2. Bölüm

104 16 4
                                    

Efe güzel bir masaya oturmuş, heyecanla Azra'yı bekliyordu. Nihayet Azra da içeri girdi. Efe aniden kalkıp Azra'nın oturması için sandalyesini çekti. Azra şaşırmıştı. Efeyi ilk gördüğü anda ki öfkeli kaba adamdan eser yoktu, sanki başka biriydi. Bu kibar hali Azra'yı daha da etkilemeye başladı.
"Ne yemek istersin" diye sordu Efe.
Azra menüye bir göz gezdirdi. Sahile yakın bir restoran olduğu için daha çok deniz ürünleri ağırlıklı yemekler mevcuttu. Siparişleri almak için yanlarına garson geldiğinde
Azra; "Fırında kremalı somon balığı",
Efe ise; "Fırında levrek balığı" istedi.
Yemekleri gelene kadar çıtları çıkmadı. Çok zaman geçmeden yemekleri geldi. Azra, balığının tadına baktı ve
"Çok güzelmiş" dedi..
Ve Efeden ilk iltifat geldi;
"Senin kadar güzel olamaz." :)
Azra utangaç gözlerle başını yere eğip tebessüm etti. Efe bu durumdan cesaret almış olmalı ki çenesi iyice açıldı. Kendinden, işinden kısacası hayatından bahsetmeye başladı. Amacı tabi ki kendini Azraya tanıtmaktı. Azra sessiz bir şekilde Efeyi dinliyordu. Azra gerçekten çok sessizdi, bununla birlikte duygularını ifade etmekten de çekinirdi. Efenin hareketleri, duruşu, konuşmaları ve ses tonu.. Evet sanki her geçen saniye Azra'yı daha çok büyülüyordu. Sanki onu bir saattir değil de, yıllardan beri tanıyor gibiydi.

Efe çevresinde çok popüler biriydi. Kızlar etrafında cirit atardı, fakat o onlarla ilgilenmezdi. Çünkü onun için hepsi birbiriyle aynı gibiydi. Aynı hareketler, aynı bakışlar, aynı sözler, aynı saçlar, aynı yüzler... Fakat o farklı olanı seviyordu, diğerlerine benzemeyen.. İşte Azra böyle biriydi. Belki de bu yüzden ilk görüşte bile Efeyi etkileyebilmişti. Kolay kolay birinden etkilenmezdi Efe. Hayatında o zamana kadar sadece iki kızdan gerçekten etkilenmişti. Üçüncüsü Azra olmuştu. Belki de son olacaktı, olabilir miydi sahi?

Konuştukça benzer yönleri de ortaya çıkmaya başladı. Ortak beğeniler, ortak tarzlar, ortak hobiler.. Bunlar onları birbirlerine daha da yakınlaştırıyordu.

Azra birden saatine baktı. Bir de ne görsün, tam tamına iki saattir restoranda oturmuş sohbet ediyorlardı. Zaman gerçekten çok çabuk geçmişti.
"Ben artık gitmeliyim" der oldu fakat bu adamın sohbetine doyamamıştı, belki de doymak istemiyordu. Nihayet aklındaki bu düşüncelere hakim olup "Saat iyice geç olmuş ben artık eve gitmeliyim" dedi.
Efenin gülen yüzünü bir anda hüzün aldı. Her ne kadar içten olmasa da; "Anlıyorum, bugün için tekrardan teşekkür ederim. Ben seni tanıdığıma gerçekten çok memnun oldum. Senin gibi bir insanla hayatımın geri kalanında görüşmek isterim." dedi
Azra, her ne kadar Efenin duygularının farkına daha önceden varmış olsa da, ne diyeceğini bilemedi. Daha öncede demiştim ya, o çok kadere inanan bir kızdı. İçinden düşünmeye başladı;
"Bu çocuk gerçekten benim kaderimse eğer, şuan ben yok desem de kader bizi tekrar buluşturacak. Ama değilse zaten bir daha birbirimizi görmeyiz!"
Kendini toparlayıp
"Üzgünüm ama seninle görüşemem. Senin yemek teklifini kabul ettim diye beni yanlış anlamamışsındır umarım. Ben sadece senin teşekkürünü geri çevirmemek için kabul ettim. Onun dışında birşey düşünmeni istemem."

Efe çok üzülmüştü;
"Ben gerçekten sanmıştım ki... Off Neyse galiba haklısın. " dedi.
Birbirlerine "İyi akşamlar" dileyip ayrıldılar.
Azra dışarı çıktı, arabasını parkettigi yere doğru yürümeye başladı, fakat aklında bin tane soru ve düşünce vardı. Bir de ne görsün arabası yok. Aceleden yasak yere parkettigi için çekmiş olmalıydılar.Yapacak bişey yoktu, durağa kadar yürüyecekti. Neyse ki sahil yolundan yüreyecegi için, "Deniz havası almak iyi gelir biraz kendime gelirim" diyip kendini teselli etti.
Sahilin karşısında bankta biraz oturmaya karar verdi. Uzun uzun düşünmeye başladı. Aradan yarım saat geçmişti. Tam o sırada kulaklarında onun sesi yankılandı; "Hayırdır uzaklara dalmışsın"
Azra'nın kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu. Başını kaldırıp baktığında karşısında Efe duruyordu. Bir daha onu görebilecegini aslında tahmin etmiyordu. Acaba gerçekten kaderinde miydi?
Efe yanına oturdu. Ve konuşmaya başladı.
"Bak Azra ben gerçekten öyle her kıza asılan tiplerden değilim. Hayatımda hep farklı bir insan olsun istedim. Ve sen de o farkı buldum. Sen diğerlerinden farklısın. Senin gözlerinde gördüklerimi başka hiç bir kız da görmedim. Senin masumiyetini, saflığını, samimiyetini hiç bir kızda hissetmedim. Belki inanmayacaksın ama ben sana ilk görüşte aşık oldum. "
Azra'nın bunları duyduktan sonra içinde bir mutluluk oluşmuştu, fakat hala "Ya kaderimde değilse" diye korkuyordu.
Daha fazla dayanamayıp, Efeye tüm duygularını ve düşüncelerini açıklamaya karar verdi.

"Bak efe, ben çok kaderci bir insanım. Restoranda ki teklifini kabul etmedim çünkü eğer kaderimsen beni tekrardan bulursun dedim. Bilmiyorum bu yüzden yada değil şuan karşımdasın.. "
" Tamam işte, bu kaderin bize yolladığı bir işaret" diye sözünü kesti Efe. Ve devam etti "Hayatta bazı şeyleri denemeden bilemeyiz. Benimde senin kaderin olup olmadigimi teklifimi kabul etmeden anlayamazsın" dedi.

Azra sanki bu konuda yelkenleri suya indirmiş gibiydi.
"Acaba gerçekten bir işaret mi bu?" dedi Azra.
"Bu kadar etkilendiğim bir insan kaderim olmalı." diye geçirdi aklından.

Saat 21.00 olmuştu. Ve Azra'nın sabah erkenden dersi vardı. Gitmek için ayağa kalktığı sırada Efeyle çarpıştılar. Gözleri gözlerine değince hayatında ilk defa bu kadar çok heyecanlandıginin farkına vardı.
Daha fazla içindeki duygularını bastıramayıp, çantasından küçük bir kağıt ve kalem çıkardı. Telefon numarasını yazdı, tam Efeye doğru uzatırken sert bir rüzgar esmeye başladı. Kağıt elinden uçup denize düştü. Azra birden bire ürperdi;

"Asıl işaret buydu. Sen benim kaderimde değilsin." dedi ve hızla uzaklaşmaya başladı.

Efe peşinden koşup;
"Peki kaderci, madem bu kadar inatçı çıktın gel seninle bir oyun oynayalım. Bu oyun sonunda gerçekten birbirimizin kaderimizde olup olmadığımız anlaşılır." dedi ve devam etti.
"Şu sokak kitapçısından herhangi bir kitap alacağım , sana vereceğim. Sen bunun ilk sayfasına telefon numaranı yaz ve yarın gidip şehirdeki herhangi bir kitapçıya sat. Eğer o kitap bir gün benim elime geçerse demek ki kaderimsin. Bende şu elimde gördüğün kağıt paraya telefon numaramı ve adresimi yazıyorum, bununla şehrin herhangi bir yerinde alışveriş edeceğim. Eğer bu para bir gün senin eline geçerse demek ki ben senin kaderinim... Anlaştık mı kaderci?" :)  dedi.

Azra bu oyunu beğenmiş bir tebessümle ;
"Peki, anlaştık" :) dedi.
Hava iyice soğumuştu. Azra soğuktan titriyordu. Efe ceketini çıkarıp Azra'nın omuzlarına attı. Kulağına eğilip şunları fısıldadı;
"BİRGÜN MUTLAKA KADER YOLLARIMIZI TIPKI BUGÜN KÜ GİBİ BİRLEŞTİRECEK KADERCİ" :)

Bunları söyledikten hemen sonra ordan uzaklaştı. Azra da, içinde garip bir ferahlama ve huzurla, omuzlarında Efenin ceketiyle evine doğru yol aldı..

KADER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin