gri bulutların hayatımdaki perdesi, bir geleceği karartırken yağmur damlaları tenime imzasını atıyordu. yanımdaki yabancı kolumdan çekip ilerlememi sağlarken durup en son ne zaman yağmurun kasvet dolu yakarışlarını dinlediğimi sorguladım. notalara bile sağır olan küçük ezgilerin dansı akla hayale durgunluk verecek türdendi. ne yazık ki bir kaç sağır notanın bile şarkısını bölen bağırış ve korna seslerinden oluşan kirli gürültüler vardı. Perdelenmiş bir avuç yağmuru bile içine alıyordu. yürüdüğümüz kaldırımda küçük bir delik gördüm.
en ücra köşede ipek yapraklı bir papatya, kaldırımda küçük bir delik açmış olmalıydı. yabancıdan kolumu çekerek papatyaya dokundum. istemsizce beni karanlığa iten gözlerimi kapattığımda, ellerimde bir buket papatya görmüştüm. dokunduğum papatyanın yaprakları, ipek bir örtü gibi sarıyordu parmak uçlarımı. Hala kapalı olan gözlerimden karanlığımı yok eden bir ışık geçmişti. ellerimden çekilen papatyanın hayran olduğum ipek yapraklarına hüzünle bakacak fırsatı henüz yakalayamamıştım. yabancının kolları giderek beni sıkmaktan vazgeçse de onun üzerindeki bedenim onu itme hissi uyandırmıştı bende. ayağa kalkıp papatyaya bakmaya gidecekken ittiğim yabancı,kolumu mahsenine almıştı bile. tek kelime dahi etmemişti fakat gözlerindeki kahve tonu bile bana öfkeyi dillendiriyordu. beni tekrar çekeceği sırada, az önce gözlerimi kapatıp yapraklarında huzuru tattığım papatyanın yanına hızla gittim.
yabancı benle kenarıya atlarken ne olduğunu anlamadığım için o orada kalmıştı. yanına varacağım sırada ona bir şey olmamasını diledim. duvara çarpan otomobilin yanında yeşil yaprağının birisi ufak bir hasar görmüştü. yere yavaşça eğileceğim sırada otomobilin şoförü olduğunu tahmin ettiğim adam bana nefretini kusmakla meşguldü. tuttuğu beyaz tişörtümün yakaları buruşmuştu. köprücük kemiğime yaslanan baş parmakları canımı yakacak türdendi. beni sarsmaya başlamakla birlikte tükettiği birden fazla sözcük nefretini dillendiriyordu. suskunluğa yemin etmiş dilim kendini korurken bedenim sarsılmaya devam ediyordu. başımın dönmeye başlaması ve sonrasında bedenimin sarsılmayı bırakması eş zamanda olmuştu. az önce beni sarsan otomobilin şoförü yerde, kolumu tutan yabancı tarafından darp ediliyordu. bir kaç saniyelik zaman örgüsü geçip gitti gözlerimden. etrafta kargaşayı ayırmaya çalışan insanlar arasından uzaklaşmam saniyelerimi alırken ardıma bakıyordum. önüme bakmamanın etkisini, az önce şoförü darp eden ve kollarımı esareti altına alan yabancıya çarptıktan sonra hissettim. bana dümdüz ve kinayeli bakışlar atarak kolumdan tuttu ve bir taksi çağırdı. başımı eğdiğim , yağmur damlalarının bir beden olduğu yerde ayakkabılarının siyahına düşmüş bir miktar çamur gördüm. koyu siyah pantolonunun dizleri , otomobil şoförünü darp ederken çamur olmuş olmalıydı. uzun kollu olmasına rağmen ince olan bordo tişörtünün kolları da bir miktar ıslanmıştı. arka kapıyı açıp beni bindirdiği takside yanıma oturmayıp şoförün yanına geçmişti. beyaz kısa kollu tişörtümden damlayan sular beni üşütecek gibiydi. dikiz aynasından bakan yabancı siyah deri montunu bana atıp önüne döndü. ilk başta giymek istemesem de üşütmek istemeyeceğimi aklımda bulundurarak giydim. değişik bir koku vardı cekette. sanki daha önce bu kokuyu duymuş ve bu kokuya esir olmuşum gibi. yağmur damlaları pencereme sakince inerken gözlerimdeki ve kaybolduğum dünyamdaki karanlığı içime çektim. gözlerim karanlığa meyil verirken yavaşça kapattım. sessizlik ruhumda kısa ve kesik sesler bırakırken, yüzünü tanımlayamadığım birinin boynunda hayat buluyordum. ceketteki koku bir kez daha burnumda tüterken yüzünü tanımlayamadığım kişinin boynundan aynı kokuyu alıyordum. açılan taksinin kapısıyla kendi zihnimin çalkantılı sesinden gerçek dünyanın acımasız hakimiyetine dönmüştüm. kahverengi kapısı ve açık beyaz duvarlardan oluşan bir evin bahçesindeydik. belimde hissettiğim elle irkildim. yabancının yüzünde bir tebessüm varken, eve doğru attığım bir adım onu tekrar ifadesizliğe itti. bana sarılan bir kadın ve bir adamın yüzündeki mutluluk görmeye değerdi. ellerimden tutup çektikleri hasır koltuklarda bir baş dönmesi yaşasam da yabancının yardımıyla kendime geldim. yabancı bana yakın davranan ama bir o kadar da uzak olan biriydi. siyah saçlarını elleriyle düzeltmesi içimde bir kaç kımıldama yaratmıştı. önüme getirilen çay tazeliğini belli ediyordu. dumanı yüzümü okşarken başında örtü olan on yedi yaşında olduğunu düşündüğüm kız elimden tuttu. bir yabancının yanında başka bir yabancı varsa şayet , ilk tanıdığım yabancıya güvenirdim. beni buraya getiren yabancının yüzüne baktığımda dümdüz biçimde yere bakıyordu. kız bir kez daha beni çekince gitmek zorunda kaldım. girdiğimiz ev iki katlıydı. çıkarılan siyah tişört ve eşofman beni bekliyordu. boğazım o kadar kuruydu ki yutkunmakta zorlanıyordum.
-' teşekkür ederim'
bana ait olduğunu sandığım sesim tahminimden daha da kötü çıkmıştı. kız yüzüme bakıp gülümsedi nerdeydim ne yapıyordum bilmiyordum. hastane odasından beni alan bir yabancıyla buralara kadar gelmiştim. ne kadar soru sorsam da cevap alamadığım için ve gelmemeye çalışsamda beni kucakladığı için buradaydım. verilen kıyafetlerden sadece tişörtü giymiştim. siyah pantolonumdan vazgeçememiştim.
-' Vural abi çabuk olsun diyor aceleniz varmış'
beni buraya getiren yabancının ismi olsa gerekti. Vural..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mazi #Wattys2016
Teen Fictioneskiyi unutup önümüze bakmak isteyebiliriz ama Geleceği unutup geçmişe dönmeliyiz..