Merhaba yeni hikayemi begenmeniz umuduyla yeni bölümü çabucak yayınladım.inş okuma oranı çabuk bir şekilde artar eğer sizde begendiyseniz arkadaşlarınıza önerin ki daha hızlı yayılsın pls sevgili canim okurlarim.tabiki size şu kadar beğeni yorum gelirse ekliycem demiyorum ki öyle bir şeyde demiycem çünkü ben aklimdakini her halukarda paylaşıcam hani okunmazsada yine de burada dursun bir kenarda sjsjsklsl yapıcak bir şey yok o zaman bu arada burda kızın uygulamaları öğrenmesine de şaşırmayın kiz asosyal hiç deneyimi yok yani 😂 haydi iyi okumalar.^.^😊
Whatsapp ile ilgili fikrimi yazdıktan sonra duvarda asılı olan saate baktığımda dokuz buçuk olduğunu gördüm ve birazda akşam sefası yapıp kitap okumaya karar verdim.Her zaman kitapların içinde birer hazinenin olduğunu düşünürdüm sanki o kapağı açmadığım sürece içindeki hazine güvende olacaktı fakat kimse yararlanamamış olacaktı.Böylece o hazineden yani bilgiden yararlanamamış olacak böylece eski ham bilgilerle yetinmek zorunda kalacaktım.
Kitaplığımdan uzun süre önce kuzenimle birlikte aldığım ama okumaya bir türlü vaktimin olmadığı kitabı aldım ve yatağımı atlayıp cam kenarında bulunan tümsekliğe oturdum,burasını babamları zor zoruna ikna ettirerek yaptırttığım minder köşem yani kitap cennetimdi.
Kitabı boş vakti olduğunda okuyanlardan degildim ben kitabi okumak için vakit ayırırdım.bu davranışım kendimle ilgili sevdiğim nadir özelliklerimdendir.Kitabın ismi,Yüreğinin götürdüğü yere git.Kapağında ki sadelik orda bulunan kadını daha ilgi çekici kılmıştı fakat kadın elini birleştirip dua etmek ve bir şeyler düşünmek arası bir pozisyonda oturuyordu.
Bir süre sonra kitabın akıcılığla satırlarda kaybolmuş yaşanan olaylarla harmanlanmıştım okumaya başladığımdan bu yana beni en çok etkileyen cümleyi sarı fosforlu kalem ile belirttim."... önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle. Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git."
Gerçekten insan kalbinin götürdüğü yere gitmeli miydi peki ya kalbinin götürdüğü yerden ne kadar emin olurdu? ya o yol ayrımı geldiği zaman kalbi sukunetini koruyup kendini yanlız bırakır ve hiçbir zaman fark edemezse,bu ne kadar geciktirirdi muhtemel sonu?
Burdaki yol ayrımını nedense aşkı bulmak olarak algıladım ben,belki kalbimin sahipsiz olmasından belki de doğru kişinin hiç karşıma çıkmamasından,zaten herkes o doğru kişiyi beklemezmiydi?
O kişi Umutsuzluklarını bir kenara koyup.belki defalarca yaralar almış kalbini yerden alıp tozları silerek yeniden önüne devam etmezlermiydi?Gözlerimin yorulmasından ötürü kitabın yerini belirleyip kaldığım yeri işaretledim.Okuma gözlüğünü de çıkardığımda uyku ağır ağır yanıma sokulmuştu bende fazla inat etmeden komidin üstünda bulunan suyumu içip yatağıma uzandım karanlığın ellerine kendimi bu kadar kolay bırakmam zor olmamıştı.Alarmın çalmasıyla aniden gözlerimi açmam bir oldu geç kalma düşüncesiyle saate bile bakmadan koştur koştur kıyafetlerimi giydim bir yandanda okulda bir şeyler atıştırmak için sandviç hazırladım.Öylesine aceleciydim ki kapıdan dışarı çıkıp evimizin köşesine geldiğimde havanın daha aydınlanmadığını o zaman çaktım.Bir adım daha atmadan olduğum yerde durduğumda erken çıkmanın verdiği sersemligi yaşadım.Sinirlerim bir anda tepeye çıktığında kendi kendime kızdım.Ne vardıda önce saate bakıp sonra acele etmeye karar vermiyordum neyseki etrafta kimse olmadığı için rezil olmanın verdiği utancı kendi kendime yaşadım eve geri dönerken.Okul saati geldiğinde bu sefer saate bakmayı ihmal etmemiştim(!)Her zamanki dolmuş durağına geldiğimde her sabah beraber dolmuş beklediğim insanlar vardı.Artık onların sıfatlarını her gün gördüğümden otobüste veya başka bir ortamda gördüğümde tanıdık yüzlerinden hemen nerden tanıdığımı düşünür sonra dolmuşdan olduğunu hatırlar ve kendi kendime içimden gülerdim.
Mavi beyaz dolmuş ışıklarda durduğunda sevinçle biraz daha ön tarafa ilerledim eğer ön tarafta durmazsam oturma şansı bir yana dolmuşa binememe gibi durumla baş başa kalırdım.
İlk binen olmanın çocuksu şımarıklığıyla hemen şöförü parayı vermek için cebimde hazır bulundurduğum parayı çıkarttım.Şoförün binecekler için yer açmamız için yaptığı ikaza kendi kendime homurdandım.En nefret ettiğim şey tıkış tıkış bir dolmuşta ayakta gitmekti bu otururken pek sorun olmuyordu ama yinede sevmiyordum.Arkadan binen yolcularla birlikte önümde bulunan siyah ceket giymiş oğlanın omzunu dürttüğümde kafasını bana çevirdi.Sevimli yüzünden bu çocuğun o geçen gün dolmuşta gördüğüm çocuk olduğunu anladım.Sorarcasına suratıma baktığında şapşal gibi suratına bakmayı sürdürdüğümü düşündüm ve kaşlarımı çatıp ela gözünün etkisinden çıkıp parayı eline uzatıp ağzımda parayı verdiği için teşekkür geveledim.Onun yanında durduğu dolmuş koltuğunda oturan yaşlı bayan ineceğini belirtip ayağa kalktı ve oturduğu yer boşaldı.Kendisi oturmak için bir adım atıp önce benim arkamdaki topluluğa baktı aynı zamanda bende onunla birlikte arkama baktığımda ayakta duran bayan olarak sadece ben olduğumu gördüğümde sıkıntıyla iç çektim daha sonra hiç beklemediğim bir şey oldu kendisi oturacağı yerden biraz kaykılıp benim geçmem için yer açtı.İtiraz etmek isterdim fakat arkama döndüğümde gördüğüm manzara tıpış tıpış verdiği yere oturmamı sağladı ve suratına bakıp teşekkür ettim yeniden(!)
Bu sefer yüzüne gülümseme ekleyip bana baktığında farklı bir soru sordu.
"Yandaki mi? Çarprazımızdaki mi?"Dediğini anlamamıştım.
"pardon?"
"Bizim sınıfın yanındakindemisin yoksa çarprazında mi?"
"Yanındakindeyim neden sordun?"
"Ûlvi dolmuş koltuğu verdiğim kişiyi taniyormuyum diye merak ettim"Kurduğu cümleye ister istemez güldüğümde tanımadığım elalemin çocuğuna güldüğüm için kendimi içimden azarlayıp gözlerimi cama çevirdim.Okulun karşısındaki caddeye geldiğimizde şöföre ineceğimi belirtip müsait yer istedim.
Dolmuşdan indiğimde rahat bir nefes aldım.Arabalar hızla geçerken bir yandanda gelmediği zamanı kollayıp hızla okula doğru yürümeye başladım""Ygs Sınavına hazırlık yapıyormusun?"
Duyduğum sesle ona döndüm.Ne meraklıydı bu çocuk ya hu !
"Evet"
"Bölümün ne MF TM TS?"
"Neden hakkımda bir FBI ajanı gibi bilgi almaya çalışıyorsun?"
Omuzlarını silkti."merak."
"Sence buna inanmalımıyım?"
Gozlerimi kısıp gözlerine baktığımda masum bir gülüş yollayıp,"sadece okula beraber giderken konu olsun istemiştim ajan majan değilim yani için rahat olsun"
Aynı sınıfta olmadığımız için şimdilik bir daha muhatap olamayacağımı hesaba katarak sesimi çıkartmamıştım fakat onunla konuşurkenki bariz olan heyecanımı bastırdığım için kendimi tebrik ettim.Sınıfıma geldiğimde omzuma takım arkadaşıymışım gibi yumruk atıp-hafif-görüşürüz diyerek cevap vermeme fırsat bırakmadan kendi sınıfına gitti eğer gitmiş olmasaydı onu tersleyeceğimi tahmin etmişti muhtemelen.
"Tabiki ancak rüyada" dedim onun arkasından çoktan girdiği sınıfına bakarak.