°Güzel ile Çirkinin Hikayesi🍁

160 18 556
                                    

Bölüm şarkısı: Troye Sivan- Talk Me Down

Multimedya: -(*3*)-

Merbahalar Efenim,

Fişek gibi olduğumu biliyorum, son zamanlarda hızlı bölüm atıyorum haliyle bölüm de kısalıyor ama tatmin edici bir bölüm olduğuna kalıbımı basabilirim. Hızlı yazdığım için yine kontrol edemedim. Hatam varsa affola.

Öyleyse ben gideyim siz okumaya başlayın.

Ve şey açıklamaların bölüm sonunda olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde :)

Oy ve yorum da öyle işte. Nasıl istiyorsanız öyle yapın.

İyi okumalar.

***

Kaçmak, çok zor gerçekleşen bir eylemdi çünkü öyle bir durum olmuyordu. İnsan kaçtığını sandığında kurtulamıyordu. Birilerinden kaçsan ileride bir gün hiç umulmadık bir zamanda karşına çıkıyor aslında yaptığının kaçış değil de bir süre ara vermek olduğunu anlıyordun. Bir bakış, bir gülüş yıllarca hafızanı işgal ediyor sahibinden kurtulduğunu sanıp topukladığında aciz ruhunu daha zor bir sınav bekliyordu.

İşte bu sebeple durum seninle ilgili olduğunda işler daha da karmaşık bir hal alıyordu. Daha katlanılmaz ve daha sancılı. Çünkü insan düşüncelerini, hissettiklerini saklasa da kaçamıyordu. Dört bir yanın duvarlarla çevriliyken koşup kurtulmaya çalışmak kadar boş bir eylemdi. Düşünmesen aklına geliyordu, unutmak da işe yaramıyordu. Zaman unutturmuyor, uyuşturuyordu. Yokluğuna alışırsın onsuz da yaşarsın sanıyordun ama zihnindeki ondan bir türlü kurtulamıyordun. Bir gece çöküyordu boğazına hüzün. Kalıyordu orada yokluğunu aynı zamanda bir o kadar da varlığı hatırlatmak istercesine.

İki türlü de yanıyordun. Onunla ya da onsuz. Ondan kaçmak çözüm değildi, önce düşüncelerini değiştirmeliydin ki tam anlamıyla kurtulasın. İşte bu yüzden kaçmak aslında kalmak demekti. Takılı kalmak...

İçtiğim buz gibi meyve kokteyli, kulağıma dolan saçma sapan pop bir şarkı, belimdeki yabancı kollar. Sanki hiçbirini zihnimdeki o, kadar hissedemiyordum. Kaçmıştım, ya da öyle olduğunu sanmıştım. Son sözlerim "Hatırlamıyorum." olurken en çok onunla ilgili şeyleri unutmadığım gerçeğini hiçe saymış arkama bile bakmadan kaçmıştım ama neden kurtulmuş gibi hissetmiyordum?

Her zamanki gibi aptal bir çabaya giriştiğimi o an için anlamamıştım. Fiziksel varlığından kaçtığımda zihnimdeki yaldızlı portresinden de kurtulurum sanmıştım. Yanılmıştım. Kendimi onu düşünmekten alıkoyamıyordum. Güneş misali parlayan sarı saçlarının arasında gezen parmaklarım aklıma geldikçe parmak uçlarım sızlıyordu. Dudaklarıma değen pamuk kadar yumuşak dudakları sonum olmuştu ve ben deliriyordum. Her hücrem onun için selam durmuşken ondan kaçıp güya kendimi koruyacaktım. Peki şu an ne kadar iyiydim? Ona dokunduğum ya da onun bana dokunduğu dakikalarda olduğu kadar mutlu muydum?

İçimde mutluluk adına barındırdığım zerre his yoktu. Özlüyordum. Oysa ki onu daha sabah görmüştüm. Aşk bu kadar çaresiz hissettirmek zorunda mıydı?

"Bebeğim?" dedi Stefan sorarcasına. Sesini duyurmak için kulağıma yanaşmış, sıcak nefesi tenimi dövüyordu.

Boştaki elimi göğsüne koyarak onu kendimden biraz uzaklaştırıp yüzümdeki berbat ifadeyi gizleme ihtiyacı duymadan merakla bakan yeşil irislerine düz bakışlarımı diktim. "Ne var?"

"Pek eğleniyor gibi durmuyorsun bir sorun mu var?"

"Yanımda sen varsın çünkü." dedim. Ayakta dikilip yerimde saçma sapan salınmaktan bacaklarım ağrıyordu. "Hala bana hiçbir şey anlatmadın?"

Impossible//JarianaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin