Ben yağmurluğunu üzerine geçirmeye çalıştıkça O, şiddetle bunu reddediyordu. "Bırak," diye sızlanmalarına karşın bırakmayacağımı bilmemesine kırıldım. Burnunu çekti, titriyordu. Kollarımın arasına aldım O'nu bu kez, biraz yatıştı hatta birkaç dakika sonra bir sigara bile istedi. (Vermememe rağmen bir şeyler üfürmesi iyiye mi işaretti?)
"Haydi, Joe. Gidelim." ya da buna benzer bir şeyler söyleyip burnunu, içini çekti. Elini tutup gitmek isterdim am-ma ve lakin, bedelini böyle- baştan aşağı tamamen sarmam gerektiği açıktı, öylece gidecektik. Haline acır halde sarıldım O'na, ağlar gibi oldu, ağladı da.
İlk iki saatimiz sorunsuzdu -hani sorunsuz diyorsam da bakmayın- limoncellolarımızı içtik, Jaribu birkaç kez kendini denize atmaya çalıştı; O'nu durdurmaya çalıştığımda ise pisliğin teki olduğumdan yakındı. Sonra ise inatla yedi yağmuru yedi yağmuru, şimdiyse sırılsıklam ve sarhoş halde kolumun altında duruyor. Klisenin çanları çalmayı kesmişken bir şarkı mırıldanıyor, "Lordum, kollarımın arasına" sesi titriyor. Bu seferse gerçekten bir sigara üfürüyor.
Cupid gibi haşin güzelliğinin ardında öpücükleri Afrodit gibi sevgi dolu, al dudakları yoksul dudaklarım üstünde ihtiyaçla sürünüyor. İnci noktaları gördüğüm gözleri kapanmış, elleri boynumun yolunu ararken ayakları ise havalanmanın bir yolunu arıyor. Tüm zamanı sunuyorum ona, zamanı yok ederek. Ağzında bir limon bahçesi ki gece gündüz koklayası geliyor insanın.
O'nu yaşıyorum.
Köprücüğünden geçen bir nehirde almak istiyorum canımı, terütaze yanaklarından sarkmış halatlara bağlayayım kendimi istiyorum. Kocaman bir albümde, arka kapağa sıkıştırılmış bir fotoğraf gibi- bir künye yapasım geliyor O'nu, bir halhal.
O'nu yaşıyorum.
O'na aşıksam bu trajikti,
iyi ki O'nu yaşıyorum."Joe?"
"Jari?"
"Yazdıklarını bana erken okutma, dayanamam."
"Ayın yirmi ikisi," diyorum "Doğum günün, gel oku."
O gün, Jaribu, terörü gözlerinde görmüştüm.
