Voleybol antrenmanımın bitmesi için dakikaları kovalıyordum. Çıkar'ın kardeşi Yalçın geldiğini haber veren mesajı atalı bir saat olmuştu. Okulun voleybol takımındaydım ve her okul sonrasında bir saat boyunca antrenman yapıyorduk. İlk defa bu kadar zor geliyordu. Dün antrenmana kalmadığım için koçtan da azar işitmiştim.
Sadece birkaç dakika kalana kadar elimdeki topu yere düşürüp durdum ve sürekli onu almaya gidip zaman öldürmeye çalışıyordum. Yalçın'ın ne bulduğunu neden abisinin yaşadığını düşündüğünü merak ediyordum.
"Topları yerine koyup soyunma odasına gidin!" Koçun sesiyle herkes toplarını selenin içine bıraktı.
Ben topu bırakırken koç bana tek kaşı havada bakıyordu. "Bugün berbattın Yaşam."
Sadece gülümsemek ile yetindim ama koç, gülümseyişime daha fazla kızmış gibi duruyordu. Koşarak soyunma odasına gittim. Yapabildiğim en kısa duşu aldım. Saçlarımı kurutmadan kafamın üzerinde topuz yaparak spor ve okul çantamı alarak soyunma odasından çıktım.
Okulun dışında Yalçın'ı aradım. Telefon ilk çalışta açıldı.
"Ben okuldan çıktım. Neredesin?"
"Etrafına bakın. Elimi havaya kaldırdım."
Elini havaya kaldıran biri ararken Yalçın'ın geniş yapısını gördüm. Abisinin de onun gibi olduğunu düşündüm. Sadece saç rengi ve belki de biraz da ten rengi farklı olabilirdi ama aynı görünüşte bir abi.
Çınar'ı merak ediyordum. Neden hayata köklerini salmadığını ve hemen yıkıldığını merak ediyordum.
Yalçın'ın yanına giderken benim kadar ağır olan sırt ve spor çantamı taşımaktan bir kere daha nefret ettim.
Yanına geldiğimde ne demem gerektiğini düşündüm. Samimi şekilde sarılamazdım ama hiçbir şey söylemeden de direk konuya da giremezdim. O an aklıma elimi uzatmak geldi ve ben de elimi uzattım.
"Selam." Dedim. O da "Selam." Dedi. Tamam, buraya kadar iyi gidiyordu şimdi ne yapacaktım? Önce içinde antrenman kıyafetlerimin ve iki tane voleybol topunun olduğu spor çantamı yere bıraktım.
Yalçın'ın durduğu yer, bizim okulun park alanıydı. Buraya sadece öğretmenlerin park etme izni vardı ve okul çoktan bittiği için koçun arabası hariç hiçbir araba parkta değildi. Yere oturup Yalçın'ın da oturmasını işaret ettim.
"Bir saatten fazladır ayaktayım ve biraz dinlenmeden önce bir yere gitmek istemiyorum. Otur." Okuldan kaçıp buraya gelmiş gibiydi. Okul pantolonu ve okul lakosu üzerindeydi. Yere otururken tedirgin olsa da sonunda umursamadı.
Çantasından çıkarttığı siyah, ayakkabı kutusu büyüklüğündeki bir kutuyu bana doğru uzattı. Kutuyu aldığımda beklediğimden daha ağırdı. Son anda Yalçın kutuyu tutmasa düşürüyordum. İçindekini daha fazla merak edip hızla dizlerimin dibine koyup açtım.
Birçok resmin olduğu resim albümüne, resimleri inceleyemeden göz attım. Ana konunun bu olmadığından emindim. Sonra yazılan ufak notlara baktım. Bu benim elimde olan defterin arasındaki ufak notlara benziyordu ama en alt kısımda bir harita vardı.
Haritayı açıp inceledim. Post it ve kırmızı kalem ile birçok noktalar işaretlenmişti. Nereleri olduğunu bir bakışta anlayamıyordum ama bu yerlerin kenarlarına sıcaklıkları bile yazılmıştı. Biraz daha incelediğimde her şeyin ulaşım yolları yazılmıştı ve bu yerler hep deniz kenarındaydı. Sonra haritanın en üst noktasında yazan tarihe baktım. Tarihi görene kadar ben de yaşadığını düşünmüştüm ama şuan benim bile var olan umutlarım yok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümden Önceki 100 Mektup
Teen FictionBu hikaye 30.04.2016 tarihinde yayınlanmaya başlanmıştır. ---- Sevgili insan, Eğer bu kitabı bulduysan senden istediğim iki şey olacak. Yazdığım mektupların hepsini okumanı ve mektubu sahiplerine ulaştırmanı istiyorum. Ve eğer mektubu yazdığım kişiy...