Kurgu için 100 tane mektup yazmayı düşünüyordum aslında ilk başlarda ama bunu beni tatmin etmeyeceğini geçen bölümde fark ettim. Zaten yazmaya başlarken kesin ben yüz mektup yazacağım ve bu fikirden vazgeçmeyeceğim falan demiştim ama sonrasında kesin bir kurgu yapmayacağımı, yazdıkça nasıl devam ederse ben de öyle yön alacağıma karar verdim. Sonu ben bile bilmiyorum!
Bir sonraki bölüm de değişen fikirlerim ile bir bölüm yazacağım. Umarım sınavlarınız bitmiştir ve güzel bir yaz tatili için hazırsınızdır. Bu arada havalar gerçekten 'ESMİYOR!'
İyi okumalar
---
Yalçın mektubun devamının olup olmayacağını bekledi. Bir sonraki sayfaya baktığında sadece adres gördü ve sanırım onda biraz daha hayal kırıklığı yaratmıştı.
"Sadece bu kadar mı? Senin görevin bu mu yani? Abimin yazdığı mektupları bir kurye gibi başkasına mı ulaştırıyordun?"
Kafamı olumlu anlamda salladım zaten böyle olduğumu ona birçok kere söylemiştim. Ben sadece kurye yerine postacı lafını kullanıyordum. Daha samimi geliyordu.
"Abimin ne istediğini boş ver bugün bu kitabı bitireceğim."
Yalçın bir sonraki sayfaya bakarken elinden defteri almaya çalıştım. Bu benim görevimdi. Ona en başında göstermem bile hataydı!
"Yaşam görmüyor musun? Abim yaşıyor olabilir ve ona en yakın olan şey bu mektuplar. Eğer abim sen bu mektupları ulaştırmaya çalışırken ölürse çok mu mutlu olacaksın?"
"Yine de bu yanlış! Mektupların okunması için bir sıra var. Önce okunmalı, sahibine ulaştırılması için bir şeyler yapılmalı ve sonra yeni bir mektup okunmalı."
"Sana söz veriyorum. Bu mektupların hepsini bugün okuyup yarın sahiplerine ulaştıracağız. Lütfen."
Yalçın, deftere sıkıca sarılmış tüm umudunu parmaklarının arsında tutuyordu. Ben ise bunu yapmak istemiyordum defterin hepsini okumak istemiyordum. O defter benim aylarımı alacakken şimdi bir günde bitemezdi. Zaten onlarca mektubu ve onlarca sözü nasıl bir gün içerisinde okuyabilecekti?
"Hepsi değil. Hepsini okumanı istemiyorum. Gerçekten ilgimizi çeken bir mektup oluncaya kadar okuyabilirsin sonrasında o beklediğimiz mektubu görünce bırakacağız. Bugünlük bu kadar yetecek."
Yalçın kafa sallarken diğer sayfadaki sözü okudu.
"Bir defa olsun sonunu düşünmeden dilediğini yap. Hayat, baskı altında geçirmek için çok kısa."
Tamam, bu kez dilediğimizi yapıyorduk zaten. Bir sonraki mektuba geçtik. Yalçın mektupları ben gibi yavaşça okumuyordu parmaklarını kelimeler arasında gezdirip bir şeyler arıyordu ama o bile ne aradığını bilmiyor gibiydi.
Sevgili Öğretmenim, Sevgili Balığım, Sevgili Piyanom ve Sevgili Günışığım... Birçok mektup geçerken dakikalar da geçiyordu. Akşam yemeğinden önce evde olmalıydım. Dakikalar geçtikçe umutlar da sönmeye başlamıştı ki bir sonraki sayfaya yazılan Sevgili Kendim, mektubunu görene kadar.
Sevgili Kendim,
Camın karşısından geçen gemiler neden bu kadar küçük görünüyordu? Yoksa ben mi çok yüksekleydim. Ya da onlar mı çok uzakta? Sanırım ikisi de doğruydu. Telefonumun çalmaması mıydı gerçek olan yoksa telefonumun kapalı olduğu mu daha gerçekti?
Kime göre gerçekti? Neye göre gerçekti? Ben kime göre iyi biriydim? Ben neden iyi biriydim? Mumum neden çok geç sönmüştü? Rüzgar bile kabul etmiyordu beni.
Umarım bu manzaraya tekrar gelirim. Tüm denizin, tüm gemilerin ve tüm balıkların ayaklarımın altında olmasının hazzını yaşayana kadar burada kalacağım. Ölmek için harika bir tepe gibi gözüküyor. Mektubu okuyan sevgili insan, bugün ölmek için çok güzel bir gün.
Sevgilerle, Hayalleri Olmadan Ölen Kişi
Yalçın bir sonraki sayfaya baktı. Bu kez adres yoktu. Yakılacaklar arasına bir tane daha mektup eklenmişti.
"Pek ya adres olmayanlar? Adres olmayan mektupları ne yapıyorsun?"
"Yakıyorum. Biraz ateş ve sonra yok oluyorlar."
Mektubun ondan sonraki sayfasında bir söz vardı. "Nefes kadar yakın olsam da yine bir nefes kadar uzağım. Nefesin ne kadar uzaklara gidebilir?"
Yalçın, uzun saçlarını karıştırarak bağırdı. Bu durumdan en çok hoşnut olmayan kişi o olmalıydı. Ben yine yaşananları bir kenara çekebilirdim ama o... O tamamen bir duruma odaklı gibiydi.
"Peki, şimdi düşünelim. Tüm denizin ayaklarının altında olduğu ve her şeyin küçücük gözüktüğü bir yer. Neresi?"
Çok yüksek olması, büyük bir ev olabileceğini düşündürttü bana. Şehirdeki en büyük apartmanları araştırdım ama denize yakın olan evler genellikle müstakil ve çok da büyük değildi.
Sonrasında Yalçın'ın şehrindeki deniz kenarında olan evlerin ardından kocaman gözüken bir fener gördüm. Gördüğüm tüm fenerlerden daha büyüktü. Hemen internette o feneri araştırdım. Yalçın da kafasını olabildiğince telefonuma yaklaştırmış, feneri inceliyordu.
Yazılana göre bu fener yıllar önce bir seri katilin kurbanlarını kaçırdığı ve tutsak ettiği bir günah eviymiş. Adam yakalanmadan önce bu fenerden atlayarak denize karışmış, herkes onun hala yaşadığını düşünüyormuş ve fenere geri geleceğini düşündükleri için onu bir müze haline çevirmişler.
Katil her zaman yuvaya geri döner.
Polislerin her gün kapıda beklemesi ve orada ölen canların ruhu için gelen insanlar, fenerde mum yakıp dileklerini söyledikten sonra mumun, rüzgar tarafından söndürülmesini bekliyorlarmış. Batıl inanç değil miydi bu?
"Abin burada gidecek türden biri miydi?"
"Bilmiyorum ama ben olsam giderdim. Nasıl böyle bir yeri daha önce duymadım?"
"Özgür burada ne dilemiş olabilir?"
"Bilmiyorum ama ben o fenere gidiyorum. Geliyor musun?"
Defteri çantama koyduktan sonra saatime baktım. Yalçın da getirdiği kutuyu tekrardan düzenliyordu.
"Gelmek isterdim ama bugün imkansız. Artık eve gitmek zorundayım."
Yalçın kutusunu toplamışken ben de kendimi toparladım. Neredeyse iki saattir burada oturuyorduk. Böyle bir yerde iki saat boyunca yerde oturacağımı hiç düşünmemiştim.
"Henüz ehliyetim yok bu yüzden seni arabayla evine bırakamam ama sana eve kadar eşlik edebilirim. Ayrıca bugün bu şehirde bir otelde kalacağım. Yarın sabah benimle fenere gelir misin?"
Bizim eve kadar yürürken Yalçın'ın bir şeyler anlatmasını bekledim ama biz yürürken çıkan tek ses adımlarımızın sesiydi. Evimden bir ev önce durdum ve Yalçın'a döndüm.
"Buraya kadar yeterli. Şu ev de oturuyorum. Yarın görüşürüz. Ben sana, sana mesaj atarım."
Elimi mi uzatmalıydım? Elimi uzatsam o da sıkardı ve giderdi ama bu ne kadar saçma görünürdü? Belki de hiçbir girişimde bulunmamalıydım.
Ben veda etmek istercesine elimi havaya kaldırdım ama Yalçın kollarını bana sararak kısa bir süre sarıldı. Ardından hızla kendini geri çekti ve gülümsedi.
"Yarın görüşürüz Yaşam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümden Önceki 100 Mektup
Teen FictionBu hikaye 30.04.2016 tarihinde yayınlanmaya başlanmıştır. ---- Sevgili insan, Eğer bu kitabı bulduysan senden istediğim iki şey olacak. Yazdığım mektupların hepsini okumanı ve mektubu sahiplerine ulaştırmanı istiyorum. Ve eğer mektubu yazdığım kişiy...