Bölüm şarkısı: Justin Bieber - Bad Day
**
Mucizelere inanır mısınız?
Hayat pek çok bilinmezliğe gebe hamile bir kadındır. Doğum yapar ve bu doğum beraberinde bir dizi mucizeyi de beraberinde getirir. İyi ya da kötü oluşu fark etmez. Doğumun her türlüsü kutsal, tüm anneler dokunulmazdır. Çocuğunu kucağına aldığında; çektiği tüm sıkıntılar, yaşadığı acı ve döktüğü göz yaşları önemini yitirmiş, minik bebeğinin kokusu dudaklarına mühür, kalbine ilkbahar yağmuru olmuştur.
Ben mucizelere inanıyordum. Evet, belirli bir süreklilik içerisinde ilerlerken, monoton hayatımın pençeleri arasına sıkışmıştım fakat umudum hala kalbimde yaşıyorken tutsak olmak o kadar da umurumda değildi. Hayatın bir mucize doğurmasını her gün aynı hevesle bekliyordum çünkü biliyordum ki doğumun her türlüsü kutsaldı.
Alarmımın sesiyle gözlerimi açtığımda da her yeni günüm, bir diğerinin fotokopisi olarak devam edecek nitelikteydi fakat dedim ya, umudum hala diriydi. Deli gibi uyumak istiyordum yine de okula geç kalıp mükemmel devamsızlık rekorumu riske atamazdım çünkü hiçbir mucize elimde olanları riske atarak gerçekleşmezdi. Gözlerimi ovalayarak yataktan doğruldum.
Günlük ihtiyaçlarımı gidermek için banyoya gitmem gerekiyordu. Şanslıydım ki odamda bir tane vardı. Biraz küçüktü falan ama yine de bana yetiyordu. Bu hayatı yaşamaktan gocunmuyordum, elimde olan imkanları kazanmam için annem bir hayli çırpınmıştı.
Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve tellerden dolayı başlarda biraz zorlansam da sonradan alıştığım şekilde dişlerimi fırçaladım. Siyaha boyanması gerekirken erkek kardeşim sayesinde kırmızıya boyanan saçlarımı da yandan iki tane olacak şekilde ördüm. Sanırım alnımı açıkta bırakmak bana yakışmıyordu, umurumda da değildi. Güzel görünmek istediğim kişinin beni, vücut ölçülerimi değiştirmediğim sürece o kalıba koyamayacağı açıktı. En iyisi hiç uğraşmamaktı.
Banyoda olan işlerimi bitirdikten sonra tekrar odama döndüm ve dolabımın karşısına geçip bu gün giyeceğim kıyafetleri seçmeye başladım fakat başlamamayı yeğlerdim. Dolabım üçüncü dünya savaşıdan çıkmış gibiydi. Biraz (!) üşengeç olduğum için pek toplayamıyordum.
Rastgele bir pantolon ve bir bluzü çıkarttıktan sonra üzerime geçirdim. Süslenmeyi seven biri değildim çünkü kendimle barışık değildim ve onunla ilgili nedenler dizisi... Hem makyaj yapsam, dar kotlar giysem, saçlarımın ucunu kıvırsam ya da onlar gibi davransam ne olacaktı ki? Asla tam anlamıyla onlardan biri olamayacaktım. İnsanlar çirkin olduğum için benimle dalga geçmeyi bırakmayacaklardı. Ben her zaman onların gözünde okulun şişko, diş telleri yüzünden alışveriş merkezlerindeki o alette öten çirkin öğrencisi olarak kalacak ve bundan öteye geçemeyecektim. Zaten bu da pek umrumda değildi. İnsanları umursama huyumu en son babam öldüğünde ve onlar bana zavallı gözüyle baktıklarında yitirmiştim.
Mor sırt çantamı da aldıktan sonra artık tamamen hazırdım. Hızlı adımlarla ahşap merdivenleri bastığım her adımda inleterek aşağı indim.
Evimiz iki katlıydı. Üst katta benim, kardeşimin, annemin yatak odası; alt katta ise salon, mutfak ve yemek odası bulunuyordu. Eskiydi fakat bu evdeki sıcaklığı hiçbir yerde bulamayacağımı da biliyordum.
Mutfağa girdiğimde annem her zaman ki yerinde yani masanın baş köşesinde oturmuş, bizi bekliyordu.
Beni görünce tatlı tatlı gülümsedi.
"Ari tatlım kahvaltı yapmayacak mısın?" Yemek benim için en önemli şeylerden biriydi fakat bu gün kendimi tuhaf hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible//Jariana
Fanfictionİmkansızı mümkün kılmaya çalışan aciz bir ruh ve onun ruh kuyusu.