Adamın kim olduğunu hepimiz az çok biliyoruzdur. O yüzden medyaya karakter tanıtımı koyuyorum.-
Adamın gidişinin üzerinden yaklaşık dört saat geçmişti, varlığının enerjisi göğsümde bir çeşit sızı bırakmıştı. O muazzam güç karşısında etkilenmemek elde değildi. Michael'ın enerjisi bile bu kadar etki bırakmamıştı gerçi onun enerjisi daha çok iç rahatlatan bir histi. Sanki bir çölün ortasındaydın ve soğuk bir rüzgâr sana doğru esip seni rahatlatıyormuş gibi bir histi. Az önceki adamın enerjisi ölümle yaşam arasında bir şeydi, bir yandan seni boğuyor diğer yandan sana nefes aldırıyordu.
Sadece, o hissi unutamıyordum.
''Ophelia, bu akşam Killian'larla dışarı çıkacağız. Unutmadın değil mi?''dedi Laurence. Nasıl unutabilirdim ki? Bir çeşit işkence gibi olacaktı benim için.
''Hayır, sana söz verdim. Geleceğim.''dedim, güçlükle gülümseyerek. Killian ve grubundan pek hoşlanmıyordum, hepsi nazik ve kültürlü insanlardı ama yine de egoları beni rahatsız ediyordu. Sadece Laurence'a arada bir onunla ve onun arkadaş grubuyla sosyalleşmeye dair söz verdiğim için bunu yapmak zorundaydım.
Benim bir arkadaş grubum olmadığı için bu sosyalleşme olayını Laurece'ın arkadaş grubuyla yapmak zorundaydım. Arkadaş edinmek sorumluluk demekti, ona zamanınızı ayırmanız gerekiyordu. Benim iş dışındaki zamanım bana ancak yetiyordu, bu yüzden Laurence'ın arkadaşlarına haftanın bir günü tahammül etmek zorundaydım.
''Bak, onlardan hoşlanmadığını biliyorum ama en azından onlara biraz şans vermelisin. Sadece ön yargıların yüzünden onları sevemiyorsun.''dedi Laurence ve ardından yeni gelen masaya menüyü vermeye gitti. Belki de haklıydı, bilemiyordum. Sadece onları sevmeme veya onlardan hoşlanmama gerek yoktu.
Birini sevmek, kaybedeceğin bir şeyinin olması gerekti. Birden fazla kişiyi sevmekse tam bir felaketti. Sevdiklerin senin zaafın olurdu ve benim için Laurence oldukça yeterliydi. Hem pekte asosyal bir insan sayılmazdım, kafedeki bazı müşterilerin masasına oturuyor onlarla konuşuyordum. Bu bana yetiyordu.
''Bugünlerde müşteriler epey azaldı.''dedi Bayan Blanc, haklıydı ama yine de güzel kazanıyorduk. Gelenler fazlasıyla bahşiş bırakıyordu, biz de ihtiyacımız kadarını alıp kalanını kafenin kasasına koyuyorduk.
''Mevsimden dolayıdır.''dedim gülümseyerek.
''Biliyorum ama yine de buraların kalabalık olduğu zamanları özlüyorum. Sadece kalabalık, beni yalnızlığımdan kurtarıyormuş gibi hissediyorum.'' Bayan Blanc tek başına yaşıyordu ve bir de köpeği vardı. Onu evde yalnız bırakmaya kıyamadığı için kafenin içine bir kulübe yapmıştı, köpeği de bizimle duruyordu.
''Bu yabancısı olduğunuz bir kalabalık Bayan Blanc, aslında bu da binevi yalnızlık.''
Bayan Blanc huzurlu bir şekilde gülümsedi, göz kenarlarındaki kırışıklıklar ortaya çıktı. Kır rengi saçlarını kulağının arkasına doğru ittikten sonra hâlâ parıltısını kaybetmeyen gümüşi tonlardaki gözleriyle bana sıcak bir bakış bahşetti. ''Aramızdaki yaş farkı önemli değil, Ophelia. Bana ismimle seslenmelisin.''dedikten sonra köpeğinin mamasını vermeye gitti.
Bazen bu güzel insanlara yalan söylemek zorunda kaldığım için üzülüyordum ama bu çok nadir oluyordu.
-
''Hazırım,''dedim Laurence'ın odasına girip. O, benim aksime özenle süsleniyordu. Dönüp bana doğru baktı ve dudaklarını büktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Kraliçesi|Düzenleniyor
VampireO gece, kendi şeytanımla anlaşma yaptım. Bir avcı olarak tüm yeminleri çiğnedim ve kendimi, lanetlenmiş olana adadım. Bunun için Tanrı huzurunda yargılanacaktım.