He always with me

171 1 0
                                    

''Ben, telefonumu evde unuttum sanırım.'' dedi ceplerini karıştırırken. Salak. Bence o da aşık. Bana olmadığı kesin ama.

''Bana aşıksın diyorsun da bence sen boş değilsin?'' Sesim çok çaresiz çıkmıştı. Önümdeki tabağa bakıyordum. Kafamı ona çevirdim. Cevap vermeye hazırlanıyordu. O anda sandelyeyle birlikte Erica geliyordu. Tam da zamanını buldu. Uyuz şey. Bu kızdan ölesiye nefret ediyordum. Herkes onun Dylan'a platonik olduğunu biliyordu. Tabi Dylan'ın umrunda bile değildi. Sarı saçları ve yeşil gözleriye güzel duruyordu tabi. Erkeklerin umduğu bir kızdı. Ama Dylan takmıyordu bile.

''Yine birliktesiniz.'' dedi sinsice gülümseyerek. Anlık bir sinirle masadan kalktım. Sınıfa doğru koşmaya başladım. Onu dinleyecek durumda değildim. Gözlerimin önünde Dylan ' a yılışmasını izleyemezdim. Eskiden umursamıyordum ama artık zor geliyordu. En arkada sıralardan birine oturdum. Kafamı koydum. Sanırım dersi dinleyecek halim yoktu. Çantamı aldım. Koşarak okuldan çıktım. Üniversitede olmanın faydalarını seviyorum. Eve gidemezdim. Daha doğrusu gitmek istemiyordum. Yürümeye başladım. Telefonum çaldı. Ekranda Dylan' ın ismini gördüm. Ama açmadım. Onunla konuşmak istemiyordum. Hayret. Canımın acıdığını hissettim. Dylan ile liseden beri arkadaşız. Hep yanımdaydı şuana kadar. Aslında lise sona kadar ona sadece en yakın arkadaşım olarak bakıyordum. Ya da öyle sanıyordum. Babam öldüğünde değişti her şey. O sıralarda bende ölmüştüm. Bunu hissediyordum. Yokolmuştum. Dayanağım yoktu , yaşama sebebim. Öyle hissediyordum. Ama Dylan vardı. Benimle kaldı. Yanımdan bir saniye olsun ayrılmadı. Birlikte gidiyorduk babamın mezarına. Birlikte oturuyorduk babamın yanında. Sonra ormanda yürüyorduk. Saatlerce. Hiç konuşmadan. Huzur veriyordu. O anlarda anladım. O zamanlar hissettim Dylan ' ı. Ama hiç söyleyemedim. O cesareti bulamadım. Çünkü o bana en yakın arkadaşım diyordu hep. Eğer söylersem onu kaybedeceğimi düşündüm. Belkide beni böyle bilmesi daha iyiydi. Ama bazen , hatta çoğu zaman ona arkadaşımmış gibi davranamıyorum. Bugün olduğu gibi. Kimseyle konuşmasına dayanamıyorum. Paylaşamıyorum onu. Ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Bu acıtıyor canımı aslında. Hiçbir şey yapamamak. Başkalarıyla konuşmasını , ilgilenmesini izlemek. Dönmeye karar verdim. Eve gitmek istedim. Arkamı döndüm. Dylan karşımdaydı. 

''Tahmin ettiğim gibi. Napıyorsun Rose? Neden gittin , neden telefonlarımı açmadın?'' Üzülmüş gibi bakıyordu. Elleri belinde cevap vermemi bekliyordu. Ağzımı  açtım , ama sustum. Cevap vermek istemiyordum. Yere baktım. Yanıma yaklaştı. 

''Yine susuyorsun. Yapma.'' 

''Erica sinirimi bozuyor sadece. Yanınızda durmak istemedim.''

''Ben Erica'ya bayılıyorum zaten. Bir yol bulup , gönderirdim. Kaçman gerekmiyordu. ''

''Eve gitmek istiyorum. '' Yürümeye başladık. Susucağımı biliyordu. Ama yine yanımdaydı. İyi hissettim. Hiç konuşmadan eve kadar yürüdük. Kapının önüne geldiğimizde :

''Yarın geç kalma , konuşmamız gerek.'' dedi. Onaylarcasına kafamı salladım. Omzuma dokunup gidişini izledim. Kapıyı tıkladım. Üvey kardeşim Peter açtı kapıyı.

''Hoşgeldin.'' dedi ve konuşmadan içeri girdi. Gerizekalı. 16 yaşına gelmiş olmasına rağmen ergenlikten çıkamadı. Onlarla birlikte yaşamak istemiyordum , diğer yandan annemi bırakmak istemiyordum. Mutfağa gittim. Annem telefonla konuşuyordu. Yanağına öpücük kondurup , odama gittim. Yatağıma oturdum. Kocaman gülümsemesiyle yanımda duran Dylan'ın fotoğrafına baktım. Fotoğrafa gülümsedim. Uzandım.  Uykumun geldiğini hissettim. Gözlerimin kapanmasına izin verdim.

Alarmın gürültülü sesiyle uyandım. Alarmla uyanmak beni huzursuz hissettiriyordu. Sinirle kapadım. Telefonumu elime aldım. Gelen mesaj Dylan 'dandı. Ve mesajı en az 10 kere okudum. Aynen şöyleydi: ...

I amHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin