3:Işık Kümesi

2K 179 13
                                    


Medya Michael.

🌙

Birbiri ardına sıralanan alakasız rüyalar döngüsüne girmiştim, hiçbirinden anlam çıkartamıyordum. İlk başta bir kadın gördüm, kanatları neredeyse boyu kadardı. Çırılçıplak duruyordu karşımda, öylece bana bakıyordu. Kadının yanında arkası dönük bir adam olduğunu biliyordum ama o adama bir türlü dönemiyordum sanki tüm bedenim uyuşmuş gibiydi. ''Cennetten kovuldun Exael,''dedi adam bariton sesiyle. Karşımdaki meleğin kanatları aniden yanmaya başladı, kadın acıdan çığlıklar içerisinde kalmıştı. Sırtından süzülen kanlar çıplak bedenine doğru damlıyordu.

''Yanlış tarafı seçtim, kendimi affettirmenin bir yolunu bulacağım Michael.''dedi kadın. Kızıl gökyüzünün ortasını yararcasına bir şimşek çaktı ve aniden mevsim değişti. Yazdan kışa geçildi. Adam tam ona doğru döneceği sırada rüyanın içinden çekildim ve başka bir rüyaya geçiş yaptım. İki kılıcın birbirine çarpışmasını gördüm, ikisinin de uç kısımlarından toprağa kan damlıyordu. Toprak, kılıçtan akan kanla besleniyor ve git gide kırmızı rengini alıyordu.

En son düşüyormuşum gibi bir his sardı bedenimi ve uykumdan sıçrayarak uyandım. Etrafıma bakındığımda uçakta hiçbir yolcunun kalmadığını gördüm, ben dışında. Hızlı bir şekilde hançerimi çıkartıp uçağın çıkış kapısına doğru ilerledim fakat ilerleyişim sırtımdaki karıncalanma hissiyle son buldu. Arkama döndüğümde bir ışık patlaması gördüm, o kadar yoğundu ki gözlerimi kapatmaktan başka çare bırakmadı bana.

''Bir şeylerin arkasına saklanacak kadar aciz misin?''dedim, bir yandan kollarımı gözlerime doğru siper ederken.

''Bunun acizlikle hiçbir alakası yok, tam aksine kendi formumdayım. Senin gözlerin beni görmekten aciz.''dedi, sesi rüyamdaki adamın aynısıydı. Sanki buz yutmuşum gibi hissettim bir an, kalbime kadar üşüdüm.

''Sen Michael'sın.''dedim, gözlerimi güçlükle açıp. Yine de sadece birbirinin içine geçen bir ışık kümesi görüyordum ve gözlerimi aşırı derecede acıtıyordu. Arka tarafıma döndüm, böylelikle onu göremeyecektim ama en azından gözlerim de kapalı olmayacaktı.

''Evet ve sen de Celina'sın.''dedi, sesi o kadınla konuşma tonunun aksine daha nazikti.

''Neden buradasın?''

Enerjinin git gide dibime geldiğini hissettim, her adımında kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Bir süre sonra ayak sesleri duyulmaya başladı ve ardından bir el omzuma dokundu. Ona doğru döndüğümde dudaklarımı zorlukla birbirine bastırdım, ağzımın açık kalmasına sebep olacak kadar mükemmeldi. Kum rengindeki uzun saçlarını arkasından toplamıştı, hafif kirli sakaları buğday tenini sarmıştı. Buz mavisini anımsatan gözlerinin dış kısmında gökkuşağının tonları dağılmıştı. Yüzünün simetrisi o kadar estetikti ki bir ressam olsaydım onu saatlerce çizebilirdim. Üzerinde eski çağlardan kalma bir savaşçı kıyafeti vardı, kanatlarıysa artık yerinde değildi. ''Seni uyarmak için.''dedi fakat ses tonu tehditkâr değildi daha çok tavsiye veriyormuş gibiydi.

''Bundan sonrası senin, doğrularınla arandaki savaş olacak. İradene karışamayız veya seni alıkoyamayız ama her zaman seni izliyor olacağız. Sana tek uyarım, Lucifer'a ve onun yandaşlarına inanma.''dedi, göz temasını bir saniye bile olsun kesmeden.

''Seni rüyamda gördüm, Exael diye birine cennetten kovulduğunu söylüyordun.'' Bir anlamı olmalıydı, onu rüyamda görmüştüm ve tam şu an, karşımdaydı. Evren tesadüfler üzerine kurulmamıştı, yaşanan her şeyin bir sebebi vardı ve birden fazla sonucu.

''Beklediğimden erken ortaya çıktı görü yeteneğin, böyle rüyalar görmeye devam edeceksin. Hepsi seninle ilgili, tabii çözmeyi başarırsan.''dedikten sonra ortadan kayboldu ve geride sadece soramadığım sorular kaldı. Birkaç saniye sadece geride bıraktığı boşluğa baktım, belki ortaya çıkar diye ama kimse gelmedi.

''Bayan?''diye bir ses duyduğumda uçağın kapısında bekleyen hostese döndüm. ''Burada durmanız yasak, nasıl girdiniz buraya? Hemen çıkmalısınız.''

Kadının cümlesini sorgulamadım bile, başıma yeterince şey gelmişti. Kendimi direkt dışarıya attım ve Fransa'nın kokusunu ciğerlerime çektim. Sonrasında hızlı adımlarla havaalanını terk ettim. Buraya yaklaşık iki buçuk kilometre uzakta bir arazi vardı. Orada en azından bir süre ihtiyacımı karşılayacak kadar para vardı, her ülkede bu şekilde sandıklarımız vardı ve hepsinin yerlerini ezberlemiştik. Bizden başka kimse o araziyi göremiyordu, bu yüzden arazideki paralar acil durum planımızdı. Normal şartlarda bankalar aracılığıyla paramız temin ediliyordu.

Şu an normal bir şartta değildik. Avcı olan bizdik fakat aynı zamanda avlanıyorduk.

Etrafta bir sürü vampir vardı, enerjilerini hissetmek bir çeşit işkence gibiydi şu an benim için. Her an birisi tarafından fark edilebilirmişim gibi hissediyor, her adımımı tedirginlikle atıyordum. Etrafa yaydıkları enerji midemi bulandırıyordu ama buna rağmen devam edip araziye ulaştım. Etrafı mavi renkte bir büyüyle kaplıydı, bu korunma büyüsüydü. İçeriye girdikten sonra tam ortada duran sandığa doğru ilerledim.

Bileğimdeki ten rengi bandı çıkarttım ve avcı mührünü sandığın mühür için ayrılan yerine doğrulttum. Sandığın kilidinden 'tık' sesi geldiği anda sandığı açtım fakat içi bomboştu.

Bu imkânsızdı, Fransa'da olan hiçbir avcı yoktu ve sandıklardaki para bu yıl yenilenmişti. Bu işte bir tuzak olmalıydı veya çok daha kötüsü. Hızla araziden çıktım ve ilerideki sokaklardan birine saptım. Cebimde sadece 100 euro kalmıştı, iki veya üç gün ancak yeterdi. Bankaya gitmekten başka çarem yoktu, bu yüzden soluğu bankamatikte aldım. Kartı taktım ve çekebileceğim miktara baktım.

Koskoca bir 0'dı.

Bu mantığıma yatmıyordu, bir şeyler dönüyordu.
Hayal gücümün bile ötesindeydi olanlar.
Ne yazık ki haber beklemekten başka çarem yoktu. Bir süreliğine avcılığa ara verip çalışmam gerekiyordu.

Kan Kraliçesi|DüzenleniyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin