4. Bölüm

83 13 8
                                    

Azra mesajı okuyunca çok mutlu olmuştu...

"Öğretmenim, bu şekilde mesajlaşmak bana yetmiyor, ben sizinle yüz yüze görüşüp sohbet etmek isterim. En kısa zamanda lütfen görüşelim. Size anlatmak istediğim çok şey var. :)" diye bir mesaj attı ve saatine baktı.

Biraz daha oyalansa derse geç kalacaktı. Hemen kitaplarını düzenlemek için çantasına baktı ve bir anda buz kesildi.

Efenin ona verdiği kitaptı bu. Bir gün önce yaşadıklarını yine hatırladı. Kitaba ve içeriğine hızlıca göz geçirdikten sonra, son yaprağını açtı. En alta çok küçük bir şekilde, eli titreye titreye telefon numarasını yazdı.
"İyi de bu kitabı nereye satacağım, içinde numaram varken öyle her kitapçıya satamam ki" dedi.
Daha sonra Dicle'nin sınıf arkadaşının bir kitapçıda çalıştığı aklına geldi. Kitaplarını hep o kitapçıdan alırdı. Bu kitabı da oraya götürecekti.

Kitabı çantasına koyduğu gibi evden çıktı. Önce derse yetişmeliydi. Çünkü ders 'aksi bunağın' dersiydi...

Aksi bunak; 35 yaşlarında, saçları omuzlarında, esmer, 1.85 boylarındaydı. Aksi bunak lakabını ona öğrencileri takmıştı. Derse bir dakika bile gecikeni dersine almadığı için 'aksi' lakabını.. Tarih öğretmeni olduğu halde tüm tarihi olayların, tarihlerini birbirine karıştırıyor diye de 'bunak' lakabını takmışlardı.

Nihayet aksi bunaktan önce derse girmişti. Azra geçmiş tarihe çok ilgi duyardı. Bu yüzden tarih öğretmenliğini seçmişti. Normalde tarih dersinde zamanın su gibi aktığından şikayet ederken, şuan zaman bir türlü geçmiyordu. Bir an önce dersin bitmesini ve kitapçıya gitmeyi istiyordu.

Ve ders bitmişti. Hemen, okula bir hayli yakın olan kitapçıya doğru yürümeye başladı. Kitapçıdan içeri, girdi karşısında Dicle'nin arkadaşı Melis vardı.
Melis çok tatlı ve samimi bir kızdı. Minyon bir yapıda 1.50 boyundaydi. Melise hal hatır sorduktan sonra elindeki kitabı gösterip ;

"Canım bu kitabı yeni bitirdim, kitaplığımdaki kitaplar o kadar çok ki bunu koymaya yer bulamadım. Ben de sana getirmeye karar verdim. Belki burda ikinci el kitap satın almak isteyenler olur. " dedi.

" Çok iyi yapmışsın Azra'cım. Evet, okunmuş, kullanılmış kitaplardan satın almak isteyen müşterilerimiz arada oluyor. " dedi Melis.

Azra kitapçıdan çıktı, saatine baktı. Bir sonraki dersi öğleden sonraydı. O vakite kadar bir cafede oturup beklemeye karar verdi.
Kahveleri çok meşhur olan ; çok şık ve gösterişli bir dekora sahip bir cafeye girdi. Burası Azra'nın en sevdiği mekanlar arasındaydı. Her zaman ki oturduğu masaya oturup ;

"Bir latte alabilir miyim lütfen? "dedi.

Kahvesini beklerken telefonundan İnternete bağlandı mesajlarını kontrol etmeye başladı. Ve öğretmenin mesajını gördü.

" Ben de seninle yüz yüze görüşmeyi çok isterim canım. Tam vizeler döneminde seni İstanbul'a davet etmem saçma olur. Ama nerde okuduğunu söylersen, bu haftasonu yanına ziyarete gelebilirim. "

Azra çok sevinmişti. Mesajin sonunu bile girmeden hemen adresini atmıştı bile...

Nihayet haftasonu geldi çattı. Bir Avm de bulusucaklardi. Azra çok mutlu ve heyecanlıydı.

Avm'nin yemek kısmına çıkıp, etrafına göz gezdirdi. Henüz günün erken saatleri olduğu için pek fazla kimse yoktu. Bir masaya oturdu ve beklemeye başladı. Bir kaç dakika sonra koridorun başında; sarışın uzun saçlı, güler yüzlü bir bayan belirdi. Evet bu kadın Azra'nın beklediği kişi yani Hilal öğretmeniydi. Hiç değişmemişti halen onu tanıdığı ilk günkü kadar güzeldi.

Azra koşar adımlarla öğretmenine doğru gidip boynuna sarıldı. Yılların özlemini giderdikten sonra masaya oturdular.

"Canım kızım hiç değişmemişsin. Halen 6 yaşındaki Azra kadar masum ve tatlısın. Tabi çokta güzelleşmissin. "

" Teşekkür ederim öğretmenim, umarım burayı kolayca bulmuşsunuzdur. " dedi Azra.

" Aslında buraya tek gelmedim. Samsun'a geleceğimi öğrenen benim ufaklık getirdi beni buraya. Daha önce de Samsun'a geldiği için; "sana rehber olurum anne" dedi. Ben de reddedemedim. Hatta, onu seninle tanıştırmayı çok istiyordum. Fakat tam 10 dk önce İstanbul'dan acil bir telefon geldi, işlerinde sorun çıkmış ve dönmek zorunda kaldı. "

"Hım aslında fena olmamış. küçükken bir kez onu sınıfımıza getirmiştiniz. O kadar yaramazdı ki, ben dahil sınıftaki tüm kızların saçını çekmişti. :)) o yüzden belki de şuan karşılaşmamamız iyi olmuştur. :)" deyip gülmeye başladı Azra.

"Aaa sahi ya unutmamışsın o günleri :) Biliyor musun halen aynı. Kuzenini her gördüğünde saçını çekiyo. :) " diye karşılık verdi öğretmeni.

Laf lafı, sohbet sohbeti açmıştı. Zamanın nasıl geçtiğinin bile farkına varamadan Azra'nın telefonu çaldı.
Arayan Dicleydi. Kendini çok kötü hissettiğini ve eve gelmesi gerektiğini söyledi. Zaten sabah evden çıkarken de iyi gözükmüyordu. Etrafta salgın olan gribe yakalanmıştı büyük bir ihtimal.

Azra her ne kadar bu sohbete son verip öğretmenin yanından ayrılmak istemese de, Dicle de onun için çok önemliydi. Ve onu o halde yalnız bırakmanın bencillik olduğunu düşünüp, öğretmenine gerekli açıklamayı yaptıktan sonra hesabı ödeyip, avm'den ayrıldı.

Öğretmeni de tam masadan kalkıyordu ki bir el omuzuna dokundu.

"Anne, ne oldu randevunuze gelmedi mi o çok sevdiğin, çocukluğum boyunca methettigin gıcık öğrencin..?"

"Oğlum sen İstanbul'a dönmeyecek miydin? Burda ne işin var? Öğrencim de geldi tabi ki fakat arkadaşı rahatsızlanınca acilen gitmek zorunda kaldı."dedi Hilal öğretmen.

" Tam havalanına doğru gidiyordum ki, İstanbul'dan arayıp sorunu çözdüklerini ve dönmeme gerek olmadığını söylediler. Ben de seni burda yalnız bırakmak istemedim, gitmedim. " dedi genç delikanlı.

Acaba bu genç kim?
Neden bir türlü Azrayla karşılaşamadı? Yorumlarınızı bekliyorum... :)

KADER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin