Bölüm şarkısı: Nil İpek- Gömülür
Medya: Ariana
Açıklamaları bölüm sonuna bırakıyorum. Sizi saçmalıklarımla sıkmak istemiyorum (*3*)<3
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ya da kafanıza göre takılın. Beğenmediyseniz oy vermeyebilirsiniz. Kontrol etmeden yazdım yanlışım varsa affola.
İyi okumalar.
***
Düşünceler,
Düşünceler o kadar yoğundu ki bir köşeye sıkışmış zavallı ruhumu rahat bırakmıyordu. Her şey, herkes gidiyor da düşünceler kalıyordu. Yokluğu hatırlatan düşünceler vardı.
Kafamı yaslamış olduğum araba camına biraz daha sokuldum. Justin ile yaşadığımız o eşsiz dakikalardan sonra böyle bir son hayal etmemiştim. Kırgın hayallerimi önce yapıştırmış sonra tekrar ezerek geçmişti.
Sevgi aldığın her nefesin onun adını haykırmak için harcamak mıydı? Ya da bir sevilirken bin kırılmak mı?
Özlüyorum onu şimdi, görmeyeli yalnızca birkaç dakika olmuşken. Bilmiyordum son sözleri ona yaptığım her şey için özür dilemem gerektiği olmuştu. Ne için özür dileyeceğimi bile bilmiyordum. Yaptığım onca şeyden sonra hangi biri için özür dileyecektim? Anlamıştı kurduğum onca planı. Sevgimi değil nefretimi görmüştü. Nefret bile sayılmazdı yaptığım bunca şeyin nedeni. Ben ona kıyamıyordum ki. Ondan nefret etmeye çalıştıkça kaybolmuştum karanlık bir orman misali bedenimi çepeçevre saran hislerimin arasında.
Günün sonunda yine onsuzdum, her zaman olduğu gibi beni eve Christian bırakıyordu. Alışmıştım artık, acıtmıyordu eskisi kadar.
Justin'i arkamızda bırakmıştık ve onunla şu an Christian'ın adamları ilgileniyordu. Chris gelene kadar konuşmamıştık. İtirafı ağır gelmişti. Bundan sonra ne olacağını düşünmekten kendimi alamamış, onun yanındayken dahi onu düşünmüştüm. Chris geldiğinde Justin'e neden maça çıkmadığını sormuş, azar çekeceğini düşündüğüm saniyelerde ayağını görüp, tek kelime etmemişti.
Şu an yine tanıdık bir yerde yabancı hislerin koynundaydım. Üşümemem için üzerime aldığım Justin'in hırkası dahi ısıtamıyordu dondurucu düşüncelerimi. Burnumun ucunu sızlatan okyanus ve lavanta kokusu Justin'in ruhuma ne kadar yakınsa bedenime de bir o kadar uzak olduğunu vurgulamak istercesine burnumun ucunu sızlatıyordu.
Cebimdeki telefon titrediğinde uyuşmuş parmaklarımı oynattım. Acele etmeden olduğum yerde biraz kıpırdanıp telefonu kavrayarak ekrandaki isme baktığımda içimdeki huzursuzluk seviye atlamıştı. Telefonu kırarcasına sıktım. Dişlerim dudaklarıma baskı uyguluyordu. İsmini görmek dahi gerebiliyordu huzursuz olan benliğimi. Mesaj Stefan'dandı.
Kimden: Psikopat Ortağım
Yarın öğlen on iki de Darker'da ol bebeğim :)
Tırnaklarımı kemirmemek için kendimi kasıyordum. Titrek parmaklarım klavyenin üzerinde oynattığımda Christian'ın bakışlarının ağırlığını üzerimde hissettim.
"Bir sorun mu var?" diye sordu.
Ekranda olan bakışlarım açık tenini kızıla boyamış sokak lambaları ile aydınlanan çehresine döndü. Senkronize olarak o da yola baktğında "Yok bir şey. " dedim. Oysa ki onlara anlatmadığım ne çok şey vardı. "Bir arkadaşım mesaj atmış."
Üstelemedi. "Öyle olsun."
Ekran parlaklığını kısarak camdan tarafa abandım. Gözlerim telefon ile Christian arasında mekik dokurken oluşabilecek herhangi bir kazayı önlemekti amacım. Sonunda bakmadığına ikna olduğumda emrivaki mesajı cevapladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible//Jariana
Fanfictionİmkansızı mümkün kılmaya çalışan aciz bir ruh ve onun ruh kuyusu.