Multimedya : Şeytanın Gözleri
Jeff Williams ft. Casey Williams - Mirror Mirror
Toplantının bittiğini anladığımd yerimden kalkıp gür bir sesle "Toplantı burada bitmiştir. Bir dahakisinde Buzul gezegen de yer alıcaz ve daha ayrıntılı konuşucaz." Herkes ayağa kalkıp büyük bir asillikle kapıdan çıktık. Prenses Tamonda şimdiden elbiseleri değişmişti. Artık o dik başlı vücudunun yerine çökmüş ve yavaş korkar adımlar atıyordu. Bir an insan olduğum için acıdım ama kısa süreli bir acımaydı bu.
Herkes salonu terk ettiğin de bende hızlı ve sert adımlarla odama doğru gitmeye başladım. Fazla ışık almayan koridorlardan topukluluklarımın verdiği özgüven sesiyle odamın kapısını açtım. Karşımda şeytan Antriana'yı görmeyi pek beklemiyordum. Kaşlarımı çattım.
"Şeytan prens Antrian kraliçenin odasına böyle girmek büyük bir terbiyesizliktir. Ağzımı açıp şövalyeler elhapuslara seslenicektim ki bunu Antrian anlayıp dört kelimesi bütün kelimeleri ağzıma tıktı. "Tarihin ilk insan kraliçesi." Masamdan aldığı kitapları inceliyordu. Hepsi tarih veya başka tür kitaplardı. Bana doğru hiç bakmamıştı bile.
Endişemi saklamak istercesine , olabildiğince sert bir sesle "Sen neyden bahsediyorsun Antrian." Antrian dudağında tehlikeli bir parıltı geçti. Gözleri bu sefer bana alaycılıkla baktı. Kitabı yavaşça kitaplığa bırakıp önümde belirmesi bir oldu. Korksam da geri çekilmedim. Yakından korkutucu olduğunu söylemeliyim. Gözlerimin içine baktığında gözleri sarıdan yavaş yavaş kırmızıya dönüşmeye başladı. Antrian kısa süreliğine çok hızlı davranabiliyordu. Teni hafif kırmızımsıydı tam kırmızı diyemeyiz. Farklı bir şekilde çekici olduğunu kabul etmeliydim.
"Endişenin ve korkunun kokusunu alabiliyorum. Bu ne biliyim..." Yavaşça kulağıma eğildi. "Bu çok hoş bir şey." Fısıldayıp bu sefer hızla arkama geçti. Arkamı döndüğümde bu sefer yan tarafıma doğru hızlı bir hamle yaptı. Ben olduğum yerde duruyordum o ise etrafımda kesik kesik hızla ilerliyordu. Başımı döndürüyordu düzgünce düşünemiyorum bile. Bu şekildeyken gerçekten korkuyordum ama tepki vermiyordum.
"Buraya küçük şımarık bir çocuk gibi davranmaya mı geldiniz Prens Antrian ? Kusura bakmayın ama küçük şımarık çocuklara ayıracak vaktim yok." Konuşmam bittiğinde Antrian iki hamle daha yaptıktan sonra bu sefer arkamda hissetim cehennem ateşi kadar sıcak bir o kadar da beni üşüten nefesleri boynuma çarpıyordu. Bir an bedenime titreme geldi. Gözlerimi kapattım. Kendime gelmeliydim. Fazla fark ettirmeden derin bir nefes alıp ağzımdan yavaşça verdim. Gözlerimi açtığımda yine kırmızı gözlerle karşılaştığımda bu sefer kafamı refkles olarak geriye çektim. Şeytan gözlerini kıstı. Yandan gülümsedi. Kendini bana biraz daha yaklaştırdı. Şimdi dip dipeydik. Kraliçe bu mesafeden oldukça rahatsızdı yine de bir hamle yapmadı.
Antrian'ın gözleri kendi bile fark etmese bile daha da koyulaşıyordu. Siyah rengine dönüşüyordu sanki bu beni korkutmuştu. Kaşlarımı çattım. Daha da odaklandım gözlerine. Bu sefer daha fazla koyulaştığını fark ettim. O kadar koyulaşmıştı ki Antriana kendisi bile fark etmişti. Hiç bir şey olmaması için benden hızlıca uzaklaştı. Pencerenin önüne gelip dışarıya baktı. Geri kafasını çevirdiğinde gözleri yeniden sarıya dönmüştü. Işık benim yüzüme doğru geliyordu. Işıktan zerre kadar etkilenip gözlerimi kısmadım.
"Ben yöneticilerin kokusunu alamam ama sende farklı bir şey vardı. Seninkinin kokusunu alabiliyordum. İlk defa bir insanla karşılaşıyorum."
Bilmece gibi konuşmayı kes ben de insan tanımadım tanımıyorumda bu oda da hiç kimse insan değil. Antrian kaşlarını çattı. Yılan dilini çıkardı bu sefer tıslayarak konuştu. "İnsansın ölüm kraliçesi Monthara. Bunu biliyorum. Kesin bir şey. Merak etmeyin bunu çoktan söyleyecek olsam birine söylerdim ama bakın burdasınız."
Kaşlarımı çattım. Yine inkar edecekken Antrian ağzımı kapattırıp dışarı çıktı. "Sizinle Dünya gezim benim için bir onurdur. İnsan evladı." Odamdan çıktığında arkasından bakakaldım. Oysa ki her şey tamdı benim insan olduğumu anlamazdı anlayamazdı anlamaması lazımdı. Şeytan bu sırrı bedavaya saklamazdı böyle büyük bir şeyin karşılığında bir şey isteyeceğine eminim. Aynada ki yansımamı gördüğümde gözlerim dikkatimi çekti. Kırmızılaşmıştı. Bu özellik bütün yöneticiler de var. Başkalarının anlamaması için kontrol edebilirdik. Tabi bunu ben tam olarak ustalaşmamıştım. O ise şeytandı onun öfkesi her şeyi yenebilecek gibi duruyordu. O da göz rengini koruyabiliyordu. Bir kaç saniye içinde siyaha dönüşecekken son anda eski haline çevirdi ki bu da büyük bir başarıydı.
Beni burada aşağılamıştı. İnsanım diye küçümsedi beni ama bunları düşünürken aklıma hep siyahlaşmaya yakın gözeri aklıma geliyordu. Neden bu kadar öfkeliydi ki onu bu derece kızdıramazdım. Acaba insan olup bunu herkesi kandırıyormuş gibi gözüktüğüm için mi ki ? Aklımda düşünürken aklıma bana yaklaştığında gözleri koyulaşmaya başlıyordu. Birbirimizin gözlerinin derinlerine indiğimizde kararmıştı bu öfkeye tam benzemiyordu. Peki hangi duygudan dolayı. Kim ne kadar başarılı olsa da kendiliğinden birini korkutmak için siyaha dönmezdi. Cehennem gezegenindeki kişiler öfkesine karşı eğitim alırlar. Bu yüzden en büyük öfke onundur ama en kontrollü olanıda onlardır. Farklıydı.
Aklımı dağıtmak için şatonun büyük kütüphanesine gittim. Bir şeyler araştırırken masanın üzerinde uyuyakaldım. Ertesi sabah gözlerimi araladım. Sırtım ve boynum ağrıyordu. Umursamadan ayağa kalktım. Bugün yola çıkıcaktım. Su gezegenine ancak 3 günde varabilirdik. Hızlı adımlarla odama girdim. Vampaynayı elimle çağırdıktan sonra üstümü değiştirdim bu sefer mavi ve kalın giyinmştim. Adı üstüne Buzul gezegeni orada titreyerek toplantı yapmak istemiyordum. Gözlerimin rengini de bu sefer en açık yapmaya çalıştım. Ortamına göre giyinmek benim için şarttı.
Hazır olduğumu anladığımda aşağı indim aşağı da beni elhapuz bekliyordu. (Elhapus asker , şövalyelere denir. Elhapuz ise rütbeli , komutanlara filan denir. Yoksa yanlış yazmadım. :) Atlı arabamı benim için açtılar. İçeri girdiğimde rahat koltuğuma yayıldım. Karşıma Elhapuz geçtiğinde arabanın camına iki kere tıklattı. Buzul gezegeninde büyük ihitmalle Dünya'ya gidicez. Hadi başka biri olsa neyse bir de Antrian olucaktı. dünya da benim ona yardım etmem gerekicekti. Büyük olasılıkla Dünya'ya indiğimizde ben normal eski insan halime bürünecek kolye ya da yüzük olmadan hiç bir şey yapamayacaktım. Prenste Dünya'ya indiğimizde insan haline bürünücekti ama o benim gibi olmayacaktı. Kolyesiz ve yüzüksüz bazı özelliklerini hala kullanabiliyor olucaktı.
Bir an Dünya deyince orta derecede sevdiğim ailem geldi Gözümün önüne. Fazla arkadaş ortamım yoktu. Kendi evimde kalıyordum , okul için babam okulun yakınlarında bir yerlerde ev tutmuştu. O sıralarda da rüya görüyordum. Hep renkli dumanımsı şeyler benimle konuşuyordu ama onların dillerini anlamıyordum. En son rüyam da birisiyle konuştum. Yüzünü ve vücudunu siyah bir şeyle saklıyordu. sesi kalın cızırtılı fısıltıydı. Faklıydı korkutucu rüyamı hatırladığımda istemsizce titremiştim. Bana bazı bilgiler vermişti. Çok genel konuşmuştu ardından kütüphanenin yerini gösterdi. Hangi kitabı alacağımdan bahsetti ardından onu bir daha görmemek üzere gözümü şimdiki yatağımda açmış rüyamdaki adamın dediklerinin yapmıştım. Sonuç ise sonuç buydu peki ben memnun muydum evet memnundum şu anki halimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümlü Kraliçe #wattys2016
Fantasiİlk kez insan bir kraliçe olur. Yaşayan Ölüm gezegenine insanlar aptal olarak görülür. Zaten öyle değilmiler? Dünya gezegenin kıymetini bilmiyorlar. Kimse oraya gidip gelmek istemez ama bir gün görev için giderler kendilerini korumak için elinden ge...