-4-

74 5 0
                                    

Arkadaşlar resimdeki Melis Aksoy. Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. Hikayemi her hafta perşembe yayınlamaya çalışacağım. Verdiğiniz oy ve yorumlar benim için çok değerli. İyi veya kötü yorumlarınızı bekliyorum...

Yine uyuyamıyorum, ne kadar çabalasamda uyuyamıyorum. Uykum geliyor hatta uyumayı çok istiyorum ama gözümü kapasam sanki bir şey beni boğuyor. Tekrar gözümü açıyorum ve durmadan sağa sola dönüyorum. Aklımdakileri düşünmemeye çalışıyorum, kısa bir anlığına beynime format atıyorum. Gözümü kapatıyorum, bu sefer kapkaranlık yani tamamen boş. En ufak bir şey bile görmüyorum. Bu da beni rahatsız ediyor çünkü gözümü kapattığımda bir şeyler görmeye alışkınım. Gözüm kapalıyken sağa sola dönüyorum, nefes almakta zorlanıyorum. Neden son zamanlarda böyle şeyler olmaya başladı anlayamıyorum ki! Eskiden bir ara yine böyleydim ama ne yapıp uyuduğumu hatırlamıyorum. Hatta uyudum mu uyumadım mı bilemiyorum.

Artık bu kadar yeter, daha fazla kendimi zorlamayacağım. Tek yapabileceğim Sabah olmasını beklemek. Telefonu elime aldım müzik beni rahatlattığı İçin müzik dinlemeye karar verdim. O anki ruh halime göre müzik seçtim "Duman-Helal Olsun" adına göre değil, sözlerine göre seçtim. Adına bakılırsa şuan helal olsun diyeceğim bir şey yok. Sözleri beni ilgilendiriyor.

"Geceler zehir geceler kara,

uçasım gelir kanadım yara.."

Evet işte tam da dediği gibi! "Geceler zehir, geceler kara" Gecenin karanlığı aslında uykumdan daha doğrusu uyuyamamandan dolayı değil. Bu, gece denilen lanet varlık beni geçmişimle şimdiki zaman arasında kapana kıstırdı. Ne geçmişim peşimi bırakıyor, ne de şuan tam olarak şuanı. Yaşamama izin veriyor. Peki ben şuan ne yapıyorum? Gecenin ruhumu oyuncak gibi kullanmasına ve kafamı olduğundan daha da çok karıştırmasına izin veriyorum. Elimden bir şey gelmiyor ki! Ya gece beni esir edecek ya da ben kendi içimde kaybolup kendimin esiri olacağım. Allah'ım bu nasıl bir çıkmaz yol. Geceler bana hiç bu kadar haram olmamıştı.

-Hazal! çabuk buraya gel, Zürafa geliyor. Odaları kontrol edecek.

Bu Asya'nın sesiydi. Asya da olmasa bu iğrenç yere hiç mi hiç katlanılmaz. Asya'nın sesini duyduğum gibi hemen yatakların olduğu yere geçtim. Zürafanın gerçek adı Zeliha'ydı. Zürafa benim bu lanet yerde en sinir olduğum kişiydi.

-Gözlerim yaşardı, Hazal hanım bu gece de kaçmaya çalışmamış. Aferin Hazal, git gide buraya alışıyorsun. Büyümeye ve akıllanmaya başlamışsın.

-Yetimhanelerin en kötüsüne, en iğrencine alışmak falan istemiyorum. Gerekirse hiç büyümem! Senden nefret ediyorum, keşke ölsen!

-Hazalcığım çok ayıp. Burası senin yuvan ve ben de senin annen sayılırım.

Dedi ve ardından iğrenç bir kahkaha patlattı. Sonunda odadan çıktı. Biz de Asya'yla onun arkasından konuştuk. Sonra uykulu gözlerimize ve yorgun vücutlarımıza karşı koyamadık ve yataklarımıza geçtik. Birbirimize iyi geceler dedik ve kendimizi uykunun kollarına bıraktık.

Nefes, nefes alamıyorum! Yüzümde kocaman yastık var. Birisi beni boğuyor! Çabalıyorum.. nefes almaya, hayata tutunmaya çabalıyorum. Tepiniyorum beni boğmaya çalışan kişiye vurmak için.

-Hazal tepinmeyi bırak!

Yattığım yerden doğruldum ve nefes almaya çalıştım. Ağlamaya başladım bir yandan da rüya olduğu için sevindim.

-Sakin ol, geçti.

diye bir ses duydum. Ardından birinin bana sarıldığını hissettim. Çok huzur veren bir kokusu vardı, kollarıyla sanki beni değil dünyayı sarmıştı. Sanki o olmasaydı ölecektim.. Gözlerimi açmadan sımsıkı sarıldım ona. İster istemez ağzımdan "anne ne olur bırakma beni" diye bir cümle çıktı. Yavaşça kollarını benden çekti. Gereksiz kıvırcıktı bu. Nedenini bilmiyorum ama tekrardan sımsıkı sarıldım. Şaşırmış olacak ki odun gibi duruyordu ve de sarılmıyordu. Kendimi geri çektim ve surat ifadesini gördüğüm gibi gülmeye başladım. Gözleri fal taşı gibi açıktı.

Yalnızlık PaylaşılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin