Boş sokakların boş caddelerinde dolaşırken kirli ruhların varlığına tanık olurdu bazen. Onları görmek istemese de görmeye mecbur kalırdı. Önünde, arkasında, sağında, solunda... dururlardı. O da umursamamaya çalışırdı artık bu durumu. Zamanla daha da kirli ruhlar tanımıştı. Tanıdıkça daha da iğrendi hayattan, o boş sokakların en izbe yerlerine sakladı ruhunu, onlar görmesin diye. O boş sokaklarda medet duyamadığı zamanlar yalnızlık odasında saklardı ruhunu. Şimdi ise uyumak için bir o yana, bir bu yana dönüyordu.
Eve yorgun gelmesine rağmen kapanmıyordu gözleri bir türlü. Uykusu bekliyor, beklediği kabusları göremiyordu. Her gece gördüğü kabuslar aynıydı. Gün gün daha fazla görmeye başlıyordu. Eski ,yayları gevşemiş yatağında biraz daha uyumaya çalıştı. Gözlerini yumdu, kulağına kulaklık takıp , onu uyutabilecek bir şarkıyı açtı. Yine uyuyamazsa duş almayı deneyecekti.
Saat 22:04, Umut (Dilruba) hâlâ uyumaya çalışıyordu. Dinlediği on beşinci şarkıydı. Uyumaya çalışmasından yarım saat geçmişti ama uykusu gelmiyordu bir türlü. Böyle daha fazla uyumayacağını anlayarak kalktı yatağından. Ayakları soğuk zemine değerken ürperdi. Soğuğu kendisi seviyordu ama bedeni tersiydi. Banyoya hızla ilerlerken soğuk bir duşla bedenine zarar vermeyi planlıyordu. Lakin uykusunu için mecburen sıcak suya tabi tutacaktı kendini. Sıcak su onu mayıştırır, daha da rahat uyurdu.
Soluğu banyodan aldıktan sonra soyunmaya başladı. Göğsüne sardığı salgıları da çıkarmayı unutmamıştı. Bir kız olduğu böylelikle belli olmuyordu. Soyunduktan sonra sıcak suyu katlanılabilecek kadar açtı. Ruhu ve kendisi rahatlarken aklında binlerce düşünce vardı. Daha ne kadar Umut gibi davranacaktı? Daha ne kadar ölmüş sevgilisinin kimliğiyle yaşayacaktı? Kalbi zamanla dayanamıyordu artık. Ruhu binlerce hapı yutup ölmek istiyordu. Kafasından eline jilet alıp bileklerini keserek intihar etme fikri dâhi gelmişti. Lakin o intihar etmeyi geciktiriyordu. Biraz daha nefes olmak istiyordu Umut'a. Biraz daha onun gözünden bakmak istiyordu hayata. Onun elbiselerini giyiyordu hep. Onun gibi kestiriyordu saçlarını, onu kimsenin bilmediği kuaförde. Onu görmek istiyordu karşısında. Aynaya bakışları da bu yüzdendi belki de. Onu karşısında görmek istiyordu. Mezarına gitmeye istemezdi hiç. Gittiği günler soluğu uçurum kenarında alırdı.
Duşunu aldıktan sonra kurulanarak pijamalarını giyindi ve uyumaya çalıştı yine. Bu kez uyuması kolaydı. Sıcaklık onu esir almış mayıştırıyordu.
Minik ruhunu sessizliğe emanet etti, gözlerini yummadan.
***
"Ah, belim ağrıyor," gece gördüğü kabus yüzünden yine yatak yerine yerde buldu kendini. Dudaklarında yine zeminin tadı, ağzına dolan sıcak sıvı vardı. Muhtemelen dudağı yine patlamış, yine kanıyordu. Hafta da bir yaşıyordu bu durumu. Dudakları yara bere içindeydi artık. Gözaltlarıyla bir o kadar uyumluydu.Belini tutarak doğruldu yavaşça. Kemikleri dahi sızlayıp duruyordu. Ayağını yere sürterek, ilaç, sargı bezi, tentürdiyot gibi şeylerin bulunduğu beyaz dolaba ilerledi. Tentürdiyot, pamuk ve yara bandı aldıktan sonra salonunda bulunan küçük koltuğa yaslandı. Birkaç dakika sonra işini halletmiş olacaktı.
Pamuğa biraz tentürdiyot döktükten sonra kanayan dudağına bastırdı pamuğu. İlk canı yansa da umursamadı bunu. Canı can olmakla çıkmıştı zamanla. Onda ki bu acı etkilemiyordu. Yarayı temizledikten sonra yara bandını yapıştırdı. Artık işi hallolmuştu.
Küçük koltukta kıvrılırken saatin kaç olduğundan habersizdi nitekim. Sadece bir saat uyuduğunun da farkında değildi küçük. İnsanların şuan da sokaklarda neşeyle dolaştığını, bazı boş esnafların dükkanın önünde pineklediğinin de farkında değildi. İşe gitme saatinin geldiğini zannediyordu. Oysa bugün onun izin günüydü, bunu bile hatırlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilrubâ
Short StoryZaman; onun için bir nefes, hayatına ne zaman son vereceğini belirten bir süreç. Yaşlandıkça ölümün yakınlığını anlatan bir bildiri misali. Kimliği onun en özeli. Yaşamındaki tek değerli parçası. Onun intihar etmesini engelleyen tek gerçekçi şey. U...