DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

662 135 37
                                    


  İyi  okumalar.

HAFTA SONU

Bilmediğini söyleyen kasiyere hayal kırıklığı ile bakıp kapıya ilerledim. Birkaç saniye sonra onun sesini duymak ne kadar şok etse de bu heyecanı sonra yaşamayı dileyip söylediklerine odaklanmaya çalıştım. 

''Bende Tuzla'ya gidiyorum. Otobüs durağına doğru ilerleyelim istersen'' Kafamı sallayıp Mısra'ya yöneldim. Sapık insanlarıyla tanınan Şifa da bana en yakın kişi Ekin'di.

Ekin'i görmeyi beklemeyen Mısra'ya durumu açıkladım. Ekin'i takip etmeye başladığımız derin bir nefes alıp Mısra'nın koluna girdim. Durağa ilerlerken kendini tanıtıp nerede oturduğunu da söyler diye konuşmaya başladım.

''Ya senin ismin neydi?'' Kabul çok kötü bir başlangıçtı ama durup da nasıl sorsam diye düşünecek değildim. Bildiğim halde sorduğum soru Mısra'nın kıkırdamasına sebep olurken dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzünde ki soğuk ifadeyle cevap verdi.

''Tuzla'da oturduğum için sizinle geliyorum. Bu arada ismim Ekin, Melisa'' As bayrak as ismimi biliyormuş.

Her ne kadar sesi ve hareketleri soğuk olsa da artık bunu yadırgamıyordum. Samimi halini gördüğünüz bir insanın soğuk halini görseniz ne olur ki? Yaz mevsimini sevdiğiniz bir şehrin kış mevsimine katlanmak gibi.

Durakta birkaç dakika bekleyip gelen otobüse bindik. Oturma alanları erkeklerle doluyken nereye geçebileceğime baktım. Ben hâlâ ortada dururken arkamdan omuzlarımı tutan Ekin'le bir an donup kaldım. Şaşkınlığımı atlatamasam da beni köşeye hafifçe itmesiyle kendime geldim. Mısra'ya da eliyle yanımı gösterince Mısra teşekkür etti. Ben omzuma değen ellerini düşünürken tam önümde durdu. Aramızda mesafe bulunsa da gözlerine bakmamak zor gelmişti. En iyisi farklı şeyler düşünmekti. Mesela Mısra da gergin midir? Ona göz attığımda çoktan kulaklık takıp telefonla uğraştığını gördüm. Hangi ara kulaklığını takmıştı? Solda ki kulaklığına uzanmak için ileriye doğru eğilip elimi uzattım. Bu hareketime anında pişman olmuştum. Çünkü kafam tam da Ekin'in çenesinin altına denk gelmişti. Kulaklığı çekip arkaya yaslandım. Müziğe odaklanıp az önceki yakınlığı düşünmemeye çalıştım. Aradan on dakika geçmesiyle Tuzla sahile girdik. Mısra Ekin'e teşekkür edip stop düğmesine basmak için ilerledi.

''Yardımların için teşekkürler.'' dedim. Önce sadece Mısra'ya da yaptığı gibi bana da başını salladı. Otomatik kapıya doğru ilerken kolumu tutunca geriye dönüp yüzüne baktım. Aslında bir an ''Bırak kolumu canımı acıtıyorsun'' deyip gülmek istesem de yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Baya gülerdim çünkü o replik Mısra'yla ya okurken ya da izlerken çok karşılaştığımız ve hep dalga geçtiğimiz bir replikti. O repliği canlandırmak istesem de şuan ne yeri ne zamanıydı.

''Şey ya... Sadece dikkatli gidin.'' dedi. Gülümseyip kafamı salladım.

Üçümüzde aynı anda inince ona baktım. O bize bakmadan sol tarafa ilerlerken bende Mısra'nın koluna girip sağ tarafa doğru yürümeye başladım. Mısra beni şaşırtmayıp köşeyi döner dönmez konuşmaya başladı.

''Siz hayırdır? Omuzlardan tutup yönlendirmeler, ismini bildiğin halde sormalar falan''

Daha hızlı yürümeye başlayıp cevap vermedim. Umurumda olsa da umurumda değilmiş gibi davranmak için Mısra'nın yüzüne bakmamam gerekiyordu. Yoksa bunu fark edip beni daha büyük bir sorguya alırdı.

''Umurumda ama umurumda değil gibi davranıyorum. Bu şekilde davranıp da anlamaman için daha hızlı yürüyorum. Ah tatlım seni tanıdığımı bildiğin halde bu hareketlerin 50'ye 0 olan bir maçın son dakikasındayken kazanma umudu gibi.''

130A (Güncellenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin