Medya: Dilrubâ
Temsili değil ama kafanızda canlanması açısından en uygun fotoğrafın bu olduğunu düşünüyorum. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz. Minik bir yorum da görüşlerinizi belirtmenizi istiyorum. Çok konuşmadan iyi okumalar dilerim.
--
Güneş gökyüzünü terk etmişken, ay çıka geldi ortaya. Ay tüm ihtişamıyla geceye hakim iken Diruba'nın işe gitme vakti gelmişti bile. Dün izin günü olmasına rağmen rahat edememişti. Tüm gün ona mektubu yollayan kişiyi düşünüp durmuş halde idi. Onu yakalamak istiyordu, kendi ölümünü gerçekleştirmesi daha kolay olsun diye. Lakin onu nasıl bulacağına karar vermemişti daha. Bu süre zarfında hiç uyuyamamış, düşüncelerden düşüncelere dalmıştı. O kişi yüzünden soruları o kadar çoktu ki; yalnızlık odasında kendine eziyet edememişti bile.
Tüm gün Umut aklından geçip durmuştu. Tüm hayatı boyunca aklındaydı elbet lakin dün, bugün daha da çok çalıyordu Dilruba'nın zihnini. Dilruba onun kimliğini çalmış iken, Umut'un bunu yapması onun için hiçbir şeydi.
Kimlik bir insanın varlığını belirtirdi. Bir ada sahip olur ve insanların sizi tanımasını, daha rahat bulmasını sağlardınız. Kimlik sizin istediğiniz üzere var olmazdı. Doğduğunuzda size sorulmazdı adınız ya da doğdunuz da kimse sizin belli bir yaşa gelip belirlemenize izin vermezdi. Dilruba'da ne ailesini biliyordu, ne de hayatını. Kimliği dahi yoktu ortalıkta. Tek bildiği Umut'tu. Onun adının Dilruba olduğunu söyleyen kişi de oydu.
Dilrubâ, mektupları güvenli bir yere bırakıp anahtarını alarak evden çıktı. Bu kez adımları temkinliydi. Boş sokağa iyice bakıyor, İsimsiz'i görme umuduyla inceliyordu çevreyi. Sokaklar, sokak lambası dışında pek aydınlık değildi bu saatte. Sokak lambası olmasa gözleri hiçbir şeyi göremeyecekti.
Soğuk vücudunu titretirken sımsıkı sarıldı montuna. Bu kez evden geç çıkmıştı, hava daha da soğuktu. Ayrıca geç çıktığı için çoğu otobüs-aslında tüm otobüsleri- kaçırmıştı. Mecburen taksi ile gidecekti işine. Adımlarını mahallesinin aşağısında yer alan taksi durağına çevirdi. Taksi durağının yerini az çok biliyordu. Gitme gereksimi duymadığı bir yer olduğu için tam kestiremiyordu yolu ama otobüsten gelirken izlediği yollardan bir çıkarım yapabiliyordu. Hafızası bu konularda çok iyiydi lakin anılarını hatırlama konusunda biraz sıkıntılıydı.
Taksi durağına ilerlerken gözüne küçük bir köpek takıldı. Yemek bulmak için burnu yerde iz sürüyordu. Bir gülümseme yayıldı dudaklarında sokakta tek onu görünce. Köpek iz sürmeyi bırakıp, sokağın kenarına ilişerek uzanıyordu. İki ayağını öne sürmüş, başını yaslamıştı. Dilruba köpeğin yanına ilerleyip önünde durdu. Hayvanları severdi, onlara karşı hep sıcakkanlı olurdu. "Üşümüyor musun sen burada?" dedi, köpeğin ona cevap vereceğini umarak. O köpeğe yumuşak bakarken, köpekte aynı şekilde bakıyordu ona. Köpeklerden korkmazdı. Köpeklerden korkmadığı gibi, yanlarından geçerken selam verdiği bile olurdu. "Tüylerinde mahvolmuş hep, çok mu susadın sen?" köpek uluyarak cevap verirken doğruldu Dilruba. Onun için küçükte olsa bir şey yapmak istiyordu. "Beni burada bekle tamam mı? Sana su getireceğim. Sakın gitme yoksa bozuşuruz seninle!" Köpeğin yanından ayrılarak eve doğru koşmaya başladı. Bu saatte pek açık yer bulamazdı, su almak için. Mecburen eve gidip alacaktı suyu.
Koşarken kendine geliyor, gülümsüyor yine. Acelesi olduğu için daha da hızlı koşuyor. Zaten koşmayı seviyor. Sokağı gözükürken gözlerinde evinin kapısını açıp eve giriyor hemen. Çekmecelerden birinde hemen plastik bir kap çıkarıyor. Onun için hangi kap olduğu önemli değil. Zaten tek yaşadığı evde bir kabın yok olası sorun değildi onun için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilrubâ
Short StoryZaman; onun için bir nefes, hayatına ne zaman son vereceğini belirten bir süreç. Yaşlandıkça ölümün yakınlığını anlatan bir bildiri misali. Kimliği onun en özeli. Yaşamındaki tek değerli parçası. Onun intihar etmesini engelleyen tek gerçekçi şey. U...