Akıl, tutkunun kölesidir.-
Hayatımda ilk defa bir savaş alanında ellerim titriyordu. Bunu başaramayacağımı biliyordum, sebebi cesaretsizliğim değildi aslında. Hançerim belki bir kadimi öldürebilirdi ama Seth'i öldürecek güçte bir silah yoktu henüz. Bu sadece vakit kaybı olurdu.
Onun karşısında hiçbir şansım yoktu.
Hançerimi indirdiğimde memnun olmuş gibi gülümsedi, bense onun aksine iğrenir gibi bir bakış attım. "Güzel, aramızda herhangi bir sorun olmasını istemiyorum. Tam aksine birlikte daha çok vakit geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum."dedi, kendinden emin bir şekilde.
"Pardon? Cesetler, banyodan akan kanlar ve klanların maşası olan insanlar. Bunların amacı sadece tanışmamız mıydı?"dediğimde bana doğru baktı. Sanki bunları yaptıran o değilmişçesine.
"Böyle basit şeylerle uğraşmam, Celina.Bunu yapanlar cezalarını çekiyor. Hadi, yürüyüşe çıkalım."dedi az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi. Önden ilerlemeye başladığında ona eşlik ettim, mantıklı olan buydu.
Daha önce hiçbir vampirle konuşmamıştım, yine de onların nasıl canlılar olduğunu biliyordum. Vampirlere hükmeten tek duygu, arzuydu. Her şeyi arzularına göre yaparlar, bu amaçta ihtiyaçları olmadığı hâlde insanları katlederlerdi.
Tüm bunlara rağmen yanımda yürüyen adam, beklentimden çok daha farklıydı. Öncelikle nasıl konuşacağını biliyordu, bu beni şaşırtmıştı. Gerçi neredeyse dünyanın var oluşundan beri hayattaydı, böyle şeyleri bilmesi oldukça normaldi. "Neden beni öldürmüyorsunuz?"dedim, terslememesini umarak. Beni öldürmeleri gerekiyordu, nasılsa bir avcıydım ve onları avlıyordum.
"Çünkü öldürülmene izin vermiyorum."dedi bana doğru dönüp. Aramızda hatrı sayılır bir boy farkı vardı ama Michael ile olduğu kadar değildi. Boyum bir metre yetmiş sekiz santimdi, onun da bir doksanlarda olduğunu farz edersek çok büyük bir fark yoktu.
Gergin olduğumda bir şeyleri karşılaştırmayı seviyordum, şu an etrafta başka insan olmadığı için kendimi onunla karşılaştırmak durumundaydım.
Öldürülmüyorsam tek sebebi o muydu? Bu kadar basit miydi? Peki o, beni ne için istiyordu?
"Eve gitmek istiyorum."dedim, aniden. Zaten son birkaç dakikadır bunu söylemeyi planlıyordum.
"Tabii, seni evine kadar bırakayım."dediğinde onu durdurdum. Buna hiç gerek yoktu, kendim gidebilirdim. Ayrıca Laurence bizi birlikte görmemeliydi, onu bu dünyaya sokamazdım.
"Ev arkadaşım bir insan. Bizi birlikte görmemeli, onu bu dünyaya sokmak istemiyorum."
"Onu kendi varlığınla bu dünyanın içine soktun zaten Celina."dedi ve benimle yolu yürümeye devam etti. Evimi biliyor olması şaşırtıcı değildi, bu kısmı sorgulamadım bile.
Evin önüne geldiğimizde 'hoşça kal' diyip dememe arasında kaldım. Tanrım, bu çok yanlıştı ama onu öldüremeyeceğimi biliyordum. Bunu denerken kendim ölmek istemiyordum, ben diğer avcılar gibi koşulsuz işine bağlı olanlardan değildim. Burayı ve hayatımı seviyordum, onları bırakıp ölmek istemiyordum.
"Yarın izin günün, bana ayırmak ister misin?"dedi, oldukça kibar bir şekilde. Tanrı aşkına, bu adam dünyalarca varlığı katletmişti ve şu an benim kapımda, kibar bir şekilde çıkma teklifi ediyordu.
"Neden böyle kibarsın? Kim olduğunu ve neler yaptığını biliyorum, Seth. Seni gören kimse anlatacak kadar uzun yaşamadı bile."
''Beni öldürmeye gelen kişilere çiçek dağıtacak değilim. Ayrıca çoğunu ben öldürmedim, benim bunlardan daha önemli işlerim olduğuna emin olabilirsin. Şimdilik iyi geceler, yarın görüşürüz.''dedi ve yine cevap vermemi beklemeden ilerlemeye başladı. Onu reddetmeliydim ama bunu hiç istemedim. Tam aksine, Seth benim için bir deneyimdi. Ondan henüz nefret etmiyordum fakat zamanı geldiğinde edeceğimi içten içe biliyordum.
Bir yandan apartmanın merdivenlerini çıkarken diğer yandan söylediklerini düşünüyordum. Onu öldürmeye gelenlerin çoğunu büyük ihtimalle yanındaki vampirler öldürmüştü. Seth'in bu türün yaratıcısı olduğunu düşünürsek, vampirler onu bir çeşit Tanrı olarak görüyordu.
O katta durdum, cinayetin olduğu katta. Kapının üzerine kocaman bir kırmızı şerit çekilmişti, giriş yasaklanmıştı. O varlığın enerjisini içeride hissettim, şeridi umursamadan kapıyı açtım ve içeriye girdim. Oradaydı, dizlerinin üzerine çökmüş dua eder pozisyonda duruyordu. Kırmızı saçları yamuk bir şekilde kısacık kesilmişti. Teni bir ölüye yakışır şekilde solgundu, tırnak diplerinde kan birikintisi vardı.
Hançerimi çıkarttım ve ona doğru ilerledim. ''Öldür beni,''diye yalvardı bana. Birkaç saniye duraksayıp ne yapmaya çalıştığını anlamayı denedim.
''Seninle daha fazla uğraşmamamız söylenmişti. Yine de dayanamadım, emre karşı geldim. Seni kıskandım, bir avcıda ne bulabileceğini düşündüm. Biliyorsun, sen ve senin neslin bizim düşmanımızsınız. Sadece bu çok... çok anlamsızdı.''dedi, bir yandan ağlarken.
''Peki şimdi niye buradasın?''dediğimde kafasını kaldırdı ve bana doğru baktı. Beni öldüremezdi, o kadar güçlü bir vampir değildi. Yine de benden ölümü dilemesi beni şüphelendirmişti.
''İtaatsizliğimin cezasını çekmek için.''dedi gözyaşını silip. Seth'in sözleri onlar için emir hükmündeydi fakat Seth sözlerini hükmetme gücüyle kullanmamış sadece onları uyarmıştı. Yalnızca en üst rütbeli vampirlerde hüküm gücü görülürdü ama sadece kendinden alt rütbede olan vampirlere karşı. Seth, hepsinin üstüydü.
''Seni öldürmeyeceğim.''dedim, onun isteği gerçek olmayacaktı. ''Ama bir daha insanları öldürdüğünü görürsem, öldüğünden emin olacağım.''dedikten sonra odadan çıktım ve kendi evime doğru ilerledim.
"Her şeye rağmen, yeterince karanlık değilmişsin."diye bağırdı arkamdan.
Bana teslim olmuş birini öldürmek etik gelmiyordu, eşit şartlar altında olmalıydık. O da kendini savunabilmeliydi fakat kadının tek düşündüğü şey cezasını çekmekti. Pekâlâ, o cezayı kesinlikle benden çekmeyecekti.
Her ne olursa olsun bana teslim olmuş birini öldürürsem onlardan farkım kalmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Kraliçesi|Düzenleniyor
VampireO gece, kendi şeytanımla anlaşma yaptım. Bir avcı olarak tüm yeminleri çiğnedim ve kendimi, lanetlenmiş olana adadım. Bunun için Tanrı huzurunda yargılanacaktım.