettim. Birden gözlerimi kapattım ve derin bir soluk aldıktan sonra koşar adımlarla zirveye çıktım. Gözlerimi aniden açtım. Agartha karşımdaydı;
- Çocuklar Agartha' yı görüyor musunuz. Bıraktığımız gibi hiçbirşey olmamış. Hala aynı güzellikte. Gökyüzünü görüyor musunuz? Harika değil mi? Bu söylediklerim karşısında durup birbirlerine kısa bir süre baktıktan sonra Ceres;
- Ne saçmalıyorsun Ambriel. Agartha işte bildiğimiz Agartha. Ne bekliyordun? Sadece çok kısa bir süre Agartha dışına çıktık. Ama sanırım sen Agartha' yı çok özlemişsin.Haydi saçmalamayı kes ve yürümeye devam et. Efendi Erelim' in bağrışmalarını duyar gibi oluyorum.
Mutluydum hem de çok. Gördüklerim sadece basit bir kabustu.Koşar adımlarla ilerlemeye devam ettik. Evlerimize gitmeden hemen tapınağa doğru koyulduk. Gerçekten de Efendi Erelim bizi kapıda bekliyordu. Tapınağın önüne vardığımızda hemen Efendi Erelim' in önünde diz çöktük. Başlarımız yere doğru eğik, Efendi Erelim'e bakmaya cesaret edemiyorduk.Efendi Erelim boğazını temizledikten sonra;
- Kaldırın kafalarınızı yerden. Öğlenden önce gelmeniz gerektiğini bilmiyor muydunuz? Neden geç kaldınız? Mazeretinizi fazlasıyla merak ediyorum. Haydi söyleyin bakalım. Her ağızdan farklı mazeretler çıkıyor, büyük bir kargaşaya neden oluyorduk. Efendi Erelim ise bu halimize daha fazla dayanamadı ve güçlü bir kahkaha atmaya başladı. Olduğumuz yerde kalakalmıştık. Efendi Erelim;
- Sizi şapşallar sizi. Sadece şakaydı. Bırakın geç kalmıyı, gelmeniz gereken günden bir gün önce geldiniz.Sizinle biraz alay etmek istedim sadece.Efendi Erelim gülmesini sürdürmeye devam etti. Biz ise şaşkın bir mutlulukla öyle kalakalmıştık.Efendi Erelim' i bu kadar neşeli görmek pek mümkün değildi.Efendi Erelim;
- Haydi kalkın yerden. Üstünüzdeki tozlardan arının, temizlendikten sonra sizi ön bahçede huzuruma bekliyor olacağım.Sallanmayın, haydi acele edin.
Hızlı bir şekilde temizlendikten sonra hemen ön bahçeye doğru ilerledik.Efendi Erelim çok sevdiği kırmızı ateş ejderhası figürlü porselen bardağıyla çay içiyordu. Bize yolculuğuz hakkında çeşitli sorular sordu. Yolculuğumuzun bize bir faydasının dokunup dokunmadı hakkında bilgiler edindi. Yolculuğumuz boyunca yaşadıklarımızı herkes kendi ağzından anlattı. Efendi Erelim' e sırayla güçlerimizi gösterdik. Bizdeki bu olumlu değişiklik karşısında şaşakalmıştı. Bize her zaman güvendiğini ve güvenini bir an olsun kaybetmediğinden bahsetti. Yolda Arache ile karşılaştığımızı ve kendisini özlediğini ziyarete gelmesi gerektiğini söylediğini ilettik. Arache ismini duyunca yüzünde anlamsız bir mutluluk bürünmüştü. Çok mutlu olduğunu ve en kısa zamanda ziyaretine gideceğini söyledi. Uzun uzun konuştuktan sonra Efendi Ereim bize oturmamızı söyledi. Hızlı bir şekilde yerleştikten sonra Efendi Erelim;
- Hemen konuya girmek istiyorum. Sizi buraya çağırmamın sebebi "Kutsal Yüzyıl Festivali".Hepiniz için bu ilk festival olacak. Bu festival en kutsal festivalimizdir. Tanrılarımıza adaklar sunar, onlar için dua eder, bizi korumaları için onlara yakarışlarda bulunuruz. Her Agartha'lı bu festivale katılmak zorundadır. Festivale katılmayanlar bir sonraki Kutsal Yüzyıl Festivali' ne kadar lanetlenir. Şansızlık, uğursuzluk, kötülük ve bela başlarından hiç eksik olmaz. Festival için her zamanki dokuz dağın gizli vadisinde bulunan "Emanu-el Tapınağı" 'na yolculuk yapacağız. Yol için gerekli hazırlıklarınıza başlayın. Kolay olmayan bir yol olacak ona göre iyice dinlenin.
Mutluluğumuzu gizleyemiyorduk.Her haliyle yüzümüzden okunuyordu sevincimiz.Emanu-el Tapınağı' na gitmeyi hepimiz çok istiyorduk.Orada ruhani dünyayla olabildiğince bütünleşmek mümkün. Tapınak büyüleyici bir güzellikte. En eski çağlarda eski krallıklar zamanında yapılmış bir tapınak.Kubbeleri tamamen altından yapılmış, duvarları en değerli taşlarla kaplı, çevresinde çok nadir bitki ve hayvanlarla dolu olan bir tapınak.Orada bulunan her cisim kutsal ve zarar vermeye kalkışanlar büyük cezalarla karşı karşıya kalır. En önemlisi ise tapınağın en büyük kubbesinde yer alan Achernar Yıldızı'nın kalbi. Bu bize Tanrılar tarafından bahşedilen büyük bir lütuf. Canlılığın kaynağıdır.
Evlerimize doğru ilerlemeye koyulduk.Kısa bir vedalaşmadan sonra herkes evinin yolunu tutmuştu. O büyük günü hepimiz sabırsızlıkla bekleyecektik.