Bölüm İthafı; bkvswe
---
Okulun bahçesine oturmuş kardeşine yazılan mektubu kopyalıyordum. Bu defter bittiğinde, yazdıklarım ile ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat yok edilemeyecek kadar değerli geliyordu bana. Ayrıca mektubu yazan kişi benim direk götüreceğimi nasıl tahmin etmişti? Yarım elmam gibiydi.
Okulun kapısında gördüğüm saat doğru ise dersin başlamasına sadece yarım saat kalmıştı. Keşke kardeşinin bir resmi olsaydı. Onu bulmam daha kolay olurdu.
Bir saate yakın bahçedeki bankta oturdum. Tüm öğrenciler önümden geçip giderken ben kendi okulumu aksattığım için akşam nasıl hesap vereceğimi düşünüyordum. Ayrıca çantamdaki son sandviçi de yemiş bitirmiştim. Kardeşine mektubu verecek, ona sarılacak ve geri dönecektim.
Adreste yazılı olan sınıfa ilerledim ve teneffüsün zilini duyana kadar orada bekledim. Kimsenin dışarıya çıkmasına vakit tanımadan sınıfa girdim.
"Yalçın Soğuk bu sınıfta mı?"
Sınıfın çoğu bir kişiye bakınca, aradığım kişiyi bulduğuma emin olmuştum. Kocamandı. Eğer bir kardeş ise onun küçük olması gerekiyordu. En arkada, oturduğu sıradan kalktı. Elleri cebinde yanıma kadar geldi.
"Benim."
Elimde tuttuğum kağıt parçasını gösterip "Benimle dışarıya gelir misin?" diye sordum. Beklediğim şey 'tabi geliyorum' gibi bir şeydi.
"Sen kağıdı bana ver, ben sana cevabımı sonra söylerim."
"Sen gerçek misin? Takip et beni!" Kolundan tutup ondan en az 20 santim kısa boyumla sürüklemeye başladım.
"Sana aşk mektubu yazmadım. Aslında şuan bunu böyle getirdiğim için pişman oldum bile ama sana sarılmak zorunda olduğum bir gerçek var onu da sonra konuşuruz. Kütüphane, güzel ve sessiz. Gir içeriye."
Bana itaat edip içeriye girdi. Bana vurmasından korkmuştum ama yapmadı. Kütüphanedeki masalardan birinin üzerine oturup kollarını göğsünde kavuşturdu. Benden büyük olamazdı değil mi? En fazla aynı yaş olurduk.
Cebime soktuğum mektubu yeniden çıkartıp ona uzattım. Tek kaşı havada kağıdı aldı ama okumaya başladığı ilk saniye surat ifadesi değişti. Okumaya devam etmeden bana baktı.
"Abim bunu sana nasıl verdi?"
"Bir defter tutmuş. Ölmeden önce yazdığı mektupları ve o mektupların sahiplerini yazmış. Benden de mektupları sahiplerine iletmemi istiyor."
Yeniden kağıda baktı ve dakikalar boyunca gözlerini o defterden ayırmadı. Tekrar, tekrar ve tekrar okuyor gibiydi. Gülerek bana baktı.
"Bu mu? Sadece bu kadar mı? Devamı yok mu? Sarhoşken yazdığı birkaç satır mı? Ceseti bile bulunmamışken, ben onun yaşadığına inanırken bana yapabildiği sadece bu birkaç satır..."
O an abisinin istediğini yaparak ona sarıldım. "Her şey güzel olacak."
O koca görünüşlü çocuk ağlamaya başladı. Ben sadece bir kez sarılıp geri çekileceğimi ve sonra da gideceğimi düşünmüştüm ve abisinin neden ona sarılmamı istediğini anlamamıştım. Mektubun içindekileri şimdi anlıyordum. Sarhoş falan değildi. Kardeşine ne kadar mükemmel olduğunu anlatması, ona veda etmesinden daha kolay olacağını düşünmüştü. Daha acısız olacağını düşünmüştü.
Defterin sahibine eve gidince özür dilediğim bir mektup yazacaktım ve onu yakacaktım.
"Her şey güzel olacak. Hayallerin ile sen, abinin gururu olacaksın."
Kafasını salladı ve ağlamasını kesti. Erkekler ağlamaz sözünü saçma bulurdum ama bu yakınımda biri ağlamamıştı. Özellikle bana sarılıp ağlayan bir erkeğe hiç denk gelmemiştim. Yapabilecek hiçbir şey düşünemiyordum.
"Başka mektup? Bana başka mektup yazmış mı? Kaç tane mektubu var? Onları görebilir miyim? Bu arada, ismin ne?"
"Bir mektubu iletmeden diğerine geçemem ve maalesef sana gösteremem. Eğer başka bir mektup daha bulursam emin ol bizzat sana getireceğim."
"İsmin?"
"Yaşam."
"Ölü birinin mektuplarını ileten Yaşam. Teşekkür ederim."
Gülümseyerek arkamı döndüm. Bir görevim daha bitmişti. Mektuplar sahiplerine ulaştırılmış, bir sonraki mektup için trene binmeyi bekleyecektim. Bu kez babasına yazmamıştır umarım. Bir yakın akrabayı daha kaldıramazdım. Kütüphane kapısını kapatırken, kardeşinin sesiyle kapı aralığından ona döndüm.
"Yaşam! Bana telefon numaranı ya da adresini verir misin? Belki sormak istediğim ya da senin sormak istediğin bir şey olur. Abimi en iyi ben tanırım."
Mantıklıydı. Yaşadığım şehir ve telefon numaramı vermemde bir yanlış yoktu. Ayrıca bilmediğim bir şey daha vardı. Telefon numaramı ve şehrimi söyledikten sonra sorumu sordum.
"Abinin ismi ne?"
Telefonundan kafasını kaldırıp bana baktı. "Mektuplarda yok mu?"
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Çınar."
Çınar, Çınar Soğuk.
"Neden öldü?"
"Öldüğünden bile emin değildim sen mektubu bana verene kadar."
Daha fazla soracak sorum yoktu. Oradan sessice ayrıldım. Okula geç bile olsa gidebilirdim. Dersimin başlamasına sadece dakikalar kalmıştı fakat imza atmak için son dakikaya kadar müsaadem vardı. Okuldan çıktıktan sonra birkaç kere kaybolarak tren istasyonunu buldum. Dönüş biletimi aldım fakat trenin kalkmasına bir saat vardı.
Trene girip, koltuğumu buldum. Çantamdan defteri çıkartıp bir sonraki sayfaya baktım.
"Davranışlarımı anlamak zor ama sanırım ama bunu başardığında hissettiklerimi de anlamış olacaksın."
Normal miydim? Tüm bu mektupları ve insanları kendim uyduruyor olma olasılığım kaçtı? Neden her cümlesi benim düşüncelerime cevap gibi yazılıyordu.
Bir sonraki mektuba geçmeden önce çantamdan bir kağıt çıkarttım ve şuan düşündüklerimi yazdım.
Sevgili Çınar,
Aynı düşünüyoruz. Ne zaman ben bir şey düşünsem bana cevap olarak bir yazı yazıyorsun. Sonumun sen gibi olabileceğini düşünüyorum aslında. Ben de yüzücü olmak isterdim ama hayır, ben hemşire olmalıymışım. Kızların yapabileceği mesleklerden biri buymuş ve bana bu yakışıyormuş.
Eğer sonumuz benzerse orada buluşabilir miyiz? Ben de sen gibi bir defter yazmalı mıyım? Aslında sormak istediğim başka bir şey var.
Hayallerim öldüyse eğer ben de ölmeli miyim?
Sevgilerle Yaşam.
Kağıdı katlayıp cebime koydum. Eve gidince bu kağıt parçasını yakacaktım, istediği buydu. Sırada ikinci mektup vardı. Bir sonraki sayfayı çevirdim ve bu kez istediğim olmuştu bir akrabaya yazılmamıştı. Hatta bir canlıya bile yazılmamıştı.
Sevgili Kadeh,
Senden özür dilerim. Seni mükemmel bir takımdan ayırdığım ve kırdığım için çok özür dilerim. Kardeşime sarhoş olduğumu söylemiştim ve kardeşime yalan söylemek istemediğim içtim. Biraz fazla mı kaçtı? Seni duvara fırlatmak istememiştim. Samimiyim.
Sadece bir an beynim seni duvara fırlatmamı söyledi. Sonradan seni yapıştırmak istedim ama lanet olası parçalarından biri eksik ve diğeri de elimi kesti. Sana benzeyen diğer takımdaki bardaklar benden intikam almaya çalışırsa onları da kırmak zorunda kalacağım için de senden yeniden özür dilerim.
Ayrıca... Ben öldüğüm zaman sen de beni orada duvara fırlatır mısın? Bunu yapmazsan sevinirim.
Sevgilerle, Seni Kıran Kişi
Not: Sevgili insan, bunu lütfen yak, bunu yazdığımı hatırlamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümden Önceki 100 Mektup
Teen FictionBu hikaye 30.04.2016 tarihinde yayınlanmaya başlanmıştır. ---- Sevgili insan, Eğer bu kitabı bulduysan senden istediğim iki şey olacak. Yazdığım mektupların hepsini okumanı ve mektubu sahiplerine ulaştırmanı istiyorum. Ve eğer mektubu yazdığım kişiy...